"Aslında sevdiğin şeyi elde edemezsen,
Zaten sahip olduğun şeyleri sevmeyi öğrenirsin.
Eğer istediğin kişi olamazsan,
Olmadığın şeyleri olmayı öğrenirsin.
Eğer, ihtiyacın olan şeyi elde edemezsen,
Sana hayal kurmayı bıraktıran şeylere ihtiyaç duymayı öğrenirsin."2006
O sene, şirin mahallemizin hemen aşağısında, babamın çiçekçi dükkanının yer aldığı sokak boyunca bisiklet ve yürüyüş yolu yapılmıştı. Sağ tarafında tüm narinliği ve buna tezat devasalığıyla masmavi deniz ile plaj bulunduğundan ve şehrin diğer kısımlarına göre havası daha az karbondioksit ve insan kokusu taşıdığından, genel olarak turistlerin tercih yeriydi. Elbette Jimin ve hiçbir şeyden geri kalmayan benim de.
Jimin, çok sık kullanmadığı fakat yıllar önce alınan boyası dökülmüş açık mavi bisikletini babasının yardımıyla yepyeni bir hale getirince bunu fırsat bilip hiç bisiklet deneyimi olmayan benim için öğrenme amaçlı kullanmaya karar vermiştik. Babamla yaptığım anlaşmaya göre, eğer sürmeyi öğrenirsem bana da yepyeni bir bisiklet alacak ve bu sayede Jimin ile okuldan kalan zamanlarımızda sahil boyunca sürebilecek ve eğlenecektik. Daha çok eğlence, Sujin için daha çok azim anlamına geliyordu. Yapabilirdim. Yapacaktım. Yaptım da. Fakat sonucunun böyle olacağını bilseydim, emin olun o içimdeki arsız sesime çenesini kapamasını ve beni aptal uğraşlardan uzaklaştırmasını söylerdim. Ya da babamın uyarısını dinleyip yardımcı tekerleklerle yola çıkardım, fakat küçük bir çocuğun bunun önemini anlaması elbette mümkün değildi.
Güne oldukça güzel başlayıp hafta sonu olması sebebiyle zindeliğim kat be kat artarken heyecanla giyinip Jimin ile evlerimizi bölen asfalt yolda buluşmuş, sürdüğü bisikletin arka kısmına popomu rahatsız etse de oturmuştum ve ellerim beline dolanmış halde kahkahalar atarak bisiklet yoluna ulaşmıştık. Eğer diyordum, eğer sonunda bu kadar ağlayacağımı bilseydim başta yine bu kadar fazla gülebilir miydim?
Fakat hayat da böyle değil miydi, sonucunu bilsek bile yapacağımız şeylerden vazgeçer miydik? Yoksa kötü de olsa hepsi bize bir şey katıp büyüttüğü için yaşar mıydık doya doya. Bunun kesin cevabını bilemezdim belki ancak, o gün ilk kez birkaç saniyenin insanın hayatındaki yılları nasıl da belirlediğini gördüm. Küçük diye geçip gittiğimiz tüm kazaların, büyüyünce unutursun deyip baştan savılan tüm yaraların aslında bizi, kimliğimizi oluşturduğunu gördüm.
"Alt tarafı bisiklete bineceksin, bu kadar heyecan yapmana gerek yok küçüğüm."
Jimin alayla saçlarımı karıştırırken etli bileğini tutarak büktüm ve hala yadsıdığı gücümü ona kanıtlayarak yavru köpek bakışları arasında beline yerleştirdim. İkimiz de haftada üç gün olan tekvando kursuna başlamıştık. Henüz dört ay geçmiş olmasına rağmen üstün başarımdan dolayı yeşil-mavi kuşaktaydım. Jimin ise koca totosunu kaldıramadığından sarıdaydı.
"Sana kaç defa diyeceğim bana küçüğüm deme diye? Senden daha güçlü ve hızlıyım budala! Ayrıca saçlarımla böyle uğraştığında çabuk yağlanıyor, yapma."
"Yok yok." diye hayıflanarak serbest bıraktığım bileğini ovuştururken gözlerini hırsla bana dikti. "Senin hem boyun hem de dilin uzamış. Üstelik gerçek hayatta kullanmamaya yemin ettiğin teknikleri üzerimde deniyorsun! Öğretmiyorum ulan! Git kendi başına öğren, çok da bir tarafımda."
Yaşlarımız büyüyordu evet, fakat bununla birlikte laflarımız ve birbirimize sataşmalarımız da büyüyordu. Onunla ilk tanıştığımdan beri savaş-seviş ilişkisi yaşıyorduk. Ah, az önce okuduğunuz kelimeyi de farklı yönlere taşıyacağınızı da biliyorum, fakat yapmayın, çünkü yaşımız porno izlemeye bile yetmiyor. Henüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cherry blossom | pjm
FanficWattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya buna karşı üstelik, çok savaşıyor, çok yeniliyor! ama hep sen kazanıyorsun, hepimize karşı... şiir senin ellerinden sonra şiir oluyor, bazı...