1 🌸 sevgi düşüşü hafifletir 桜

14.1K 881 319
                                    

"Gökyüzü mavisi eski bir kumbarada biriktirdim günlerimizi,
Günler yığın oldu, ardından koskoca bir mazi."


Rüzgarı tenimi narince okşayan ılık bir bahar günüydü. Yeni bir dünya oluşturmak için açılan her bir çiçekten etrafa haylazca yayılan tarif edilemez kokular burnumu gıdıklarken, bu güzelliğe tezat bir şekilde elimde tuttuğum kitaptan beni dinlemediğini bildiğim bu arlanmaz çocuğa sırf düşük almasın diye yardım etmeye çalışıyordum. Nafile bir çaba olduğunun farkındaydım fakat vicdanım onun üzülmesine el vermiyordu.

"Mayoz bölünme, bir diploid hücrenin ilk hücresi bölünerek genelde gamet olarak adlandırılan haploit hücrelere bölündüğü hücresel bir süreçtir. Gamet hücresinde kromozom sayısının azalmasıyla sonuçlanan "mayoz", Yunanca'da "Daha da küçültmek" anlamına gelen Meioun kelimesinden gelmektedir. Mitoz bölünme ile alakası yoktur." Cümlemi bitirip oturduğum elma ağacının dalının hemen altındaki kişiye baktığımda, eline aldığı bir kağıt parçasıyla origami yapmaya çalıştığını gördüm.

Bir saattir burada ona bir şeyler anlatmaya çabalıyordum fakat o hiç oralı olmuyordu. Eğer böyle yaparak beni yıldırabileceğini sanıyorsa bunca yıldır beni tanıyamamış demekti. Bu yüzden sinsice gülerek hemen sağ tarafımdan orta irilikteki oldukça yenilesi duran fakat atmak zorunda olduğum kırmızı elmayı alıp kafasına isabet ettirirken, "BENİ NEDEN DİNLEMİYORSUN?!" diye onu azarladım.

Sanki ertesi gün Fen Bilgisi sınavı olan benmişim gibi davranması içimdeki şeytani hisleri harekete geçirdiği için yaptığımdan pişman değildim. Zaten fazla mantıksızdı, altıncı sınıfa giden ben, tutmuş sekizinci sınıfa giden birine neden ders anlatıyordum ki? İşte benim zaafım buydu, daha doğrusu kendisi başlı başına benim hem en yakınım hem de en büyük düşmanımdı. Tatlı, şebek bir o kadar da serseri bir zaaf.

Oturduğum yerden bacaklarımı sarkıtarak sallayıp "Sanki sınavı olan benim." diye kendi kendime söylenirken tombiş suratı, çoktan kafasına yediği elma gibi kızaran Jimin, yere düşen hasarsız masum meyveyi aldı ve acıdığına emin olduğum kalın kafasını tutarak öfkeyle bana baktı.

"YA!" işaret parmağını duyduğu bastırılamaz öfkeden dolayı ileri geri sallarken ne diyeceğini şaşırmış gibi bir hali vardı, "Kafama o koca elmayı atmaya nasıl cüret edersin? Seni yakalarsam yapacaklarımdan da mı korkmuyorsun?"

Ah, kendisi tam olarak böyleydi işte, suyuna gittiğiniz sürece sıkıntı yoktu ancak köşeye sıkıştığında tehdit ederdi. Gerçi tehditlerinin asılsız olmadığını bizzat deneyimlediğimden ondan biraz korkmuyor değildim. Bu nedenle şu anda oturduğum yerden kalkıp yukarıdaki dallara güç bela kaçmam pek de yadırganamazdı. Çünkü en son böyle şiddetli bir tehdit savurduğunda ertesi sabah yastığımda ölü bir fareyle bakışarak uyanmıştım. O zaman da işlediğim suç bay çok zekinin futbol topunu kesmekti. Bunu neden yapmıştım orası çok ama çok derin bir mevzuydu elbette, ama yine de fareyi hak etmemiştim.

Aşağıdan gelen hareketlenmeyle birlikte korkuyla daha da yukarı çıkmaya çalışıyordum ki elimden kayan fen bilgisi kitabı da çoktan yeri boylamıştı.Kısa bir anlığına o kitabı onun kafasına atmadığım için pişman oldum ama bu cani hislerim kitabın yere düşünce çıkardığı tok sesle son buldu. Fakat sıkıntım henüz bitmemişti. Önümdeki ince dallar bana nispet yaparcasına git gide daha fazla incelip beni taşıyamayacak gibi göründüğünde köşeye sıkıştığımı anlamıştım. Kendimi acındırmak adına boğuk bir sesle "Sınavına yardım etmeye çalışıyordum!" desem de Jimin çoktan karşımdaki dala geçmiş kıs kıs gülüyordu.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin