Başımı yukarı doğru kaldırdığımda, binanın en üst tavanındaki buz kütleleri yavaş yavaş eriyordu.
Düşme riski çok yüksekti. Binanın önünden geçer geçmez küçük çocuklar gibi babama seslenmeye başladım. İki üç defa seslendikten sonra neredeyse tüm komşular balkonlarına çıkıp bir şey demeyip bana acayip acayip bakmaya başladılar. Daha sabahın erken saatleriydi. Sabahın bu saatlerinde babama seslenmemin çokta iyi bir hareket olmadığını söylemeliyim.Boynumu bükercesine bir tavır sergiler sergilemez komşular birşey demeden sessizce evlerine girdiler.
Babam: "Sabah sabah ne bağırıyorsun oğlum?" dedi. "Baba, binanın tavanındaki buz kütleleri her an düşmeye yakın. Herhangi biri binadan çıkarken fark etmezse kafalarına düşebilir." dedim. Benim çatıya çıkmaya cesaretim yoktu. Zaten yükseklik korkum bir hayli yüksek sayılır. Babamdan rica ettim ve babamda beni kırmayıp "Tamam oğlum hemen çıkıp hallediyorum." dedi.
Komşularımızdan Nagehan teyze bu hareketime çok sevindi. "Aferin oğlum, bizi düşündüğün için çok teşekkür ederim." dedi. Bende rica ettim ve yanaklarım tebessüm etmekten kasılırcasına epey genişledi. O kadar çok genişledi ki, ağrıdığını bile söyleyebilirdim.
Yola koyulur koyulmaz gözüm bizim oturduğumuz binanın karşısındaki binada oturan komşu kızına çarptı.
Aslında başkasının kızlarına bakmayı hiç sevmem, huyumdan değildir. Yolda yürürken gözüm çarptı ve durmadan beni seyrediyordu. Birşey diyemedim. Kalbini kırmak istemiyordum. Son bir kaç haftadır ne zaman dışarı çıksam bana bakıyordu. Yola koyuldum; ardıma
bir daha asla bakmadım.Derken, boğazından bir ses çıktı. Arkama bakar bakmaz, kendi kendine gülmeye başladı.
Yüz vermek istemesemde yüzüm kızararak ona bu hareketinden dolayı sinir olduğumu ifade etmek istedim. Ama aslında öyle bir niyetim yoktu. Sadece kendine hareketlerine dikkat etsin istiyordum. Oradan ayrılır ayrılmaz dolmuşun geçtiği durağa gittim.Bizim ev, şehir merkezine bir araçlık mesafede sayılır. Araç gelir gelmez hemen bindim ve paramı uzattım. Her zamanki gibi arka tarafa oturdum. Ön taraflara oturmayı sevmiyordum. Arkadan şehir manzarası daha güzel gözüküyor, içimi açıyordu.
Dolmuşta ki Mustafa abi: "Nereye gidiyorsun Ahmet?" diye seslendi. "Çarşıda birkaç işim var. Bir de bizim lavabonun çatlak aynasını değiştirip yenisi alacağım."dedim. Mustafa abi: "Bizim evde bir tane lavabo aynası var. Evi yaptırırken fazladan alınmıştı. İstersen alabilirsin." dedi. Bende onu kırmamak için teklifini kabul ettim. "O zaman akşam üstü alırım." dedim. Mustafa abi " İstediğin zaman alabilirsin, kalbin rahat olsun." dedi. Böylelikle çarşıdan yeni bir ayna almaya gerek duymadım.
Mustafa abi samimi biridir. Kendisinde fazla olanı verir, hiç geri çevirmezdi. Onun bu hareketleri yıllardır kendi ekmek teknesini çeviriyordu. İyilik yapmaktan kim ne kaybedebilirdi ki? Kişiler menfaat elde etmek için bu tür şeylere yaklaşıyorsa o onların adam olmadıklarının sorunudur. İyilik yapan kişiler içinde bu tür şeyler onları ilgilendirmez. Her ne kadar üzücü bir hareket olmuş olsa da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya gelirsen
Novela JuvenilMutlu başlayan bir hikayenin ızdırab çeken bir yüreğin mi ya da görünmeyen iki ızdırab çeken yüreğin kaset misali sardığı hayatın adaletsizliklerinde mücadeleye devam edebilmek zorken yaşama savaşı veren birleşmiş iki yüreğin acısı.