"Ee Ceyhun, kalkalım mı artık? Kimse kalmadı. Eve anca gideriz zaten."
"Olur, kalkalım."
Sandalyelerde asılı ceketlerimizi aldıktan sonra hesabı ödeyip kafeden ayrıldık. Yolda sessiz ve yavaş adımlar eşliğinde yürürken Ömer,
"Ceyhun, sana Musab bin Umeyr'in hayatını anlatmamı ister misin?"
"Musab bin Umeyr mi? Oda kim? Peygamber falan mı?"
"Hayır, peygamber değil. O Mekke sokaklarında bir İslam nuru, ilk öğretmen, Uhud savaşında suretinde onlarca melek inen bir müslüman. O yeryüzünde peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v) en çok benzeyen sahabe.."
"Dinlemek isterim." dedim. Anlatacaklarının içimdeki coşku ve heyecanı arttıracağını tahmin edebiliyordum.
Ömer derin bir nefes alıp anlatmaya başladı,
"Musab bin Umeyr, hem annesi hem de babası tarafından Kureyş'in asil ve zengin bir ailesine mensub idi. Zengin oldukları için gayet rahat bir hayat sürüyordu. Orta boylu, güzel yüzlü, nazik ve yumuşak huylu, son derece zeki idi.
Akl-ı selim sahibi olduğundan putların bir fayda vermeyeceğini bilir, onlara tapmaz ve tapılmasını sevmezdi. Annesi tarafından en iyi şartlarda refah ve bolluk altında yetişmişti Musab.
Güzel yüzlü ve zengin olduğundan Mekke halkı ona gıpta ile bakardı. Peygamber efendimiz bunun için "Mekke'de Musab'dan daha zarif, daha güzel, daha narin kimse yok idi. Saçları kıvrım kıvrım idi." buyurmuşlardır.
Tüm bu rahatlık, bolluk ve refaha rağmen kalbinde büyük bir boşluk hissediyordu Musab. Bu nedenle sevgili peygamberimizin bir merkez olarak seçtiği, İslami anlattığı ve o zaman Mekke'de müslümanların toplandığı Erkam bin Eb'il Erkam'ın evine gitti. Rasulullah'ı (sav) görür görmez müslüman oldu.
İslamiyeti kabul ettiği an hayatıda birden bire değişti. Eski servet ve zenginliğin yerini yoksulluk aldı.
Ailesinin dahi Musab bin Umeyr'e yapmadığı eziyet kalmadı. Onu dininden döndürmek, islamdan vazgeçirmek için evlerinde ki mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz bıraktılar. Musab bin Umeyr'e Arabistan'ın yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar.
Musab bin Umeyr ise tüm bu zorluklara ve acımasız işkencelere rağmen sabır ve sebat gösterdi. Dininden dönmedi. Her seferinde bütün gücüyle:
"Allahtan başka ilah yoktur. Muhammed onun kulu ve elçisidir." diye haykırdı Musab.İslâmiyeti kabul ettikten sonra Mekke'de sıkıntı ve işkencelere maruz kalan Musab, rasulullahın izniyle iki kez Habeşistan'a hicret etti. Bir müddet orada kaldı. Daha sonra peygamber efendimizin yanına döndü.
Onun bu dönüşünü Hz. Ali (r.a) şöyle anlatmıştır:
"Rasulullah ile oturuyorduk. Bu sırada Musab bin Umeyr geldi. Üstünde yamalı bir elbiseden başka hiçbir şey yoktu. Onun bu halini görünce Rasulullahın mübarek gözleri yaşla doldu ve,-Kalbini Allahu Tealanın nurlandırdığı şu kimseye bakın. Annesi ve babası onu en iyi yiyeceklerle besliyorlardı. Bunların hepsini Allah için terketti. Allah ve Rasulünün sevgisi onu bu hale getirdi." buyurdu.