1.5

1K 130 12
                                    


Bileğimdeki ince sızı tüm vücuduma yayılıp irkilmemi sağladığımda göz kapaklarım aralandı. Bulanık beyaz bir ışık gözlerime sızdığında yüzümü buruşturdum. Birkaç saniye sonra ışık artık rahatsız etmemeye başladığında gözlerim yorgun bir şekilde aralandı.

Zihnime aktarılan görüntünün gerçekliğini sorgulamaya başlamam uzun sürmemişti. O, hemen yanımdaki sandalyede oturuyordu. Gözlerinin odağı sadece bendim... Sanırım ölmüştüm. Bir şeyler demek için dudaklarımı araladım ama ağzım o kadar kuruydu ki geri kapatmak zorunda kaldım.

Sandalyeden kalktığını gördüm. Hastane masasının üzerindeki şişeden bardağa su doldurdu ve yanıma yaklaştı. Yüzü ifadesizdi. Göz altlarındaki mor halkaları seçebiliyordum. Yorgun gözüküyordu. Tek elini enseme yerleştirerek kafamı biraz kaldırdı ve bardağı dudaklarıma yerleştirdi. Suyu yavaşça içirdi ve bardağı yerine koyarak tekrar oturdu. Sesimi bulduğumu hissettiğimde dudaklarımı araladım. "Öldüm mü?"

"Beceremedin." Beceremedim... Sığınamamıştım. Ölüme de sığınamamıştım... Oysa ölüme de güvenmiştim. Tam karşımda denizini benden ayırmıyordu. Bu an. Eğer gerçekten ölürken anılarım geçerse gözlerimin önünden... bu ana bir gözyaşı bırakacağım. Diğer soluk anılarımın yanında parlasın diye.

"O halde burada ne işin var?"  Eğer ölmediysem... yaşarken ismimi bile hatırladığından emin olamadığım adamın intihar ettiğimde yanımda işi neydi?

Güldü. Bakışlarım gülüşüne indiğinde zihnimde akan zaman durdu. Gülüşünü duyduğumda başka hiçbir sesi duymamak için sağır olmayı dilediğim deniz... beni neden ağlattın? "O anda sana dediklerimi hatırlamıyor musun?" İntihar ettiğim andan bahsediyor olmalıydı. Hafızamı zorladığımda ise o andan birkaç kelime duydum zihnimde. Benim yüzümden ölmene izin vermem. 

"Doğru..." diyebildim sadece. Çünkü o anı hatırlamamla birlikte başka bir şeyi de kavramıştım. Öğrenmişti ve biliyordu. Onu nasıl sevdiğimi biliyordu. O mesajları atanın ben olduğumu öğrenmişti ve bu karşısında utanmama yetiyordu. Kalbimin ritimsiz melodisi odayı sardı ama melodi denize ulaşamadan zihnimde can verdi.

Sessizlik bir çığ gibi büyüdü. Ne o bir şey dedi ne ben... ikimiz de sustuk. Ölememiştim. İntihar ederken bile başarısız olmuştum. Gözlerimi utançla ona çevirdim. Bana bakan gözlerini gördüğümde hemen başka tarafa bakmaya başladım. O sonu olmayan bir uçurumdu. Ve ben onu severek o uçurumdan atlamıştım. Bu zaten intiharların en büyüğü değil miydi?

"Serumun bitiyor." Sessizliği bir bıçak gibi kestiğinde gözlerimi ona çevirdim. "Hemşireye haber versem iyi olacak." Kalkıp odadan çıktığında gözlerimi seruma çevirdim. Bitmek üzereydi ve serumun yanında bir de kan vardı. Bileğimi kestiğim için oldukça kan kaybetmiş olmalıydım ama benim kan grubum nadir bulunanlardandı. Anneminki bile uymuyordu. Nereden bulduklarını merak etmiştim.

Beş dakika sonra kapı açıldı ve içeriye Deniz'le birlikte hemşire de girdi. Elindeki serumu bitik serumla değiştirirken yorgun bir şekilde dudaklarımı araladım. İntiharı başaramadığım için sanki ölüm benden intikam alır gibi üzerime ağır bir şey bırakmıştı. Belki de bu fazla kan kaybımdan olabilirdi, bilmiyorum. "Kanı nereden buldunuz?"

Hemşire serumu taktıktan sonra gözlerini bana çevirdi. "Dosyada yazıyor olmalı," diyerek masanın üzerindeki dosyayı almaya yeltendi ama Deniz ondan önce davranarak dosyayı kaptı. "Ben söylerim ona," dedi. "Siz gidebilirsiniz."

Hemşire kafasını sallayarak odadan çıktığında gözlerimi ona çevirdim. Dosyayı inceledikten sonra bana döndü. Çok kesin hareket ediyordu. "Kan deposunda bulmuşlar." Kaşlarımı çattım. "Kan grubumun kan deposunda bulunması çok zor. Ben de bakabilir miyim?"

"Yalan mı söyleyeceğim sana?" O da benim gibi kaşlarını çattı. Lafı çeviriyordu ve abartı tepki vermişti. "Emin olmak istedim sadece."

"Emin olabilirsin."

"Bakmak istiyorum."

"Bakmana gerek yok."

"Ama bakmak istiyorum." Derin bir nefes alarak dosyayı masaya bıraktı.  Gözlerini bana çevirdiğinde ciğerlerime dolan tuzlu su kalbimi yaktı. Yutkundum. "İnatçı..." diye mırıldandı. Her göz göze gelişimizde etkisi buydu. Ve bu sefer bakışlarındaki farklılığı görebiliyordum. "Ben..." dedi. "Kanı ben verdim."

Ölü Denizin KülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin