Özledim. Bir haftadır bir kere bile görememiştim. Bir haftadır yoktu. Bir saniyeliğine bile görsem yetecekmiş gibiydi ama yoktu. Hayatımın en özel ve güzel gününden sonra onu bir kere bile görememiştim.
O gün... elleri sarmıştı ellerimi. Gözlerinin denizi acıyla kavrulurken öyle derin bakmıştı ki bana... onun mavi gözlerine yakışmayan kahverengi gözlerimi çekememiştim ondan. Ellerim yanmıştı ellerinin arasında. Kalbim kül olmuştu yangında. Acı vardı. Belki de acı ikimizin tek ortak noktasıydı. Tuhaf olan acının onu güzelleştiriyor olmasıydı.
Ece'den sonra öğrendiğim şey ise annesinin ölmüş olmasıydı. Bu zamana kadar bunu Ece'yle atlatırken şimdi yanında kimsesi yoktu... Galiba Tanrı duamı kabul etmişti. Hissediyordum. Acıyı en derinlerimde hissediyordum. Ruhumun boşluğunda, kalbimin küllerinde, boğulduğum denizde... Acı hep vardı. Deniz'e hissettiğim aşk, acıydı. Yangındı, kül ederdi.
Firene basarak durdum sonunda vardığımda. Bisikletten indim ve ayaklığı sayesinde sabitledim. Hani demiştim ya... bir yer var. Her özlediğimde gelirim onu hissetmeye. Yine gelmiştim. Üstümde o günden bana kalan en somut kanıtla, Deniz'in cayır cayır o kokan kazağıyla gelmiştim.
Hava kararmıştı. Yavaş yavaş uçuruma doğru yürümeye başladım. Uçuruma doğru yaklaştıkça bir hareketlilik gördüm. Biri vardı. Görebildiğim kadarıyla elinde bir şişe vardı. Muhtemelen o alkoldü. Bu beni tedirgin ederken hemen uzaklaşmak için arkamı döndüm. Adım atacaktım ki duyduğum tanıdık ses tonu bunu engelledi. Sesi kısık olsa da ortamın sessizliğinden dolayı duyabilmiştim.
"Gitmeseydin olmaz mıydı be?" İçine o kadar derin bir nefes çekti ki... acılarının üstünü örtebilecekmiş gibi. "Biraz sevseydin ne eksilirdi kalbinden?" Kelimeler karanlığa çarptı ve kırıldı. Kırık harfler kalbime saplandığında gözlerimin dolmasına izin verdim. Hatta gözyaşlarımın intihar etmesine bile izin verdim. Çünkü bu dünyada ağlamak için ondan daha güzel bir sebep yoktu.
Günlerdir istediğim şey... buradaydı işte. Gidip acılarını sarsaydım ya, ne bekliyordum? Tekrar arkamı döndüm ve elimle gözyaşlarımı silerek yaklaştım ona doğru. Dedim ya... Sevdiği kız onun kalbini yakardı. Onun kalbi yandığı için ben ağlardım.
Hiçbir şey demeden yanına oturdum. Uçurumun dibinden gelen şiddetli dalga sesleriyle birlikte kafasını çevirdi. Mavi gözlerine baktığımda hissettiğim dalgaların sesini duyuyordum sanki. Kaşları çatılmıştı beni gördüğünde. Sarhoş olduğunu anlayabilmiştim. Kenarda duran boş bir şişe vardı ve elindeki şişe de neredeyse bitecekti.
Gözlerimi tekrar ona çevirdim ve sesimin titremesine engel olamadan bir cümle intihar etti dudaklarımın arasından onun denizine doğru. "Gitmeseydin olmaz mıydı be?" Ve onun yaptığı gibi öyle bir nefes çektim ki içime... acılarımın üstünü örtebilecekmiş gibi. "Birazcık sevseydin ne eksilirdi kalbinden?"
Alaylı bir gülüş kaçtı dudaklarının arasından. Bana çevirdiği kafasını önüne döndürdü tekrar ve bir yudum aldı şişeden. "Ne zamandır buradasın?"
"Çok olmadı."
"Tesadüf mü?"
"Tesadüf," diyerek onayladım onu. Burada olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi.
Bir süre sustuk ikimiz de. Dalgaları dinledim Deniz'e bakarak. Ona annesini sormak istiyordum ama bildiğimi bilmesini istemiyordum. Hem nereden öğrendiğimi sorarsa ne diyecektim? Bu yüzden yine sustum.
Ne yaşadığını tam olarak bilmiyordum ama acısını görebiliyordum. Birine ihtiyacı olduğunu da görebiliyordum. Sarhoşken duygularını saklayamıyordu. Sevildiğini hissetmeye ihtiyacı vardı. Benim gibi. Ama ben hissetmiyordum ve bu çok acıydı. Bu acıyı daha çok tatmasını istemiyordum... Bu yüzden içimde sebep olduğu tüm yangını hissettirecektim bu gece. Tüm kalbimi bırakacaktım avuçlarına hepsini küle dönüştürsün diye. Biraz daha yaklaştım ona doğru. "Deniz..." diye mırıldandım. "Nasılsın? Anlat bana... Söz veriyorum... hiçbir şey olmamış gibi davranacağım."
Mavi gözleri kahverengilerimle buluştuğunda yutkundum. Yanarak boğuluyordum... İkisi de en acı ölümdü. Ve ben ikisini de aynı anda hissediyordum. Sadece gözlerime baktığında bile...
"Beni neden seviyorsun?" diye sordu birasını yudumladıktan hemen sonra. "Kimse sevmiyor, sen seviyorsun. Sen hariç kimsenin göremediği ne var bende?" Sustu. Sessizliği bir çığ gibi üzerime düşerken devam etti. "Niye sevdin beni? Niye..."
Kalbinin acıyla bütünleştiğini hissettim. Ses tonu acıyı akıttı dudaklarından aşağı. Gözleri acıyla parladı... yanağına süzülmeden hemen önce. Dokunsam kızar mıydı? Silsem gözyaşlarımı uçları yanmış parmaklarımla? Hisseder miydi alevlerimi?
Elimle yanağını kavradım korkakça. Yanağına düşen deniz damlasını sildim titreyen baş parmağımla. Suyun, parmağımın ucundaki alevi söndürdüğünü sandım. "Bu damlanın kaynağı deniz... senin denizin kül ediyor beni. Bir denizin insanı kül etmesi mümkün mü?" dedim gözlerim dolarken. "Hem boğuyorsun hem yakıyorsun Deniz. Kül ediyorsun kalbimi... Küller suyuna karışıyor." Mavi gözlerini çirkin suratımda gezdirmeye başladı. Boğazıma gelen hıçkırığımı yutarak devam ettim. "Ama hissetmiyorsun değil mi? Hissetmiyorsun. Denizin ortasında cayır cayır yanan kızı hissetmiyorsun..." Gözlerim doluyken gülümsedim. "Olsun... Alıştım artık. Sayende yanmaya alıştım..."
Eli yanağımdaki elimi kavrayarak aşağı indirdi ama geri çekmedi. Yangın içime yayılmaya başladı. Her yerim alevler içindeydi de onun dokunduğu yerde ateş çıkmaya korktu.
"Hissedemiyorum..." dedi. Dudaklarından akan acı kül kalbime ulaştı... Kül yeniden yanabilir miydi? "Ondan başka kimseyi hissedemiyorum... Ondan başka kimse girmesin istiyorum denizime... Ondan başkası için acımasın bu kalp."
Küllerim savrulmaya başladı denizde. Dalgalar şiddetlendi. Yanan beni daha dibe itti kelimeler sayesinde. Oysa çıkmam gerekmez miydi artık? Bu kadar yandığım yetmez miydi? "Ama o sadece bir basamak olarak görmüş beni. Çağın'a ulaşmak için bir basamak. Meğer onun kalbi..." Bira şişesini kenara fırlattı. Çıkan ses irkilmeme sebep olduğunda ağlayarak onu dinlemekten başka bir şey yapacak güç bulamıyordum kendimde. "Sevdi sandım... Bir tek bana öyle güzel gülüyor sandım. Ben kalbimi hiç düşünmeden bırakırken avuçlarına kendininki gibi bakar sandım..."
Ağlayarak sevdiği kızı anlatıyordu bana. Ağlayarak dinliyordum ben de. Sahi görmüyor muydu her kelime zihnime girdiğinde daha çok yanışımı yoksa umursamıyor muydu? Sevgisine deli gibi ihtiyacım olan deniz... yapma. Babamın kırdığı kalbi yakma... Sevilmek ne demek bilmezken sevildiğini hissettiririm sana. Kül ettiğin bu kalbin sağlam kısmını bırakırım avuçlarına... Ve öyle güzel severim ki seni... kendi güzelliğinden utanırsın.
Gözlerini bana çevirdiğinde boğazımdaki düğümün beni öldüreceğini sandım. "Neden sevdin beni aptal?" Tekrar sordu. "Neden kalbini değil de acılarını kül edecek birini sevmedin!?"Sesi normalden yüksek çıktığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Bir deniz ay ışığında nasıl parlıyorsa, öyle parlıyordu gözleri.
Kafamı eğdim ve üzerinde gözyaşlarımın izi olan dudaklarımı araladım. "Kusursuz güzellikteki tabloya ressamın yanlışıkla attığı fırça darbesi... Geceleri ışıl ışıl parlayan ayın önüne geçen bulut... Özenle yetiştirilmiş güllerin olduğu bahçede inatla açan papatya. Bunlar kusurlar ve kusursuz güzellikleri çirkinleştirirler. Ben de bir kusurdum. " Kafamı kaldırdım ve ona baktım. Gözlerimi o güzel yüzünde gezdirdim. Kalbini hissettim. "Benim de kusursuzluğunu mahvetmem gereken bir güzelliğe ihtiyacım vardı. Bu yüzden ben de... seni sevdim."
○
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Denizin Külleri
Historia CortaDönersin diye arkasından su yerine gözyaşı döktüğüm deniz... sana böyle güzel gitmeyi babam mı öğretti?