İnsanoğlu bu hayatta en çok neyden korkar? Herhalde birçoğu bu soruya ölmek diye yanıtlar. Benim için hiçbir zaman ölmek korkunç bir şey olmadı. Hatta çoğu zaman bir kaçış yolu, yeni bir başlangıç...
Hayatımın her bölümünden farklı şeylerden korktum. Ergenliğimde yani Alp'in öldüğü zaman....
Neyse o zaman neyden korktuğumun bir önemi yok. Alper beni aldattıktan sonra ise bir erkeği sevmekten ona güvenmekten korkmuştum. Korkmuştum diyorum çünkü şuan deli gibi korktuğum başka bir şey var. En yakınımın, en sevdiğim ve en değer verdiğim insanın ölümle burun buruna olması. Şuan odamda ki o kocaman balkonun bir köşesinde küçücük bedenimle dizlerimi kendime çekmiş bir şekilde oturuyorum. Hava kararıyor. Güneş git gide yerini yıldızlara ve aya bırakıyor yerini. Çoğu gecenin aksine bu gece sakin olacak gibi. Bu gün diğerlerinin aksine esmiyor. Ama hafif hafif yağmur esiyor. Sanırım bu Hindistan da bir ilk. Normalde yağmur öncesinde fırtına getirir etrafı dağıtır, her şeyi yıkar geçer ve geride yere düşmüş yığınla yaprak ve kırılmış ağaç dalları bırakır. Aynı Amar gibi. Tam diyorum iyi anlaşacağız, ama yine yine ve yine her zamanki gibi olmuyor. Yapamıyoruz...
"Okyanus hadi gel bir şeyler ye."
Son üç gündür olduğu gibi yine Ayberk beni yemeğe çağırıyordu. Ve ben son üç gündür yaptığım ve yapmaya devam edeceğim şekilde cevap vermedim.
"Okyanus hadi ama."
Bu sefer ses daha yakından geliyordu. Muhtemelen odamdaydı şuan. Yavaş yavaş adım sesleri yaklaşıyordu. Yanıma geldiğinde hiç istifimi bozmayıp gökyüzüne bakmaya devam ettim. Çünkü ona bakarsam ağlardım. İnsan sadece kaybettiği biri için gözyaşı döker. A-ama ben onu kaybetmedim. Kaybetmeyeceğim. Bu yüzden ağlamak yok. Kendime söz verdim o iyileşene kadar ağlamayacağım. Bir keresinde sen üzülürsen ben hissederim demişti. Şuan zaten yeteri kadar canı yanıyordur. Birde ben ağlayıp onun canını yakmak istemiyorum. O yüzde ağlamamak için kimseyle konuşmuyorum, kimsenin yüzüne bakmıyorum.
"Yine mi buradasın?" yine mi buradasın sorusu gelmişti. Tarih tekerrürden ibaret derlerdi de bu kadar olabileceğini hiç düşünmemiştim. Üç gündür hayatın akışında hiçbir değişiklik yoktu. Her gün Ayberk beni yemeğe çağırır yine mi buradasın der ve beni odaya götür. 3,2,1 ...
"Hadi gel içeri girelim yağmurda yağıyor üşürsün burada." Ve beklenen son. Ona tutunarak yürüyorum başka türlüsüne mecalim yok. Ayberk önce pikeyi ucundan açıp beni yavaşça yatağa oturtuyor ve ayaklarımı kaldırıyor yatmam için. Her gece olduğu gibi yine üstümü örtüyor ve anlıma bir öpücük koyuyor.
"İyi geceler kardeşçik." Sanırım son günlerin akışın bozan bu cümle oluyor. İlk defa konuşup haykırmak istiyorum her şeyi.
Sesim titreyerek
"A-ayberk gitme." Diyip zorla kendimi kaldırıp sırtımı yatağın başlığına dayadım. Ayberk kısa bir süre konuşmama şaşırsa da bozuntuya vermeden hemen yanıma gelip oturdu.
"Söyle güzelim. Susma artık."
"B-benim çok canım yanıyor. Sol tarafım hiç acımadığı kadar çok acıyor Ayberk. O orada ölümle burun burunayken benim yanında olamamam canımı yakıyor." Gözyaşlarım artık benim hâkimiyetimden çıkmış yavaşça yanaklarıma doğru yol almıştı. Burnumda yavaştan akmaya başlamıştı. Bu sefer susan Ayberk olmuştu. Bana cevap vermek yerine sarılmayı tercih etmişti. Bir süre öyle sarılı kaldıktan sonra benden ayrıldı. Gözlerimin içine baktı nazikçe gözyaşlarımı sildi. O bana karşı hep böyleydi narin kırılgan bir vazoymuşum gibi yaklaşıyordu bana. Hayatımda iyi ki var dediğim ilk erkek o. Çünkü o benim çocukluğum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORAKİ HİNDİSTAN
RomanceHer şey çok güzeldi. Büyük bir şirketin küçükte olsa hissedarlarından biriydim. Hayatımda her şey yolunda gidiyordu ta ki ortağı olduğum şirketle hindistanda bir şirket anlaşana kadar.