33 🌸 portakallı turta 桜

3.4K 333 708
                                    

"Döküldü bu gece yağmur gözlerine, eline, yüzüne.
Al ısıt, elleri çok soğuk kapat göğsüne.
Çarpıyor yüzüne rüzgar ellerine, saçına, tenine.
Sev onu, kalbi çok çok soğuk ısıt göğsünde."





Kar inceden serpiştiriyor, kırmızı toplar, rengarenk ışıklarla çevrili çam ağaçları ve koni şapkalar yılbaşının geldiğini haber verircesine vitrinleri süslüyordu. Zaman, birinin ona yetişmesine izin vermeyecek hızda akarken sona, öylece izliyordum. İnsanları, hayatları, hataları ama en çok da yalnızlığı. Tekrardan ayağa kalkıp gülümserken dünyaya, yaralarımı kucaklıyordum. Tekrardan nefes almaya çabalarken yeni umut ışığıma tutunuyor, elimden ne kadarı gelirse değil, elimden gelenin de fazlasını yapıyordum. Zorundaydım çünkü, eğer yaşamazsam fedakarlıklarım bomboş bir hayal kırıklığı olarak kalacaktı. Arkası, önü ve içi boşlukla kaplanmış devasa bir hiçlik olacaktı.

Kulaklıktan adımlarıma eşlik eden neşeli müzikle orta tempoda yürürken, turuncu cepheli küçük pastaneyi görmemle, telefonda bana verdiği adrese ulaştığımı algılamam uzun sürmemişti. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Teklifini neden kabul ettiğimi ya da o telefonda bilinmeyen numara yazısını gördüğüm halde neden açtığımı bilmiyordum. Belki de bilinçaltım çoktan bunu bekliyordu. O olmasa dahi, ona köprü olacak birinin bana ulaşmasını istiyordu delice ve bu fırsat eline bir daha hiç geçmeyebilirdi. Nasıl bir eksiklikse, hayatımı düzene oturttuğumu düşündüğüm, gerçekten mutlu olabildiğim ve nefes alabildiğim her anda kendini bana bir şekilde hatırlatıyordu.

Yarısı cam yarısı ahşap olan kapıyı iterek açtığımda, burnuma beni hüzün ve coşkuyla sarmalayan bir koku doldu. Çocukluğumun bahar dolu varlığıyla bezenmiş, buruk detaylarının gölgeleriyle taşlanmış benzersiz kokunun kaynağı elbette cam kapların içerisinden bana gülümseyen portakallı turtadan başkası değildi. Güneş gibi parlak bir gülümsemeyle beni karşılayan, yaşlı olduğu belli fakat yine de genç edasıyla güzel görünen bir kadın, "Fırından yeni çıktı." dedi. "Tadına bakmak ister misin?"

Bir süre, geçmişin toz pembe bulutlarının üzerine sindiği körelen benliğimi silkelemeye çabaladım. Çocukluğumdan beri ağzıma sürmediğim bu tatlı, bana bin bir farklı şeyi hatırlatırken, öylece kabul etmeli miydim bilemedim. Fakat ağzım benimle ayı şeyi düşünmediğini, "Olur." diyerek belirtmişti.

Akların saçına parlak bir mermer görünümü kattığı beyaz tenli kadın, boynuna doladığı pembe fularıyla uyum sağlamış kırmızıya çalan önlüğünün cebinden fırın eldivenini çıkarıp eline geçirirken, "Turtalarımla meşhurumdur." diyip gülümsedi. "Otuz beş yıldır tek bir tarif yaparım ve içine yalnızca bana özel olan bir malzeme eklerim."

"Denemek için sabırsızlanıyorum o halde."

Küçük bir kese kağıdına koyduğu turtayı dikkatle bana uzatırken teşekkür ederek aldım. Onunla birlikte yediğimiz ilk vazgeçilmez tatlı buydu. İlerleyen zamanlarda yerini limonlu cheesecake kapmıştı belki ama, yine de ilk olduğu için unutamıyordum. En küçük şeylere dahi anlam yükleyen biri olaraktan, ona ve aramızdaki bağa dair ne varsa sonsuza dek korumak istiyordum. Sahiplenmek, sevgimi ruhuna katmak, doyasıya kucaklamak ve sonsuzlukla dolu mavi kumbaramda biriktirmek istiyordum.

Karnımdaki minik can da buna karşılık gelen en güzel şeydi. İlk başta ona karşı olan tavrımı, yapmak üzere olduğum hatayı ve vicdansızlığımı düşündükçe kahroluşum, her gece ona babasının ses kayıtlarını dinletip onun söylediği şarkıları kendi dilimden ona bahşettiğimde azalıyordu. Yükü çok ağır olan her duygu zerresi, onun içimdeki varlığını hissedip ona manen sarılışımla yok oluyordu.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin