"Evet Ceyhun, araştırmanın sonucunu bizlerle paylaşır mısın?"
"Paylaşırım paylaşmasına da inandığınız varlıkla bunun ne ilgisi var anlayamadım açıkçası." dedim ve Tarikatçı Mehmet hocanın tebessümü üzerine okuduklarımı birebir anlatmaya başladım.
"Su aslında küldür. Su molekülü iki hidrojen ve bir oksijenden oluşur. İki hidrojen oksitlenerek birleşir. Oksitlenme ise bir yanma tepkimesidir. İki hidrojen ve oksijen birleşerek su olur. Yani oksijen iki hidrojeni yakar ve birleşirler. Hidrojenle yanarak birleşir ve kendilerini yakanla bir olurlar. Su bu nedenle yanmaz."
"Hümeyra," dedi Mehmet hoca. İsmi Hümeyra. Sınıfa yeni gelen o kara kıyafetli kız.. Geldiğinden beri sesini yalnızca birkez duyduğum, bakışlarını herkesten kaçıran o kız..
"Hümeyra, sen açıklamak ister misin?" dedi Mehmet hoca. Kısık ve ince bir sesle cevap verdi Hümeyra, sesi insanlara beni dinleyin der gibiydi..
"İzninizle hocam," dedi ve anlatmaya başladı.
"Arkadaşlar, sizlere bu duyduklarınızdan önce kül ile ateşi söndürdüm desem inanır mıydınız?Peki ya itfaiyeciler o uzun hortumların içerisindeki tazyikli su yerine kül ile yangını söndürüyorlar desem? İnanmazdınız değil mi? Ama duydunuz. Su aslında küldür. İki hidrojen ve bir oksijenin oksitlenmesiyle oluşan bir kül... Ateşi kül ile söndürmek, yarayı görünmeyen hücrelerle iyileştirmek, milyonlarca atomu bir araya getirip evrende duyularımızla algılayabildiğimiz bu sanatları icra etmek ne kadar inandırıcı geldi? Bunlar yalnızca fizik kurallarıyla olacak şeyler midir? Yada fizik kuralları da kendiliğinden mi varolmuştur? Yoksa bunların hepsini yapan büyük bir güç mü vardır? Kainatı kudret eliyle yaratan, uzay gibi büyük bir boşlukta dünyayı ayakta tutan bir güç... İnanmamız gereken teoriler ve fizik kuralları mıdır, yoksa bu teori ve kuralları insanlara ilham eden sonsuz güç sahibi mi?"
Hitabı oldukça iyiydi. Çok kitap okuduğu kurduğu her cümleden anlaşılıyordu. Bu kızda tıpkı Mehmet hoca gibi büyük bir ikna kabiliyetine sahip birine benziyordu. Bilimin ispatladığı herşeyi inandıkları varlığa yoruyorlar ve ondan geldiğine inanıyorlardı. Duyularımızla algılayabildiğimiz bu evreni, duyularımızla algılayamadığımız varlığı belirsiz bir yaratıcıya mı bahşedeceğiz? Asla!