"Aşk denen şey bazen yürür, bazen uçar; bazen koşar biriyle birlikte; bir başkasıyla ölümcül yürüyüşe çıkar; üçüncüyü buzdan heykele çevirir; dördüncüyü atar alevlerin içine. Birini yaralar; öldürür ötekini. Aynı anda çakıp sönen bir şimşeğe benzer. Geceleyin saklar şafakta zapt edilecek olan kaleyi. Çünkü dayanacak güç yoktur karşısında."
Eylül 2012
Metal kaşık ve çubukların tabağa vurdukça çıkardığı sesler yemekhanenin gürültüsüyle birleştikçe kafamı belirli bir düşünceye veremiyor, odaklanma sıkıntısı yaşıyordum. Karşımda oturan Jimin, sarı renkli yağmurluğunun koluna bulaşan sosu aldığı peçeteyle silmeye çalışırken, arkaya bulaştığı için tam anlamıyla bunu beceremediğini fark ettim. Elimdeki kaşığı bırakıp ona uzanarak elindeki peçeteyi aldığımda şaşkın bakışları tutup sildiğim lekeye kaydı.
"Salak leke, demek oradaymış!" diye sitem eden Jimin, tatlı bir sinirle kaşlarını çattı. Kirli peçeteyi kenara bırakıp geri çekildiğimde yüzümde belirsiz bir gülümseme yerleşivermişti. "Kollarını sıva." dedim gözlerimle işaret ederek.
Dediğimi gözlerini kısarak uygularken, "Özür dilerim anne." diye alayla güldü. Omuz silkerek yemeğe devam ettiğim sırada, bu sefer bakışlarını omuz hizamın arkasında bir yere çivileyerek, "Lissie burada." diye mırıldandı. Ses tonundaki öfke ve nefret öylesine keskindi ki, ürkmeden edemedim. Sözde 'eşek şakası'nın ardından bir hafta geçmişti ancak ben hala daha aynı şokun etkisindeydim. Lissie'den hesap sormaya çalışmam, benden sürekli kaçmasıyla imkansız hale gelmişti. Jimin ısrarla benim yerime bunu halletmek istese de, öfkelendiğinde dozu aştığını bildiğimden buna asla izin vermedim.
"Artık bir şeyler yap Sujin." dedi Jimin aynı ses tonuyla. "Daha ne kadar kaçmasına izin vereceksin? Senden özür dilemek zorunda!"
Tepsideki yarısı içilmiş suyu alıp kuruyan boğazımdan dökülmesine izin verdikten sonra kafamı salladım. "Şimdi sırası değil. Daha sakin bir yerde konuşurum."
Jimin bariz bir şekilde yanağını içten kemirirken dişlerinin arasından konuştu. "Bir hafta oldu Sujin. Bir koca hafta oldu ve bu kız yüzsüzce ortalıkta dolanıyor. Gerçekten böyle davranmasına izin mi vereceksin?"
Gözlerimi alevlerle parıldayan gözlerinden çekip içinde köri soslu tavuk olan tabağa çevirdiğimde, metal çubukları tepsiye sertçe koyup, "Onunla bu sefer konuşacağım." diyerek ayaklandı. Anında bileğinden tutarak kaşlarımı çattığımda, 'ne var' dercesine bana bakıyordu.
Tam o anda yanı başımda başka bir hareketlilik olduğunda gözlerimi Jimin'in irileşen gözlerinden çekip ona çevirdim. Siyah saçlarını örgü yapıp sağ omzundan sarkıtmış Lissie, ciddi yüz ifadesini ince hatlarına mükemmel bir uyumla uydurmuş bana bakıyordu.
Jimin'i kasten görmezden gelişi, her şeyin farkında oluşundandı. Yaşanan olaylar, geçmişimiz ve aramızdaki ilişki tamamen karmaşadan ibaretti.
"Sujin..." diye seslendi kısık ama belirgin çıkan sesiyle. "Biraz konuşabilir miyiz?"
Jimin'e kısa bir bakış atıp yüzündeki gerginliği yatıştırmak istercesine tebessüm ettiğimde hiçbir şey değişmemişti. İki dakikada tabağımdaki arta kalan yemekleri kendisininkine boşaltıp iki tepsiyi kaldırdı ve "Parktayım." dedi keskin bir ifadeyle. Lissie'ye ters ters baktıktan sonra "Geç kalma." dedi ve tepsileri teslim ettiğimiz yere doğru yürümeye başladı.
Lissie ile yemekhaneden çıktıktan sonra en alt kattaki depo ve spor odasının bulunduğu koridora gittik. Burası genel olarak boş ve sessiz olurdu, aynı zamanda soğuk ve ürkütücü bir şekilde karanlık. Fakat şu anlık düşündüğüm yalnızca anlamsızca bana kötü davranan bu kızın açıklamasıydı. Adımları durup yalnızca beton duvarı gören pencereye döndüğünde ben de durdum. Bana dönüp kollarını göğsünde kavuşturdu. "Hala akıllanmamışsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cherry blossom | pjm
Fiksi PenggemarWattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya buna karşı üstelik, çok savaşıyor, çok yeniliyor! ama hep sen kazanıyorsun, hepimize karşı... şiir senin ellerinden sonra şiir oluyor, bazı...