~13~

3 1 0
                                    

Sabah uyandığımda saat 7.15'ti. İlk günden işe geç kalmamam gerekirdi. Pencereden dışarıya doğru baktığımda hafif kar yağıyordu.  Alelacele hemen lavaboya giderken Anam: "Oğlum, ne oluyor yavaş." dedi.
"Anam işe geç kalıyorum."
"İyide daha bir şeyler yemedin." 
"Ana şehire indiğimde birşeyler yerim." dedim.
Lavaboda güzelce yüzümü yıkayıp havluyla yüzümü sildim. Apar topar üzerimi giydim. Odamdan voltmenimi alır almaz kapıya doğru yöneldim. Saat 7.20'yi geçiyordu.                      "Oğlum daha erken değil mi? "                                                                                                                                       "Ana saat 08.00'de orada olmalıyım. İlk günden işimi aksatmayayım."                                                        "İyi de oğlum zaten dolmuşlar şehre buradan on beş en fazla yirmi dakikada gidiyor. Bari beş dakika olsun birşeyler atıştırsaydın."                                                                                                                    "Olsun anam ben işimi riske atmayım." dedim.

Hızlı bir şekilde merdivenlerden aşağı iner inmez demir kapıyı açtım. Her ne kadar kalın giyinmiş olsamda soğuk yine geliyordu üzerime. Kar tahminimce 5 cm civarı kadar yağmış ve hala yağıyordu.  Evin önünden geçip karşı caddeye geçtim ve komşu kızını gördüm. Bu kız deli olmalıydı. Artık neredeyse bıkmıştım.

Asık bir suratla "Yine ne var? " dedim.
"Ahmet lütfen bağırma." dedi.
"Hiç usanmıyor musun sürekli beni takip etmekten? "
"Sana birşey söylemek istiyorum. "
"Yeter artık yine aynı şeyler. İşe geç kalıyorum. Sonra söylersin olur biter." 
Kısık bir ses tonuyla "Peki." dedi.

Ana caddeye çıktım. Saat 07.30'du. Bu kızın yüzünden işe geç kalırsam ona çok kızardım. Her zaman neredeysem karşıma çıkmayı başarıyordu. Sonunda dolmuş gelmişti. Gelen Mustafa abi değil Selim abiydi. Onunla pek muhabbetimiz yoktu.

Dolmuşa biner binmez parayı verdim ve yerime geçtim. Aradan 15 dakika geçti. Hafif kar yağdığı için Selim abi yavaş yavaş gitmek zorundaydı. Şehre iner inmez koşa koşa dükkana gittim. Herkes bana bakıyordu. Kimileri güldü. Kimileri şaşırdı. 2 dakika soğuk havada bekledim.
Koşmaktan epey terledim. Biraz daha beklersem hasta olabilirdim. Nihayet ustam geldi.
"Çok bekledin mi Ahmet? "
"Hayır ustam. Henüz 2 dakika önce geldim."
"Vaktinden önce gelmene sevindim. Kahvaltı yaptın mı peki? "                                                                   "Hayır ustam. Geç kalmamak için kahvaltı yapamadım."                                                                                      "İyi o zaman beraber çorba içelim."                                                                                                                             "Olur mu ustam öyle? "                                                                                                                                                      "Olur olur. Hem bende kahvaltı yapmadım. Beraber karşılıklı bir çorba içeriz." 

Ustamın bu tavrı beni sevindirmişti. Köşedeki lokantaya gittik.
"Ustam ne çorbası var? "
"Mercimek, ezogelin, yayla çorbası... Sen ne çorbası içersin?                                                                         "Size yük olmayım."                                                                                                                                                               "Olur mu öyle şey sen söyle."                                                                                                                                           "Peki ustam. Ben mercimek alayım."                                                                                                                     "Bende mercimek alayım." 

Dükkanın köşesindeki masaya doğru oturduk.
"Ahmet evden geç kalsan dahi kahvaltı yapmadan çıkma. Eğer çok geç kalırsan gelirsin. Yine dükkanda birşey yersin." 

Ustamın bu sözleri beni etkiledi. Çok merhametli bir insandı. Herkes onun gibi değildi.

"Peki ustam."                                                                                                                                                                            "5-10 dakika geç kalman birşey ifade etmez. Fazlada geç kalmazsın."

Çorbalar geldi. O kadar güzel yapmışlardı ki tadı çok lezzetliydi. Çorbaları içerken bir yandan da konuşmaya başladık.

"Ustam sizin hakkınızı ödeyemem." 
"Olsun Ahmet öyle deme. Bende ustamdam öyle gördüm. Sende usta olursan öyle yap."
 

O kadar samimi konuşuyordu ki gözlerimden neredeyse yaşlar akacaktı. Çorbaları içer içmez cebimden bir miktar çıkardım ve masaya koydum. 

Ustam biraz sinirlenerek "Ahmet parayı cebine koy. Bu benim sana ikramım." dedi.

Doğrusu biraz korkmuştum. Hemen parayı cebime koydum. Ellerimizi yıkadık. Ustam parayı öderken bende dışarıda bekliyordum. Ustam çıkınca "Çok teşekkür ederim ustam." dedim. O da tebessümle etti rica etti. Dükkanın önüne geldik. Ustam dükkanı açar açmaz "Ahmet bana hatırlat akşam olmadan dükkanın yedek anahtarını vereyim sana. Sende de bulunsun." "Tamam ustam akşam olmadan önce hatırlatırım." dedim.

Dükkana girer girmez ustam saat tamiri bölümüne geçti. Orada bir saatin tamirini yapacaktı. Bana seslenerek "Ahmet gel." dedi. Yanına gittim. "İyi bak Ahmet." dedi.

5-10 dakika uğraştı ustam. Uğraşırken de bana nasıl yapılacağını güzel bir şekilde anlattı. Sadece saatin arızası değil diğer arızalarında nasıl tamir edileceğini de anlattı. Çok kolay geldi. Bu kadarını tahmin etmiyordum. Bozuk bir saat vardı. "Al bunu da sen yap Ahmet." 5 dakika sonunda saat çalıştı. Bunu başarmak çok hoşuma gitti. Birçok saat vardı. Ustam: "Sen saatleri tamir et. Ben satış yerindeyim. Bir problem olursa gelirsin." dedi. "Tamam ustam." dedim. Saatleri teker teker tamir ediyorum. Arada da dinleniyorum. Saat 2'ye doğru saatlerin tamiri bitti. Ustam hepsini kontrol etti. "Aferin Ahmet sen bu işi çözdün." dedi. "Sizin sayenizde ustam." dedim. "Şimdi gel ön tarafa birazda fiyatları öğren." Zaten fiyatları üzerinde yazıyordu. Ama anında müşteriye cevap vermek gerekiyordu ve pratik yapmak lazımdı.

"Bana anahtar çıkaracaktınız ustam." dedim. "Tamam Ahmet. Sen bekle ben 30 dakikaya geliyorum." 
Ustam gittikten sonra birisi geldi. Bir saatin fiyatını sordu. 400 lira olduğunu söyledim ve ilk kez bir saat sattım. Çok mutluydum. Güzel bir şekilde paketine koydum.

Aradan 30 dakika geçmişti. Ustam geldi. "Ahmet bu anahtarı sakın kaybetme." "Tamam ustam." dedim. "Ustam 400 liraya bir saat sattım." dedim ve parayı ustama verdim. 

"Artık kapatalım Ahmet." "Tamam ustam." dedim. 

Bugün çok yorulmuştum. Aslında yorulacak fazla birşey yoktu. İlk günün vermiş olduğu yorgunluktu sanırım. Dükkanı ustamla kilitleyip kapattık.

Ya gelirsenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin