⚜️3.Bölüm⚜️

13.8K 806 84
                                    

Kız korkuyla adamdan kendini uzaklaştırdı ve artık odasında olmadığını fark etti. Sisli karanlık yeni yeni aralanmaya başlarken nefes almakta zorlandığını hissetti. Kendini toparladıktan sonra etrafında daire çizerek bulunduğu yeri anlamaya çalıştı ama bir anlam veremedi.

Çıplak ayaklarının altındaki siyaha yakın toprak üşümesine neden oluyordu. Kafasını kaldırıp yukarıya bakınca onun başından üç yüz metre yukarıda siyah, üzerinde ince gri çizgiler olan parlak mermere döşenmiş bir tavan buldu. Aklı karışmıştı. Sanki her şey tam anlamıyla alt üst olmuştu. Arkasından gelen küçük beyaz ışık gözünü alınca dönüp ne olduğuna baktı. Çok değil iki yüz metre gerisinde şuan bulundukları tünelin dışında şelale vardı. Ve bu şelale tünelin girişini kapatacak şekilde aşağıya akıyordu.

Biranda duyduğu güçlü havlama sesleri onun korkuyla yerinde sıçramasına neden oldu. Bakışlarını önüne çevirdiğinde karşısında bulduğu şey ağzının açık kalmasına neden oldu. Üç başlı bir köpek dikiliyordu karşısında. Tek bedeni olan üç başlı bir köpek...

Aria, köpeğin korkunç bir şekilde havlayıp havaya tükürük saçmasıyla geri adımlar attı. Köpek, onu parçalamak istiyormuş gibi görünüyordu. Kız gözlerini ovalayıp gördüğü şeyin gerçek olduğuna bir kez daha tanık oldu. Köpeğin ona yaklaştığını görünce ayağı kaydı ve yere düştü.

Köpek hemen başında biti vermişti. Üç çift göz onu izliyordu. Kız nefes nefese kalmıştı. Köpek ona doğru üç ağızdan hırladı. Yaptığı tek şey elleriyle yüzünü kapatıp bunun bir rüya olduğunu dinlemekti. Ona yaklaşan adım seslerini duyunca başındaki köpek huysuz bir inilti çıkardı. Aria, ellerini korka korka yüzünden ayırdığında köpeğin gittiğini gördü. Başını kaldırıp bakınca onu buraya getiren, kaçıran, adamı gördü.

Adam ona bakarken Aria içinde güçlü bir öfke hissetti. Sık hissetmediği ve en nefret ettiği duyguydu Öfke. Elleriyle yerden destek alarak kalktı ve adamla arasındaki mesafeyi birazda açtı. Dağılan sis onu ve karşılarındaki devasa büyüklükteki duvarların ortasındaki gri kapıyı daha iyi görmesini sağlıyordu.

"Bunu nasıl yaptın bilmiyorum.
Umrumda da değil! Beni evime götür."

Adam hala en ufak bir yumuşama göstermeyen, adeta bir demir kadar güçlü bakışlarını ona çevirdi. Anlaşılan tek öfkelenen ben değilim diye düşündü, Aria. Adamın bakışları onu korkutsa bile burada olmak ona daha korkunç geliyordu.

"Sana diyorum! Beni geri götür."

Adam ona yaklaştı ve "Seni buraya getirirken göze aldığım şeye bak." diyerek elini kaldırdı.

Kız adamın tıpkı göğsü gibi yanmış ve damarları ortaya çıkmış elini gördü. Daha sonra onu göremediği halde elini tuttuğunu tıpkı gerçekmiş gibi hissettiği anı hatırladı. Karşısındaki adamı bu hale getiren gerçekten kendisi miydi? Ama o kimseye zarar vermemişti ki! Mantıklı bir açıklama arıyordu.

"Bunu bana sen yapıyorsun. Bu sadece görünen kısmı. Bunu nasıl yapıyorsun bilmiyorum, ama eski halime dönmemi sağlayacak bir yol bulsan iyi edersin."

Adamın ses tonu içini tekrar tekrar titretsede konuşmanın sonunun iyi olmayacağını hissediyordu. Sessizce yutkundu ve cesaretini toplayarak konuştu.

"Ya bulamazsam?"

"Böyle bir seçeneğin yok. Sen bu işi halledene kadar seni kendi ülkemde misafir edeceğim."

Aria şaşkınlık içerisindeydi. Bahsettiği şey... Burası gerçek bir ülke miydi? Yaşananlara anlam veremediği için bunu sorgulamayı bıraktı. Şuan hissettiği tek şey saf korku. Belki bir parça da merak vardı içinde ama bu merak o kadar küçüktü ki korkudan kendini gösteremiyordu. Şuan yarası olmasına rağmen tüm ihtişamıyla siyahlar içinde dikilen bu adam, bir yabancı onu esir etmekten bahsediyordu.

Karanlıklar Efendisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin