third day

790 61 52
                                    

Sizin için Hope kimdir bilmem ama benim için multimedyadaki güzellik

Bu bölümü devam ettirebilirdim ama orada bırakmak istedim nedensizce. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar!

Kucağımda Bear varken onun mamasını yapmak dünyanın en zor işi olabilirdi.

Onu beşiğine bırakamazdım, hala o beşikten atlayabileceğine inanıyordum. Top havuzu yüzünü yaralayabilirdi, mama sandalyesinden düşebilirdi, yere bıraksam da salondaki bir şeylerle kendine zarar verebilirdi.

Bir eşe ihtiyaç duyduğum zamanlar genellikle bu zamanlardı.

Cheryl gelip Bear'ı bana bıraktığında evde yalnızdım. Kapıyı açmış ve gençlik tutkumun tam karşımda bir bebekle durduğunu görmüştüm, o an cidden hareket bile edemiyordum. Ve sonra, "Bu Bear. Bear Payne. Senin oğlun." Demiş, ben daha kavrayamadan geri döneceğini söyleyip gitmişti. Karşımda pusette öylece durup kocaman kahverengi gözleriyle bana bakan bir erkek çocuğu vardı ve o ağlamaya başlayana kadar şok olmuş bir şekilde ona bakmayı kesmemiştim.

Annemi aramış, acil durum olduğunu söylemiştim. Eve gelip de elimde bir bebek görünce fenalaşmıştı, sonra bir taraftan annemi kendine getirmeye çalışırken bir taraftan sessizce etrafı inceleyen Bear'a bakıyor, bir yandan da Ruth'dan yardım istiyordum. En son ablam da geldiğinde Bear'ı pusetten alıp gerçek mi diye incelemişti. Cheryl'nin pusetle birlikte bıraktığı çantadan hangi mamayı kullanacağını, kimliğinden de altı buçuk aylık olduğunu öğrenmiştik. Her şeyi kavrayıp dehşete düştüğümde Cheryl'i bin defa aramıştım ancak her defasında aynı şeyi duyuyordum; "Bu numara kullanılmamaktadır."

Sonrası daha karışıktı. Evime çat kapı gelmeyi seven arkadaşlarım birden dalmış, beni kucağımda bebekle görünce dördü de öylece kalakalmıştı. Louis "Sonunda amca oldum." Diyip abartılı bir şekilde ağlayarak bana sarılmıştı, Zayn hangi ara yaptığıma dair beni azarlamış, Harry ve Niall ise Bear'a komik yüz ifadeleri yaparak kahkahalara boğmuşlardı.

Olanları sindirmek için yıllık iznimden bir hafta almıştım, sonra bu bir hafta bir aya dönüşmüştü. Annem hafta sonları uğruyor, ablalarım da her şekilde yardım etmeye çalışıyordu. Ancak o bir ay boyunca genellikle Bear ile yalnızdım ve çok kısa bir zamanda nasıl baba olacağımı öğrenmek zorunda kalmıştım.

Birinci hafta onu kucağıma alırken yanlışlıkla kafasını sandalyeye çarpmıştım ve o kadar çok ağlamıştı ki, o günden beri hiçbir şekilde bırakamıyordum. Doktor hiçbir şeyi olmadığını ve hafif bir darbe aldığını söylemişti ancak o günkü endişem hala içimdeydi. Eğer ona bir şey olursa kendimi asla affetmezdim. O benim oğlumdu ve şu an tamamen benim sorumluluğumdaydı.

Sütü kaynattıktan sonra sağ kolumla Bear'ı daha sıkı tutup diğer elimle de kaseye boşaltmış ve toz mamayla karıştırmıştım. Ardından onu mama sandalyesine yerleştirdim, güvende olduğundan emin olunca da karşısına geçerek en sevdiği arabalı kaşıktan yedirmeye başladım. Daha bir kaşık yemişti ki kapı çalmaya başlamıştı.

İki seçeneğim vardı. Bear'ı alıp kapıyı açacak veya kendime engel olarak kapıyı açtıktan sonra yanına dönecektim. İki dakikalığına onu korumalı mama sandalyesinde yalnız bırakacaktım. İlkini seçtim ve onu kucağıma alarak kapıya yöneldim.

Karşımda giydiği elbisenin üstünde koca bir naylon ve ellerinde de eldiven olan Hope vardı.

''Liam?'' diyerek şaşkınca bana baktıktan sonra elindeki kağıda göz attı ve sonra kapımın üzerinde yazması gereken ama orada bulunmayan numarayı aradı.

''Selam.'' diyerek gülümsedim. Bu sırada Bear yanağını omzuma yaslamış Hope'a bakıyordu. Dünyanın en uysal ve aynı zamanda eğlenceli çocuğuydu. Bir müzik duyduğu dakika ayaklanıyor ve oynamaya başlıyordu, bu da Zayn ile Louis'yi deli gibi eğlendirdiği için oğlum onların söylediği şarkılar eşliğinde büyüyordu.

''Arkadaşıma gelmiştim ve verdiği adres tam olarak burası.'' Elimi uzatarak kağıdı aldım ve en sonunda dikkatini tamamen bana verdi. Bear'ı görünce gözleri büyümüş, ayakları bir adım geri gitmişti. Gülmemek için zor durdum, kesinlikle uzun süre bir bebekle kalamazdı çünkü muhtemelen altına yaptığı için ağlayan bebeğe o daha fazla ağlayarak eşlik ederdi.

''Demek... Bear bu.'' dedi yüzündeki her an bozulmaya aday gülümseme ile. Hafifçe sırıtarak kafamı salladım, Bear kafasını hiç kaldırmadan ona bakıyordu. Yemekten sonra uyutacaktım zaten, bugün sabah beşte kalktığı için ikimiz de uykusuzduk.

''Gerçekten sana benziyor. Yani... şu gözlere baksana.'' Zaten ben DNA testi bile olmadan bebeği bana bırakıp gittiği için Cheryl'e sinirlenirken Niall çocukluk fotoğrafımla Bear'ı yan yana koyup "Sence DNA testine gerek var mı?" Demişti. Gerçekten klonlanmış gibiydim, herkes bana benzediğinin farkındaydı.

''Doğru gelmişsin ama bu apartmanın sayı düzeni biraz farklı. Yani daireler sağdan sola değil, soldan sağa numaralandırılıyor. Arkadaşın Shannon ise, şuradaki daire onun.'' Diyerek ilk baştaki kapıyı gösterdim. Shannon yalnız başına yaşayan hafif kilolu bir kadındı ve Hope kadar titiz olmadığı kesindi.

"Teşekkür ederim. Bu arada kıyafetim komik gelmiş olabilir ama bilirsin okb hastası olunca kendi evinden doğru düzgün çıkamıyorsun bile. Shannon ile beş yıldır arkadaşız ve anca evine gelebildim." Hızla gülerek açıklama yaptığında ben de gülüp anlıyorum dercesine kafamı salladım. Bear'a son bir kez göz attıktan sonra "Terapide görüşürüz." Diyerek arkasını döndü.

"Görüşürüz." Diyip o arkadaşına giderken ben de kapıyı kapattım. Bear kafasını kaldırıp bana bakmıştı, gülümsüyordu.

"Çok güzel bir kız, değil mi?" Bear anlar gibi gülmeye devam ettiğinde sıkıca sarıldım. Bu çocuğu çok fazla seviyordum.

***

''Kim bulduğu hikayeyi anlatacak?'' Matt bunu söylediği saniye sanki beklediği buymuş gibi Hope anında elini kaldırdı. Hepimizin isteksizliğine karşı onu gören Matt, ona söz verdiği dakika koca bir gülümsemeyle anlatmaya başlamıştı.

''OKB'si olan bir kadını kendini aşsın diye dağınık bir eve göndermişler. Ev sadece dağınık değilmiş, aynı zamanda pislikten geçilmiyormuş. Kadını oturma odasına götürmüşler ve koltuktaki erimiş çikolatalı dondurma lekesini görünce bir anda yere yığılıvermiş. Hızla hastaneye yetiştirdiklerinde kalp krizi geçirdiğini öğrenmişler.''

Hope susup gülümseyerek gözlerini bizde gezdirdiğinde hepimiz ifadesizce ona bakıyorduk. İyi bir şey olmalıydı ancak bu hikayenin sonu gibi gözüküyordu. Yine de yüzündeki gülümsemeden bana da hafif bir tebessüm bulaşmıştı. Gerçekten farklı bir güzelliği vardı. Sanki güzelliği hareketlerindendi. Gözlerini büyüterek bakması, sık sık nefes alması, gülümsediğinde elmacık kemiklerinin belirginleşmesi, bir şey anlatırken çok hızlı ve heyecanlı konuşması... onu diğerlerinden farklı bir şekilde güzel yapan bunlardı.

''İlham verici kısım nerede?'' Matt aynı ifadesizlikle bunu sorduğunda Hope'un yüzündeki gülümseme hafif sarsılsa da birazcık şaşırmış gibi görünüyordu.

''OKB'si sayesinde kalp krizi riski olduğunu öğrenmişler ve hayatını ona göre yönlendirmiş. Bu inanılmaz bir şey!" Ellerini hareket ettirerek bizim nasıl bunu fark etmediğimize dair hızla konuştuğunda bana bulaşan tebessüm yayılmış, gülümsemeye dönmüştü.

''Bahsettiğim başka hikayelerdi. Kurtulmak için umut veren. Hiç kimse öyle bir şeyler bulmadı mı?'' Hope hayal kırıklığına uğradığını bir nefes verip yüzünü düşürerek göstermişti.

''Ben 142 kilodan 70 kiloya düşen bir kadının hikayesini okudum. Anlatmak için fazla üşeniyorum ancak gerçekten ilham vericiydi. Şimdi biraz daha hırslıyım.''

Onlar orada konuşurken araştırma bile yapmadığımı fark ettim. Başka insanların bana ilham olabileceğine inanmıyordum. Onun hayatı farklıydı, benimki farklı. Onun kişiliği başkaydı benimki başka. Bu yüzden vaktimi araştırmayla harcamak istememiştim. 

Onların nasıl tek ebeveyn olmakla başa çıktığı umrumda değildi, sadece kendimin bunu nasıl yapacağını önemsiyordum ve kendi yöntemlerimle öğrenmeyi tercih ederdim.

My Therapy / LPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin