Katya, tam dudaklarını Maksim'in dudaklarına hafifçe dokundurmuştu ki Maksim'in arkadaşı kapıdan içeri girdi. Yüzündeki şaşkın gülümseme her şeyi gördüğünü anlatmaya yetiyordu. Ellerinde sığındıkları küçük avcı kulübesini ısıtacak kadar çalı çırpı vardı, gözlerini Maksim ve Katya'dan ayırmadan ellerinin arasındaki dalları yavaşça sobanın küçük boşluğuna yerleştirdi. Ardından yüzündeki aynı alaycı ve şaşkın gülümseme ile Maksim'e seslendi. "Yağmur dindi dostum, ancak anlaşılan o ki sizin buradan çıkmaya niyetiniz yok."
Katya bakışlarını kulübenin küçük penceresine çevirdi ve birkaç saniye boyunca pencereden ayırmadı. Adam haklıydı, yağmur gerçekten de dinmişti. "Lanet olsun! Bu p*z*venk her kimse planlarımı alt üst etmeye kararlı görünüyor." diye geçirdi aklından. Bakışlarını pencereden diğer adama, oradan da Maksim'e çevirdi. Ancak Maksim'in gözlerine bakmak bir kez daha kalbinin gümbürtüsünün kulaklarında çınlamasına neden olmuştu.
Olmuyordu, ne yaparsa yapsın onun kahverengi gözlerine kalbinin atışlarını kulaklarında hissetmeden bakamıyordu. Bu bir tesadüf müydü, yoksa görevine bağlılığını sınayan bir sınav mı, bilmiyordu. Ancak ona her baktığında kalbi Aleksis'i gördüğü ilk anki gibi çarpıyordu. Bu duyguyu öyle uzun zamandır yaşamamıştı ki hem kendini kaptırıp görevini unutmaktan korkuyor, hem de bu duygunun içine ölesiye dalıp kim olduğunu unutmak, orada kaybolmak istiyordu.
Düşüncelerini bölen yine Maksim'in sesi oldu. "Tamam, biraz kuruduktan sonra gideriz. Ancak önce küçük hanımı evine bırakmak gerekir. Yanlış hatırlamıyorsam arkadaşım kapıdan içeri girmeden adınızı sormuştum. Tabii eğer adınızı hatırlamakta zorluk çekiyorsanız bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Sonuçta ne doktoruz, ne de psikolog." Maksim yine o alaycı gülümsemesini takınmış, Katya'nın gözlerinin içine bakmaktaydı. Bu seferki gülüşü bembeyaz dişlerini de ortaya çıkarmıştı. Katya bir an için Maksim'in kusursuz yüz hatlarına bakakaldı ancak bu kez kendini birkaç saniye içinde toparlamayı başardı.
"Şey... Adım Anastasia. Bana Nasya da derler." dedi aklındaki planı bir anlığına unutarak. Ardından iç sesi devreye girdi. "Ne yapıyorsun sen Katya? Planına nasıl sadık kalmazsın? Kalbindeki deli atların üstüne bindin yine. Şimdi çık çıkabilirsen bu işin içinden!"
"Nerede oturuyorsunuz?" Maksim'in arkadaşının sesiyle irkildi Katya.
"Aslında arkadaşınız haklıydı. Evimden bir hayli uzaktayım. Annem hasta, ormana onun ilaçları için gerekenleri toplamaya geldim, ancak yolumu kaybettim. Sonrasını biliyorsunuz zaten." diyebildi ancak Katya.
"Ormanda yolunuzu kaybedecek kadar küçük görünmüyorsunuz, Nasya." dedi Maksim bu kez şüphe dolu gözlerle onun yüzünü incelerken.
Katya, kendini kapana kısılmış hissetti. Onun kendisine şüpheyle bakması Katya için en az Aleksis'in kendisini aldattığını gördüğü o an kadar acı vericiydi. Oysa Katya o günden sonra hiçbir erkeğe kalbini kaptırmayacağına yemin etmiş, yaşadığı bu acı onu görevlerine daha da bağlamıştı. Şimdi ise karşısında ona şüpheyle bakan bir çift göz vardı ve bu bir çift göz Katya'nın yeminini hiçe saymasına, o duyguyu tekrar hatırlamasına yetmişti. Öyle ki Maksim'in bu sözünün üstüne hiçbir şey söyleyemeden sadece ona bakakalmıştı.
Maksim ise Katya'daki suskunluğun asaletinden öylesine etkilenmişti ki gözlerini ondan ayıramıyor, hem karşısındaki bu güzeller güzeli kadına güvenmek istiyor hem de onun söylediklerinin doğruluğundan şüphe duymaktan kendini alamıyordu. Bir an Katya'nın gözlerine daha dikkatli bakınca o yeşil ormanın yağmur damlalarıyla ıslanmaya başladığını fark etti. Hissiyatı doğruydu, birkaç saniye sonra o gözlerden kırmızı yanaklara, oradan da kiraz dudaklara iki damla yaş süzülmüştü.
Genç kadın her ne kadar gözlerinden akan yaşların görevini layığıyla yaptığını kanıtladığına inanmak istese de içten içe durumun bu olmadığını biliyordu. Hissettiği duygular öyle karmaşık bir hâle gelmişti ki gözyaşları istemsiz olarak akmaya başlamıştı. Yine de bu durumunun Maksim Shevchuk'u etkilediğini ve ona karşı ısrarcı tavırlarından vazgeçtiğini görmek onda belli belirsiz bir öz güven duygusu yarattı. Maksim'in ona bakışlarında artık ne öfke, ne umursamazlık, ne de şüphe vardı. Şimdi o kahverengi bakışlarda tek bir duygu vardı: Merhamet.
Maksim Katya ile birlikte oturduğu koltuktan yavaşça ayağa kalktı, Oscar'ın yanına giderek onu kulübeden dışarı çıkardı ve hafifçe kulağına eğilerek "Bizi biraz dışarıda bekler misin, dostum?" diye sordu.
Oscar ise onu bu kez çapkın bir gülümsemeyle cevapladı. "Dostum, sen bu kızdan bayağı etkilenmiş görünüyorsun. İstersen sizi bütün gece dışarıda bekleyeyim, ne dersin?"
"Zevzek zevzek konuşma, Oscar! Bak, bu kızla ilgili öğrenmem gereken, kafama takılan bazı noktalar var. Gerçekten bir melek mi, yoksa başımızı ağrıtacak bir şeytan mı, bunu bilmek zorundayım. Görevimizi başarıyla tamamlayabilmek için buna mecburuz."
"Ne söylemek istiyorsun, Maksim?"
"Bak dostum, bu kız pekâlâ bizim görevimizi engellemek için gönderilmiş bir Rus ajanı olabilir. Başkanın söylediklerini hatırla. Bizi teşkilattan ayrılmadan son bir kez odasına çağırarak Rus kızlarına dikkat etmemizi, aksi takdirde onlara karşı asla kazanamayacağımızı söylemişti. Bu kız bende kuşku uyandırıyor. Ne malum o or*sp*lardan biri olmadığı? Ne malum bizi etkisi altına alarak görevimizi yerine getirmemize engel olmaya çalışmadığı?"
"Maksim, dostum, fazla evham yapıyorsun. Bir baksana şu kıza, ajan gibi bir hâli var mı sence? Güzeller güzeli bir huri ayağına gelmiş, karşında oturuyor. Sense o huriyi elinin tersiyle itiyor, kendinden uzaklaştırıyorsun. Dostum, hayatının fırsatını kaçırıyorsun."
"Göreceğiz!" dedi Maksim, Oscar'ın sol koluna hafifçe vurarak. "Huri mi, Azrail mi, yakında göreceğiz!"
Ardından kapıya doğru hızla birkaç adım atarak kapıyı açtı, Katya'yı ayağa kaldırdı, belini hızla sararak onu kendine çekti ve dudaklarını onun kiraz gibi kıpkırmızı dudaklarına bastırdı. Karşısındaki genç kadının iyice kendinden geçtiğini gösteren hafif bir iniltisini işitene dek dudaklarını onun dudaklarından ayırmamaya kararlıydı. Beklediği sesi işitmekte gecikmedi. Katya iyice kendinden geçerek ellerini onun boynuna dolamış ve ince, uzun parmaklarıyla yavaşça Maksim'in ensesini okşamaya başlamıştı. Maksim bir yandan onu küçük kulübenin bir köşesindeki yatağa adım adım yaklaştırırken bir yandan da Katya'nın, üstündeki mavi gömleği hızla çıkarmasına karşın kontrolünü kaybetmemeye çalışıyordu. Ancak o da kendini Katya'nın ona verdiği hazza kaptırmaktan alamıyor, karşısındaki kadının üstündeki paçavradan elbiseyi yırtıp atma isteği her geçen saniye daha da artıyordu.
Nihayet ikisi de kendilerini yumuşacık yatakta buldular. Maksim saniyelik bir hamleyle kendi altındaki pantolondan kurtulduktan sonra Katya'nın üstündeki paçavradan elbiseyi onun süt beyazı omuzlarından hafifçe sıyırdı, ardından dudaklarını onun dudaklarından yavaşça ayırarak sordu. "Sana istediğini vermemi istiyor musun?"
Katya yalnızca evet anlamında başını sallamakla yetindi.
"Öyleyse bana gerçekleri anlatacaksın, Nasya, ya da gerçek adın her neyse. Sadece gerçekleri... En başından itibaren her şeyi... Eğer beni, bana gerçekleri anlattığına inandırabilirsen, hemen şimdi, bu yatakta istediğin her şeyi vereceğim sana. Aksi taktirde ise şu kapıdan çıkıp gideceğim ve yeniden karşılaşırsak eğer iki düşman olacağız. Şimdi sana ilk ve son kez soruyorum: Sevgili mi olacağız, düşman mı?"
Bölüm sonu aşklarımmm... Bölümle ilgili yorumlarınızı ve gelecek bölümle ilgili tahminlerinizi merakla bekliyorum... Sizleri seviyorum... 💖💞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL CAZİBE +18
Teen FictionGÖREVLERİNİ HER ŞEYİN ÜSTÜNDE TUTAN İKİ DÜŞMAN AJANIN AŞKI... **** Kulübeye vardıklarında kıyafetlerini sıksalar içinden küçük bir gölet oluşturacak kadar su çıkardı. Katya kızıl saçlarındaki suyu sıkarken bir...