Sınıfa girdiğimde dünün ardından ikinci bir şok yaşadım. Tiki Dilem, tıpkı Hümeyra gibi giyinmişti ve sınıfın diğer kızlarına Hümeyra gibi giyinmiş ve diğer kızlarla sohbet ediyordu. Normalde olsa yerime oturmadan, "Her yerde tarikatçılar türemiş" derdim. Ama bu kez nedense Dilem'i bu halde gördüğüm için mutlu bile olmuştum. Açıkçası örtünmek Dilem'i daha da güzelleştirmişti.
İlk ders Mehmet Hocanın dersiydi. Artık ona tarikatçı diye hitap etmek istemiyordum. Bu dinlerini kabul ettiğim anlamına gelmezdi, sadece daha sıcak bakıyordum. Hepsi bu.
Mehmet hocanın içeri girmesiyle tüm sınıf ayağa kalkmıştı. Mehmet hoca gözleriyle Dilem'i süzerken şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. Bize elleriyle oturmamızı belirten bir işaret verdikten sonra, Dilemin oturduğu sıraya doğru yaklaşıp,
"Hayırlı olsun Dilem, çok yakışmış maşallah.. Rabbim devamlı kılsın. Merak ettiğim ve şaşırdığım bir nokta var kızım, nasıl oldu da birden bire böyle bir karar aldın?" dedi.
Dilem,
"Hocam biliyorsunuz ki Hümeyra okula geldiği ilk günden itibaren bize sürekli İslamı, islamın emir ve yasaklarını, tesettürü anlattı. Bunlar zaten beni fazlasıyla etkileyen şeylerdi. Dün gece de Hümeyra ile telefonda uzun uzun sohbet ettik. Hümeyra bana çok güzel şeyler. O kadar etkilendim ki içimde çevrem ne der, ne düşünür korkusu bile olmadan tesettüre girmeye karar verdim. Babaannemin geçen sene Umre dönüşü bana hediye olarak getirdiği, nasıl birşey olduğuna bile bakmadan koltuğa fırlattığım, ben bunu asla giymem dediğim, babaanneminde gözyaşlarıyla odasındaki sandığa koyduğu bu üzerimde ki feraceyi dün gece büyük bir aşkla babaannemin sandığından çıkardım. Üstüme giyindiğimde, kalbimi ve ruhumu büyük bir huzur sardı. İyi ki büyük konuşmuşumda başıma gelmişsin ey tesettür dedim içimden. Bu huzuru tatmama sebep olan Hümeyra'dır hocam. Allah ondan binlerce kez razı olsun." dedi. Hümeyranın son cümleyle gözleri dolmuştu,
"Allah hepimizden razı olsun." dedi sessizce.
Mehmet hocadan izin isteyip ayağa kalktı ve konuşmaya başladı,
"İnsan nasıl ki bilmediği şeylere düşman ise, elinin yetişmediği veyahut tutamadığı şeylerin adavetkârane (düşmancasına) kusurlarını arar, adeta düşmanlık etmek ister. İnsanın fıtratında vardır bu. Birini sevmezse ona ait şeyleri de sevmez. İşte kâfirin Allah’a olan düşmanlığı bundan kaynaklanır.
Yani madde itibariyle bakılsa tesettür normalde bir bez parçası, fakat manası büyük. Nasıl ki göklerde dalgalanan bu şanlı ay yıldızlı al bayrağa da madde itibariyle bakıldığında bir bez parçası, ama anlam itibariyle bakıldığında manası ve değeri bizler için çok önemlidir.
Ama onların derdi bunlarla değil, onların derdi ideolojik görüşler. Tesettürlü bir bayan görünce çıldırıyorlar, çünkü tesettür islam bayrağıdır.Neden bu çıldırış? Neden bu nefret söylemleri? Neden?
Çünkü mesele bunun İslâm üzerine olmasından dolayı.
Bu zihniyetler normalde Kadir-i Mutlak’ın emri altında yaşamaktan kaçıp lafta özgürce yaşamayı tercih ediyorlar yani karışmayın bize, biz sizler gibi dini yükümlülükler altında yaşamak istemiyoruz, “Hayvan gibi yaşamak istiyoruz.” diyorlar.
Ama maalesef hayvandan daha aşağı yaşıyorlar…
Yalancı bir özgürlük savunucusu bunlar. Neden özgürlük derken tesettüre saygı duymuyorlar?
Ayrıca insanın elde edemediği ve ulaşamadığı bir şeye hissen ve ruhen düşman olması fıtratının bir özelliğidir. Şayet Allah insanı ebedi hayata mazhar etmeyip ebedi bir yokluğa ve hiçliğe mahkûm etse idi, yani sonsuz cemalinden insanı mahrum etse idi, insan kendi hissiyat ve ruhunu teskin etmek için Allah’a karşı düşmanlık edip kin bağlayacaktı. Onun sonsuz cemal ve kemalini unutmak için inkâra ve düşmanlığa yönelecekti.