Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Umarım beğenirsiniz. Sizi seviyorum,xoxo.Ayaklarım beni William'ın benden gerçekten etkilendiğini anladığım gece geldiğimiz tepeye götürmüştü. Buraya gelmeye çalışırken çoktan hava kararmıştı bile. Hava da soğumuştu. Rüzgar şiddetli bir şekilde yüzüme çarpıyordu. William aklıma geldikçe dolu olan gözlerimi kırpıştırıyordum.
Akmasına izin vermedim. Eskisi gibi güçlü olacaktım. Olmak zorundaydım.
Eva: Neredesin?
Eva: Bunu görür görmez bana döner misin?
Eva: Acil.
Eva: Vilde sarhoş, ağlıyor. Ne yapmam gerektiğine dair bir tavsiyeye ihtiyacım var.
Eva'nın masajlarını görür görmez arama tuşuna bastım ve beklemeye başladım. "Sonunda!" dedi Eva açınca. Bir şeyler hışırdayınca telefonu diğer kulağına aldığını düşündüm.
"Üzgünüm, yeni gördüm. Vilde nasıl?" Eva'nın suskunluğu uzayınca kötü bir şeyler olduğunu hissettim. Tanrım, bu bünye artık kötü şeyleri kaldıracak kadar güçlü değil.
"Sana ulaşamayınca William'ı aradım. Adını sayıklıyordu. Onu götürdü. Affet beni, Noora. Ne yapacağımı bilemedim." William ve Vilde. Vilde ve William. Birlikte. Vilde sarhoş. Gittiler. Adını sayıklıyordu.
Senden gerçekten hoşlanmıştım biliyor musun? Ve sen bunu mahvettin, demişti William. Yanılıyordu, bunu üçümüz birden mahvetmiştik. Ama neden üzülen ben olmuştum? Geride kalan, suçluluk hissi duyan neden sadece bendim?
"Bildiğin halde izin verdin Eva. Senden beklemezdim." Tırnaklarımı ağlamamak için ellerime geçirmiştim. Onlar ağlamıyorsa bende ağlamayacaktım. Ama ağlamayı o kadar çok istiyordum ki.
"Sende görsen o halini yapardın Noora. O da en az senin kadar ona aşık."
"Ingrid'de Jonas'a aşıktı Eva. Sende öyle davrandın mı?" Telefonu yüzüne kapattıktan sonra olanları nasıl sindireceğimi düşünüyordum.
Ondan uzak durmaya çalışmıştım, her seferinde itmiştim, tekliflerini geri çevirmiştim, nefret mesajları dahi atmıştım buna rağmen şu an suçlu konumuna ben oturtulmuştum. William suçsuz gibi nasıl ikimiz arasında mekik dokuyabiliyordu?
"Gizli yerimi keşfettin demek?" Sesin sahibine bakmak için arkama dönmedim. Yanıma oturacağını biliyordum.
"William keşfetmişti."
"Problem ne?" Sorduğu soruyla sanki o an fark etmişim gibi kahkaha atmaya başladım.
"Problem her şey. Problem herkes. Problem benim," dedim kahkaha atmaya devam ederken. Komik bir tarafı yoktu ama içimden gülmek geliyordu. Sinirlerim bozulmuştu.
Şaşkınca bana bakan suratını görünce daha çok gülmeye başladım. "Even hiç sana her şeyi mahvettiğini söyledi mi?"
Kafasını iki yana sallayınca kahkahalarımın yerini gözyaşlarım almıştı. Kendime verdiğim onca söze rağmen yine ağlıyordum. Senden nefret ediyorum, William Magnusson. Ve seni seviyorum.
İsak ince kollarıyla beni sarmaya çalışırken direnmedim. Birileri tarafından sarılmaya ihtiyacım vardı. "Benden hoşlandığını fakat benim bunu mahvettiğimi söyledi."
Saçımı okşuyor ve kulağıma beni sakinleştirmek için "şhh," diye fısıldıyordu. Bunların hiçbir yararı yoktu. O lanet olası William Magnusson'un burada olması gerekiyordu.
"Vilde'nın yanında inanabiliyor musun? Ben onun yüzünden en yakın arkadaşımı kaybetmişken o onun yanında." Feeling used but I still missing you, diyordu bir şarkıda eğer bu bir film olsaydı bu sahneye o şarkıyı koymak isterdim. I hate you I love you.
I hate that I love you."Belki de yanlış anlamışsındır," dedi İsak beni teselli etmeye çalışırken. Bunların hiç yardımı olmuyordu çünkü gerçeğin farkındaydım. İnsanlar anlamadığında teselli vermeye çalışırdı ama genellikle boktan olurdu. Anlamadığın bir şey hakkında tavsiye veremezdin çünkü.
"Ne duyduğumu biliyorum, İsak. Eva benden özür dilediğine göre anlamamış olamam."
"Üzgünüm Noora." Bende, bende üzgünüm İsak. O kadar üzgünüm ki kalbim acıyor gibi hissediyorum. Oysa acımadığını biliyorum. Bu sadece yanılgı. Yanılgılar ne zamandan beri bu kadar can yakabiliyor?
Telefonum çaldığında burnumu çekerek telefonumu banktan aldım. Sana'nın aradığını görünce ekranı kaydırarak telefonu cevapladım. "Efendim Sana?"
"Vilde'ya ulaşamıyorum. Eva ve Christina'ya da, neler oluyor?"
"Vilde sarhoşmuş, William onu götürmüş, bir sıkıntı olduğunu sanmıyorum. Eva ve Christina hakkında bir fikrim yok."
"Ben Eva'ya gideceğim sende Vilde'ya uğrar mısın?"
Hayır demeliydim. Hayır demezsem kalbim kırılacaktı. Ama gitmezsem de, kendi gözlerimle görmezsem de asla emin olamayacaktım. Korkuyordum. Ya oraya gidip de onları farklı halde yakalarsam?
"Tamam, bana haber ver." Telefonu kapattıktan sonra uzanıp İsak'a sarıldım. Ayrılınca koşmaya başladım. Ayaklarım biraz fazla yorulmuşlardı umarım değerdi. "Hey Noora!"
İsak'a baktığımda bana doğru bir anahtarlık salladığını gördüm. "Ya sen?" diye bağırdım aramızdaki mesafeden dolayı. "Even beni alır. Sen git."
Fırlattığı anahtarı kaptığım gibi biraz ilerideki arabaya gittim. Arabayı çalıştırırken kalbim delice çarpıyordu.
Vilde'nın evinin önüne park ettiğimde kalp atışlarım hala düzene girmemişti. Kapıyı çalarken derin nefesler alıyordum. Kapı açıldığında kafamdan dökülen konfetilerle şaşkına uğramıştım. Kızlar karşımdaydı. Vilde bile.
"Doğum günüm kutlu olsun," dedi Christina öne çıkarak. Tarihi kontrol ettim. Christina'nın doğum gününü nasıl unutabilmiştim?
"İçeri geçsene," diyen Eva ile nihayet kavramıştım. William yoktu. Eva kötü bir şey yapmamıştı. Vilde sarhoş değildi. Hala tek kötü bendim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
asshole • noorhelm
Historia Corta"Call me what you want." "I choose to call you asshole." Tüm hakları Noora'nın kırmızı ruj kabının içinde saklıdır. 15.06.17 - 26.08.17