İLK BULUŞMA

251 23 3
                                    

"Nereye gidiyoruz?"

"Gittiğimizde görürsün kardeşim."

Yol boyu Ömerle aramızda gecen tek konuşma bu olmuştu.

İçim rahattı. Fazlasıyla rahat... Bu dine inanalı yalnızca bir kaç saat olmuştu fakat yıllardır inanıyormuş gibi hissediyordum..

Yaradılanı sevip, yaradanı bulmuştum. Kalbim huzur doluydu. Sanki bir çocuk içimde salıncak kurmuş, sallanıyordu.

Dar, toprak bir yoldan geçiyorduk. Kenarlarında uzun kavak ağaları.. Yeşil, kahverengi ve mavi tonlarının hakim olduğu bir yer.. Hümeyra'nın blogunda ki yazılarda sıkça kullandığı söz geldi aklıma; "Sanatlı bir eser, sanatkarı icab eder." Evet. Büyük bir sanat vardı bu yolda. Ve bu büyük sanatın bir de sanatkarı vardı. Göremiyordum, ama hissediyordum. Ruhumun, kalbimin en derinlerinde hissediyordum. Bir yaratıcı vardı. O yaratıcı ol deyince olduran Allah'tı. Artık hissediyor, inanıyordum...

Ömer arabayı sağa çekip,
"İşte geldik kardeşim." dedi.

Neden burada durduğumuza dair hiçbir fikrim yoktu. Sorgulamayacaktım da. Ömer arabadan inince bende peşinden indim. Ömer bagajdan bir poşet alıp arabayı kilitleyince yürümeye başladık. Uzun kavak ağaçlarının içine doğru ilerliyorduk. Ömer önden gidiyordu. Bende hemen arkasından.

Yaklaşık yarım saat yürümüştük. Geldiğimiz yerden fazlasıyla uzaklaşmıştık. Bulunduğumuz yerde bir göl vardı. Etrafında yemyeşil yapraklı ağaçlar.. Manzarayı tamamlayan kuş cıvıltıları.. Buraya neden geldiğimizi hala anlayamamıştım. Ama iyi ki gelmiştik. İçimde ki tarifsiz huzurun canlı bir örneğiydi burası.

"Ömer."

"Buraya neden geldiğimizi soracaksın değil mi?" dedi. Gülümsedim. Ömer cümlelerine devam etti.

"Geç kaldığın randevularını, telafi etmeye geldik."

"Nasıl yani?"

Ömer arabanın arkasından çıkardığı ve yol boyu belinin üstünde taşıdığı poşetten iki tane seccade çıkardı ve bana uzattı.

"Namaz mı kılacağız?" dedim.

"Kılmayı biliyor musun?" diye sordu.

"Hayır, ama öğretmek için varsın değil mi?" dedim.

"Evet, ama önce arınma vakti." dedi.

Boş gözlerle Ömer'e bakıyordum. Ömer gözleriyle elime verdiği seccadelere bakıp, boşta ki eliyle;

"Bu yöne doğru sereceksin." dedi. Kıbleyi kastettiğini anlamıştım. Çünkü zaten islamla ilgili bir çok kavramı biliyordum.

"Buraya sık sık geliyorsun anlaşılan."

"Evet, Rabbim'le başbaşa kalmak için geliyordum genelde. Ama bu kez görevimiz daha büyük. Sevenleri kavuşturmaya geldim bugün." dedi.

Sevenleri kavuşturmak... İşlediğim bunca günaha rağmen beni bağışlayacak bir Rabbim vardı artık.

"Haydi o zaman. Daha ne kadar geç kalacağız. Ben fazlasıyla vakit kaybettim Ömer." dedim.

Ömer ayakkabılarını çıkarıp serdiğim seccadelerden birinin üzerine oturdu. Bende ayakkabılarımı cıkarıp Ömer gibi seccadenin üstüne oturdum.

"Haydi Ceyhun, geç kalınmış tövbelerin var.. Kılınmamış namazların, okunmamış mesajların var.. Kapan secdeye ve konuş Rabbinle.."

Bir süre etrafı seyrettikten sonra;

"Sen en büyük sanatkarsın Allahım!" diyerek anlımı seccadeyle buluşturdum.

Ömer sesli bir şekilde Kur'an-ı Kerim okuyordu. O okudukça gözyaşlarımla ıslanıyordu seccade.. Gerçekten geç kalmıştım.. Hemde çok geç!

Ağlıyordum...

"Ey beni en çok sevenim, sesimi duyanım.. İşlediğim onca günaha rağmen beni doğru yola iletenim... Huzuruna geldim Allah'ım! Gidecek yolum, çalacak kapım yokmuş senden başka! Dünya terketse, hiç terketmeyenim! Sana geldim ey Rabbim! Günahımdan arınmaya, sana layık kul olmaya geldim! Sana geldim ey Rabbim!

Sana geldim ey sonsuz merhamet sahibi..

Ben ki hataları sevaplarından çok, Lütuflarin karşısında nankörlüge dalmis bir zavallıyım.. Ben ki çöllerin ortasında susuz kalmış bir zavallıyım.. Ben ki senin sanatını inkar edip seni görmezden gelmiş bir zavallıyım... Belki affa layık değilim biliyorum, ama affetmeye layık olan sensin. Bana layık olanı değil, sana layık olanı diliyorum senden. Beni affet Allahım!
Ya Rabbi derdimi biliyorsun. Yüreğime esen hüzün rüzgarlarının getirdiği acılarımı ve gözyaşlarımı biliyorsun zayıfum, güçsüzüm, hastayim, acizim İbrahim'i ateşten korudun, Yunus'u karanlıktan kurtardın Eyyub'a şifa verdin. Biliyorum ben tebliğcin değilim. Biliyorum ben eksik ve günahkarım. Ama yüreğimde İbrahim'in atıldığı alevler, Yunus'un korundugu karanlık, bedenimde Eyyub'u yiyen, kurtlar var.. Ben muhtacim Sen cömertsin Allah'ım.

Aşkı, senin aşkını kalbime ilmek ilmek işlemeyi nasib eyle Allahım!

Hz. Muhammed (A.S) vesselamın O gül kokusunu duymak..
Onun gül kokusunu duymayı nasib eyle bana..

Kapına geldim ya Rabbim.. Artık doğru kapıdayım Ya rabbim.
Günahlardan hicret ettim.
Huzuruna geldim.
Sen günahlarımı yüzümüe vurma Yarabbi...
Hicretimi kabul eyle Yarabbi…Tövbemi kabul eyle Yarabbi…"

Sesim boğuk, gözlerim yaşlı, seccadem ıslak..

Ömerin okuduğu ayetlerle bu dua ilham olmuştu kalbime. Ayetler bir nakış gibi ince ince işleniyordu ruhuma... Hala secdedeydim, seccadem ıslanmaya devam ediyordu.. Günaha batmıştım... Sanatı görmezden gelip, sanatkarı inkar etmiştim. Üstelik sanatkara inananlara da ağır hakaretler etmiştim. Alkol, kumar, zina.. Çok günahım vardı. Ama biliyordum ki, kalbimizle ettiğimiz samimi bir tövbe tüm bedenimizle işlediğimiz günahları silip atıyordu. İslam güzel dindi..

Bunca günahıma rağmen Rabbim beni doğru yola iletmişti. Ben O'ndan vazgecmiştim, ama O benden vazgeçmemişti. Benden vazgeçme Ya Rab! Acizim, kimsesizim, günahı ve şirki kendime dost edinmiş bir zavallıyım; ama sen benden vazgeçme ya Rab!

Ne kadar uzun zamandır secdedeydim bilmiyordum. Ömer Kur'an-ı Kerim okumuyordu artık. Secdeden kaldırdım başımı. Elimi seccadenin ıslak yerine sürdüm. Ağlamıştım.. Öncesinde inanmadığım bir yaratıcıdan af dilemiştim. Neydi beni bu kadar ağlatan; Ona senelerce  inanmamak mı, Ona geçte olsa kavuşmak mı?

"Ömer, sence tövbem kabul olmuş mudur?"

"Seni huzuruna kabul etmesi, şuan burada O'nun için göz yaşı dökmen tövbenin önceden kabul edildiğini göstermez mi?"

"Geç kaldım, çok geç kaldım.."

"Bazen geç kalmakta güzeldir Ceyhunum."

Ne dediğini anlamıştım. Geç kalmakta güzeldi, sonunda kavuşmak varsa.. Tıpkı beklemek gibi..

ATEİST İMAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin