"Kaybolurken ay ışığı, üşür sokak çocukları.
Yetişmiyor duaları, kapalı hep kapıları.
Duyulurken adımları, titrer sokak lambaları,
Şehrin yalnız aşıkları, söylerler şarkılarını."Nefes nefese uyandığımda gece yarısıydı.
Sırtımı dikleştirerek yatağımda oturur pozisyona gelmiş, bir elimle Bay Tipsiz'i sıkıca tutarken diğer elimle pikemi kavramıştım. Kalbim gümbür gümbür atıyor, gözyaşlarım hızla yanaklarımdan süzülüyordu. İnip kalkan göğüs kafesim az önceki kabusu düşündükçe daha da sıkışıyor, odam unutulmuş dağın eteklerindeki bir hapishane hücresi kadar daraltıyordu ruhumu. Panjurlardan odaya süzülen sarı sokak lambasının duvara düşürdüğü gölgeme bakarken soluklarım sakinleşmeye başladı. Karnımdan boğazıma doğru yükselen safranın acı tadı gitgide genizlerimi yakarken güçlükle yutkunarak gözlerimdeki tuzlu yaşları elimin tersiyle beceriksizce sildim ve kabusumun böldüğü uykuma dönmek için başımı yastığa koydum.
Fakat farkında değildim ki, asıl kabus bundan sonra başlayacaktı.
-
Toprağın soğuk ve davetkar ruhunu okşarken ellerimize bulaşan karaltılara gülümsüyorduk. Küçücük tohumu kocaman sevgiyle dikerken, gözlerinin ışıltısında kayboldum en çok. Siyah saçlarının dağınıklığını taşıyan küçük ve tombulca yüzünün gülümseyişinde buldum kendimi sonra. Toprağı tohumun üstüne kapattıkça daha çok doldu yüreğim. Süs kirazının pembe çiçeklerine benzeyen güzelliğine öylesine dalmış olacaktım ki beceriksizce ellerimi toprağa sürtüşümü elimi tutarak durduran başka bir elle fark ettim.
Kalbimi saliseler içinde eriten muzip gülüşüyle kıvrıldı tatlı dudakları. Daha iki hafta önce benimkilere bulaşan o bal tadındaki güzel dudakları. "Böyle bakmaya devam edersen yüzümü deleceksin Su."
Utanmıştım. Gözlerimi kırpıştırarak suçlu irislerimi onun üzerinden çekerken daha fazla gülerek topraklı parmaklarıyla çenemi tuttu ve kendine yaklaştırıp burnuma küçük bir öpücük kondurdu. "Şaka yaptım." dedi ben kendimi hissedemezken. "Sen baktıkça güzelleştiğimi hissediyorum ben. Keşke benden başka hiçbir şeye bakmasan."
Her zamanki gibi bir hıçkırık kopup geldiğinde alışamadığım bu yakınlığın heyecanıyla titredi bedenim. Onu böylesine severken, yanımda oluşuna alışıp bağlanmışken sevgili dokunuşlarına neden hemencecik alışamıyordum? Neden bana her bakışında, küçük veya büyük iç titreten buselerinde kaybolup açık denizlere doğru rotasız yüzmeye çalışıyordum? Daha fazla diyordum her seferinde, daha fazlasını istiyorum. Alışamayacaksam bu duruma daha fazlasını yaşayıp aşık oluşumda nefes alacaktım. Alışamasam da doya doya yaşayacaktım.
Dişlerimi ortaya çıkararak gülümserken topraklı elini tenimden kopardı. Yere çevirdiğim gözlerimi ona dikerek ışıldayan kahvelerine bakarken "Bakamıyorum zaten." dedim. Artık ona karşı açık sözlülüğün sınırlarını zorlamak istiyordum. Ne hissedersem bir çırpıda söyleyip kalbimi kavurmadan dilimi kavursun istiyordum. Doya doya kelimelerimle süsleyip saçlarına sevgimden papatyalarla örülü bir taç takıp güzelliğine tekrar tekrar aşık olmak istiyordum. Sadece benim olsun, hep benim...
"Bizim birlikteliğimizin sembolü olsun bu ağaç sevgilim. Bizimle birlikte büyüsün ve her yıl çiçek açıp şenlensin."
"Onu birlikte sulayalım." diye ekledim gülümserken. Düşüncesi bile oldukça güzeldi. Onunla birlikte, filizlenen küçücük bir tohumun gün geçtikçe olgunlaşmasında bizi görmek, köklerine işleyen sevgimizden beslenişine şahit olmak çok güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cherry blossom | pjm
FanfictionWattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya buna karşı üstelik, çok savaşıyor, çok yeniliyor! ama hep sen kazanıyorsun, hepimize karşı... şiir senin ellerinden sonra şiir oluyor, bazı...