2. Bölüm

48 1 0
                                    

Büromun camından süzülen güneş uyanmama sebep olmuştu. Aynaya baktığımda bütün gece çalıştığımı belli eden mor gözaltları ve zaten belirgin olan ama uykusuzluktan daha da belirli olan göz torbalarımla karşılaştım. Korkunçtu. Birden kapı açıldı ve sekreterim elindeki dosyayı masama bıraktı.

"Kapıyı çalmadığım için kusura bakmayın Zerya Hanım bu dosyaya bakacakmışsınız. " dedi.

Çatık kaşlarım yerini meraklı gözlere bıraktı bende "Tamam çıkabilirsin Zeynep." dedim ve dosyayı incelemeye başladım.

Dosyada Türkiye'nin önemli iş adamlarından olan İlker Bayrak'ın kızının öldüğü yazıyordu. Normal ölüm gibi gözükse de kanında bol miktarda uyuşturucu bulunması işleri bir hayli karıştırıyordu. Biraz da olsa kendime çeki düzen verdikten sonra iş adamının evine gittim. Ben eve vardığımda cenaze dağılmıştı, kapıyı hizmetçileri açtı.

"Merhaba ben Dedektif Zerya Güneş." diyerek kendimi tanıttım aileye. İlker Bey'in eşi de hala olayın etkisiyle sesi titrek bir şekilde "Merhaba ben Burçak Bayrak. " dedi. Büyük kızları da Burçak Hanım'dan farksız bir şekilde sesi titreyerek "Gamze Bayrak. " dedi. Ve en son "Merhaba Zerya Hanım ben iş adamı İlker Bayrak." dedi gayet sakin bir tavırla. Bu beni şaşırtmıştı. Titreyen seslerden sonra sakin bir ses garibime gitmişti... Durumu fark etmiş ki "Buyrun oturun lütfen." dedi.

"Dosyanızı inceledim." diyerek söze başladım. "Uyuşturucu kullandığından haberdar mıydınız?" dedim kaşlarımı çatarak.

Karşımda oturan ablası yerinde kıpırdanıp kafasını aşağı yukarı sallarken annesi yaşlı gözlerini bana dikti. İlker Bey'den ise ses seda çıkmıyordu. Kırdığım potu anlayıp kelimelerimi daha özenli seçerek şöyle dedim: "Bir anne baba için ne kadar zor olduğunun farkındayım. Ama acılarınızı ortaya koyup bu işin aslının bulunabilmesi zor. Kızınızın cesedi ortada kalmamalı değil mi? Dirayetli olmalısınız. Onu kim, nasıl, neden öldürdü bulmamız ve gerekli cezayı vermemiz gerekiyor. Fakat duygularla hareket edersek asla bulamayız. Lütfen bana yardım edin." dedim ve hepsinde teker teker gözlerimi gezdirdim.

Ablasından bilgi alabileceğimi düşünerek " Biraz konuşabilir miyiz?" dedim sert tavrımı kenara bırakıp sevecen olmaya çalışarak. Ablası hafif bir öksürükle boğazını temizleyip "Olur." dedi ve kafasını aşağı yukarı salladı. Ayağa kalktı ve ben de kalkıp peşinden ilerledim. Merdivenlerden yukarı çıkıp kırmızı loş bir odaya girdik.

Burası bir yatak odasıydı. Muhtemelen ablasınındı. Yatağa oturup bana bakarken ben de boş bulduğum bir sandalyeye oturup ona baktım. Konuşmadım ve onu bekledim. Elbet konuşacak ve işime yardımcı olacak bir şeyler söyleyecekti. Sabırla bekledim.

Birkaç dakikanın sonunda eteğindeki taşları dökmeye başladı. "İki sene oluyor. Kardeşim kendini zehirleyeli iki sene oluyor. Defalarca kez anneme, babama söylemeye çalıştım. Her seferinde beni durdurdu. Bana yalvardı. Ölürüm abla dedi Eğer söylersen ölürüm. Söyleyemedim. Lanet olsun ki söyleyemedim. Keşke söyleseydim." dedi pişmanlıkla. Gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı bile. "Şuan yanı başımda, dizimde uyuyor olurdu." dedi ve sustu.

"Peki... Kardeşinizi zehirleyen kişinin kim olduğunu biliyor musunuz?"

"Evet." dedi kızgın bir ifadeyle. Ben ciddi ve bir o kadar da meraklı bir surat ifadesiyle "Kim?" dedim kaşlarımı çatarak.  Onun söyleyeceği isim bana yeni bir kapı açıyordu.

"Miraç Yemen." dedi. Sesindeki intikam tohumlarını sezmiştim.

"Emin olun kardeşiniz mezarında rahat yatacak." dedim kendimden emin bir sesle.

Ayağa kalktım ve çıkışa doğru ilerledim. Peşimden gelip beni yolcu eden ablasıyla el sıkıştım ve evden çıktım.

İşte benim için bu hikaye şimdi başlıyordu.

♧♧

Y.N.: Merhabalar! Bu benim ilk hikayem. İnşallah birazda olsa hikayemde kendinizde bir kuple bulabilirsiniz o güzel yorumlarınızı esirgemeyin. ❤

KAÇAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin