Küçükken abimle oynadığım oyun sızmıştı ruhumun ve zihnimin derinliklerine, 1 2 3 TIP. O oyunu büyüdüğümde de tek başıma sürdürmeyi devam etmiştim. Yaşadığım onca şeyi susarak atlatmıştım, akside pek mümkün olmamıştı zaten. Konuşmaya yetecek bir yüreğim vardı ama konuşmam için ilk önce konuşmayı öğrenmem lazımdı. Ve bana kimse bunu öğretmemişti. Şimdi hala konuşamıyor sadece acıyla feryat eden sesler çıkıyordum ruhumun dipsiz kuyularından. Konuşmayı öğrenememiştim evet ama farklı şeyler öğrenmiştim mesela konuşmadan yazmayı öğrenmiştim veya sadece feryat sesleri çıkarabilirken ilk önce yürümeyi sonrada koşmayı öğrenmiştim. Acılarımdan ve sorunlarımdan hızla uzaklaşabilmeyi. Düşüncelerimi dile getirmeyişimi insanlar farklı anlıyor, hissetmediğimi düşünüyorlardı ama ben, sadece oyun oynuyordum işte, 1 2 3 tıp.
Restorandan içeri apar topar girerken vücudum buz tutmuş gibiydi. Bilinçli hareket edemiyor Kuzey'in beni itelemesiyle yönlendiriyordum. Beni cam kenarında bir masaya oturturken gözlerim camın arkasındaki magazincilere takılıp kalmıştı.
"Onlar nasıl, nasıl bizi bulabildi?" Zar sor kurabildiğim cümleler beynimin içinde kaostan kopup dudaklarımın arasından özgürlüğe kavuşmuşlardı. Sorduğum soruyu bile bilinçsiz bir şekilde sormuştum, aslında bu soruyu Kuzeyden çok kendime soruyordum. Anlam veremiyordum.
"Hiç bir fikrim yok." Dedi Kuzey bomboş sesiyle, o da düşünceli gibiydi.
Gözlerimi Kuzeye çevirdiğimde dirseklerini masanın üstüne koymuş, birleştirdiği ellerini bir top haline getirmiş ve ellerinin üstünede çenesini dayamış camdan dışarıya bakıyordu. Sesine eşlik eden boş bakışlarını gazetecilerin üzerinde gezdiriyor bir taraftanda gördüğüm kadarıyla baş parmaklarını birbirine tokuşturup duruyordu. Kuzey ani hareketle oturduğu yerden kalkarken onu izliyordum.
Garsonlar haricindeki boş mekanı gözleriyle süzüp camdan uzakta olan mekanın ortasında ki bir masaya doğru yavaş adımlarla gidip eliyle çektiği sandalyeye oturdu. Gözlerimiz buluştuğunda eliyle gel işareti yaptığında dediğini dinleyerek son kez gazeticelere bakıp yerimden kalkıp Kuzeyin karşısındaki sandalyeye oturdum."Böyle daha iyi..." sessiz mırıltım içimdeki çığlıklarımın aksine çok sakin çıkmıştı.
Yanımda hissettiğim hareketlilikle gözlerimi garsona çevirdim o ise benim aksime yüzüme dahi bakmayarak elindeki menüleri Kuzeyle önümüze koyarak gitti.
"Cidden yemek yemeye mi geldik?" İçimdeki kuşku sesimede yansımıştı. "Görev demiştin?"
Kuzey eline aldığı menüyü gözleri kısık şekilde incelerken sorduğum soru havada asılı kalmıştı. Sesli bir nefes vererek elindeki menüyü masaya bırakıp oturduğu sandalyeye sırtını dayadı, gayet rahat gözüküyordu.
"Bir misafirim var onu bekliyoruz." Diyerek garsonu eliyle masaya çağırdı. Garson hemen yanımıza gelirken masada ki menüleri toparladı, üstelik ben daha menüye gözümün ucuyla bile bakmamıştım.
"Sade kahve," bir an duraksayıp garsona baktı ve konuşmaya devam etti. "ve bitter çikolata." Kuzeyin dedikleriyle şaşırıp kalmıştım. Tamam, çikolata yemek çok normaldi ama insanlar içinde böyle diktatör görüntüye sahip birinin çikolata sipariş edişine hiç mi hiç alışık değildim.
Garson Kuzeye kafasını sallayıp bana döndüğünde sıkıntılı bir iç çektim. Oldukça açtım ve sabah kahvaltıyı geç bir bardak su bile içmemiştim. Sıkıntılı bakışlarımı garsona çevirdim aklıma uzun süredir çorba içmediğim gelince ne yemem gerektiğine karar vermiştim.
"Çorba istiyorum." Dedim. "Tavuk çorbası." Diye açıklık kavuşturdum.
"İçecek olarak?" Çorbaların yanına birşeyler içmeyi sevmiyordum, tatları karışıyor çorbadan zevk alamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİR
ChickLit''Duygusu olmayan birisinden ne bekleyebilirsin ki yada ne isteyebilirsin?'' ''Ben senin her şeyini istiyorum. Bedenini, her gece altıma girdiğin de ki inleyişlerini duymayı, esaretini ve her gün etrafta hissizim diye dolaştığın duygularını. Aslınd...