2 haftalık gezimizin son günü. Ah dostum, sevgili günlüğüm sana yazamayacak kadar yorgun olduğum 1 buçuk haftanın sonundayım. Bugün toparlanıp Türkiye için yola çıkıcaktık. Dip not olarak geçmek isterim ki inan 1 buçuk hafta çok sıradan geçti. Bugüne kadar. Şimdi sana bugün yaşadığım onca şeyi sırasıyla aktarmak istiyorum. Hiç saçma sapan hareketler yaparak komik bir şekilde anlatamicam. Çünkü çok can sıkıcı şeyler. Konumuzun ana karakteri : Metehan.
Sabah normal bir şekilde uyandım. Yorucu geçen 2 haftanın sonunda artık gitme vakti gelmişti. Kahvaltıya inme gereksiniminde bulunmadım. Planım eşyalarımı oyalanmadan biran önce toplamak daha sonra da aşağıya inip açık büfeden güzelce yemek yemekti. Açıkçası öyle de yaptım. Buraya kadar her şey çok sıradan. Eşyalarımı topladım, çantalarımın hepsini düzenli bir şekilde yan yana koydum ve aşağıya indim. İnerken Burak'la karşılaştık. Ha bu arada, iyileşti. Güzel baktım ona. Bana kahvaltıya inmediğim konusunda bir şey demedi. 'Sanırım o da inmeyip eşyalarını topladı' diye düşünürken Burak girdi söze. "Eşyalarımı toplayıp öyle kahvaltı yapmayı planlamıştım. 'Kahvaltıya neden gelmedin?' diye bi soru almadığıma göre sanırım sen de öyle yaptın sevgilim." dedi. Evet öyle yaptım. Devam. "Evet sevgilim." Aşağıya inene kadar pek konuşmadık. Açık büfeye geldiğimizde gördüm ki çoğu kişi bizim kafadan. Yemekleri aldık ve oturduk. Burak'ın benimle ilgilenmesi için garip ve komik hareketler yapmaya başladım. Ve istediğim de oldu. Burak kahvaltısını yapmaya devam ederken aynı sırada benimle uğraşmaya başladı. Onun üstüne meyve suyunu dökmesiyle bu uğraşmaca da bitmiş oldu. Yemekleri yedikten sonra ben kahvemi içerken Burak da yukarı üstünü değiştirmeye gitti. İşte her şeyin başlangıcı sevgili günlüğüm. Helin yanıma geldi ve tam karşıma oturdu. Alaycı bir kahkaha attım. Sonra birden ciddileşip ne yaptığını sordum. Elinde tuttuğu bir kağıdı bana doğru uzattı. "Bunu odamın kapısının önünde buldum. Sanırım yanlış kişiye gönderilmiş. Baksan iyi olur tatlım." dedi. Kağıdı adeta bir yıldırım gibi elinden aldım. Açıp içinde yazanları okumaya başladım.
"Sevgili Meriç. Bugün saat 14.00 da otelin arka bahçesindeki salıncakların orada seni bekliyor olucam. Sana anlatmam gereken ciddi konular var. Tek gel. Eğer gelmezsen. Burak'ın yanında bazı şeyleri açıklığa kavuşturmam gerekicek. Bu bir tehtid değildir. Bu yazıya klas bir sözle son vermek isterim. Ben tehtid etmem. Yaparım. "İşte o an orada bulunan herkesin duyabileceği büyüklükte bir kahkaha attım. Dalga geçermiş gibi ki o an dalga geçiyordum. "Cidden mi Helin, gerçekten bunu senin kapının önüne mi koymuşlar. Buna inanıcağımı düşünüyorsan ve oraya gidiceğime inanıyorsan yanılıyorsun 'TATLIM'." Masadan hızla kalktım. Ve odama çıktım. Açıkçası içten içe bir merakım vardı. Bu tehtidin asılsız olduğunu biliyordum. Burak'a ne anlatıcaklardı ki ? Saçmalıktı. Ama sırf bunu yazanın kim olduğunu bulmak için oraya gitme kararı aldım. Saat daha 1.38'di. 1.50 de odadan çıkıp arka bahçeye indim. Salıncakların orası boştu. Bir tanesine oturup beklemeye başladım. Saat tam 2'de karşımdan gelen kişiyi farkettim. Hemen ayağa kalkıp dikkatlice baktım. Bu Metehan'dı. Sesli bir şekilde alkışlayarak gülmeye başladım. "Oyun mu oynuyorsunuz iki kardeş Metehan. Evet. Gerçekten bunu yapmasını beklediğim en son kişiydin. Tebrikler." Biraz durduktan sonra tekrar konuşmaya başladım. "Al geldim işte ne var, ne istiyorsun?" Hayatımın en büyük hatasını yaptığımın daha farkında değildim. Metehan yavaş yavaş hafif bir tebessüm ederek bana doğru yaklaşıyordu. Açıkçası ne yapmak istediğini anlayamamıştım. Sonra söze girdi. " Kardeşime bunu yapmasını ben söyledim. Ondan nefret etmemelisin. O mükemmel birisidir." Ses tonu o kadar hafif ve narindi ki. O an sadece ona odaklanabiliyordum. O bana daha da yaklaştıkça refleks olarak geri çekildim. Sonra aniden kollarını belime sararak beni kendine çekti. O kadar yakındık ki burunlarımızın değmesini engelleyen mesafe 1 santimetreden daha az olabilirdi. Kalp atışlarımı istemsizce duyabiliyordum. O an elimden hiçbir şey gelmiyordu. Sanki birisi beni soğuk buzlu bir kış günü üstümde sadece bir badi ve altımda şortla dışarıda bırakmış gibiydi. Adeta donmuş kalmıştım. Tekrardan konuşmaya başladı.
" O kadar güzelsin ki. Öyle güzelsin ki Belle görse kıskanır. Gözlerine bakınca adeta büyük bir okyanusun ortasında kalmış gibi oluyorum. Öyle derin ve güzeller ki Jasmim görse büyülenip tekrar uykuya dalar. Saçların. Saçların o kadar mükemmel ki. Rapunzel görse buna dayanamayıp o kuleden atar kendini. Ve sen. Bunun farkında olmayan sen. Öyle müthişsin ki bunu gördükçe diğer herkesten soğuyan ben."
Metehan konuştukça daha da hareketsiz kalmaya başladım. Sanki onun kollarında bulutların üstündeymiş gibiydim. Ama o bunları söylerken hiçbir şey hissetmemiştim. Aklım daha da allak bullak olurken birden beni daha da yaklaştırdı kendine. Gözlerime odaklanmıştı. Dakikalarca böyle kalmıştık. Sonra birden kendimi toparlayıp Metehan'ı ittirdim ve oradan hızla uzaklaştım. Burak'a toplamayı unuttuğum birkaç eşya daha olduğunu söyledim ve gidene kadar odadan çıkmadım saat 5 gibi otelden ayrıldık. Ne şans ki Metehan'la bir daha karşılaşmadık. Burak'la uçakta aynı yerlere denk gelmedik. Bu benim için daha iyi oldu. Kendimi kötü hissediyordum. Hala hissediyorum. Şuanda uçaktayız. Ve ben birazdan uyuyacağım. İyi bir uykuya ihtiyacım var. Ayrıca bir de bu ana kadar aklıma gelmeyen bir şey daha var. Metehan'la evlerimiz yan yana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük
ChickLitBir genç kızın intiharından sonra odasında çıkan bir günlüğün ablası tarafından bulunması ve günlük içerisinde yazanların intihar sebebini de ortaya çıkarması.