Zorlu bir Konsey toplantısından çıkan Gwen kendisini odasına zor attı. Çünkü Camelot'un kadim düşmanı Cendred krallığıyla yeniden barış antlaşması imzalayacaklardı. Böyle antlaşmalarda Arthur hep farkını merhametini göstermişti. Ona örnek alarak doğru bir karar verdiğini ümit ederek, uzun soluklu olmasını temenni edecek barış antlaşmasını imzaladılar. Fakat hala nefes alamayacak gibi hissediyordu. Doğru bir karar verdiğine emindi ama yine de huzursuz hissediyordu. Heybetli merdivenlerden inerken yerleri süpüren elbisesi ve topuklu ayakkabının sesi dışında neredeyse çıt çıkmıyordu. Zihnine yine o an düştü. Arthur'un ölümü. Yalnız kaldığı an çeşitli hayaller görüyordu. Sanki hala o savaş devam ediyormuşçasına kılıç sesleri duyuyordu. Bazen kaldıramıyor kulaklarını elleriyle kapatıyordu. Her gün düşündüğü şeyler rutin haline gelmiş artık saatini şaşmıyordu. Bu çetin savaştan önce Morgana ölmüş olsaydı Mordred asla Arthur'a ihanet etmeyecekti. Mordred daha küçük bir çocukken Arthur'un sayesinde ait olduğu yere güvenli bir şekilde ulaşmıştı. Yani Morgana'dan daha fazla yardımı dokunmuştu aslında. Ama bu sadakatin altında hep bir kin hep bir intikam duygusu vardı. Arthur her ne kadar merhametli olsa da sonuç olarak Uther'in oğluydu ve Uther birçok masum insanı sırf büyüyle doğdu diye acımasızca katletmişti. Kabilesi olan Druid'e hiç rahat vermemişti. Bir şekilde bir yerden intikam almalıydı. Ve Mordred de bunu Morgana'yla ittifak kurmaktan yana kullandı. Bütün bu düşüncelerden sıyrılan Gwen içinden Merlin'in yanına gitmeyi geçirdi. Bazen onların Camelot'u terkettiğini unutuyor Gaius'un odasına giriyordu. Onları orda bulamayınca içinde bir sızıyla ağır ağır odadan çıkıyordu. Merlin gitmeyi kendisi istemişti. Bunun farkındaydı. Ayaklanmalar eskisi kadar bastırılabilir cinsten değildi. Halkın büyüye olan kini hiç azalmıyordu. Ama Gwen inanıyordu. Eğer dedikleri gibi bu efsane gerçekleşirse birgün, o zaman Merlin ve Gaius yine eski günlerdeki gibi Camelot'ta yaşayabilirdi. Düşünce denizinin içinde yüzerken Odanın içinde volta atıyordu. Merlin'in yanına gitmeyi aklından geçirdi. Sonra hemen vazgeçti. Çünkü Ealdor çok uzaktaydı tek başına giderse haydutların saldırısına uğrayabilirdi. Ama uzun zamandır Merlin'den de bir haber almıyordu. Şövalyelerden sadece Percival kalmıştı Gwen ona güveniyordu. Onunla gitmeye karar verdi. "Gitsem daha iyi olur hem Yalnız gitmeyeceğim ki... Merlin Belki de Arthur için bi şeyler buldu." Diyerek Hemen üzerine mavi pelerinini geçirdi ve Percival'ın yanına gitti. Heyecanlıydı ve kimsenin onların saraydan çıktığını görmemeliydi. Sessizce atları hazırlamasını söyleyip neler olduğunu yolda anlatacağını da ekledi. Sesindeki heyecanı ve tedirginliği gizlemeye çalışsa da bunu başaramadı. Percival onayla başını salladı. Gwen muhafızlara yakalanmadan arkadan dolanarak ormanın girişine geldi. Eğer muhafızlara yakalanırsa onu korumak için peşlerinden geleceklerdi. Percival atları alıp çoktan orman girişinde bekliyordu. beraber sessizce ormana doğru yol aldılar. Gecenin sessizliğini doğa da eşlik ediyordu. Tüm canlılar uyuyordu. Bu sessizliği sonunda Percival bozdu ve... "Sormamın sakıncası yoksa nereye gittiğimizi öğrenebilir miyim Leydim?"
Gwen kısa bir nefes aldıktan sonra Percival'a döndü ve gülümseyerek "Eski bir dostumuzu ziyarete gideceğiz. Ama bu ziyaretten kimseye bahsetmeni istemiyorum sanırım bu konuda tek güvenebileceğim kişi sensin." Percival parmaklarıyla fermuarı kapatır gibi ağzını kapattı. "Siz majestelerinin emanetisiniz. Size karşı asla ihanet edemeyiz leydi." Gwen bir şey söylemeden minnetle asil şövalyeye baktı ve gülümsedi. "Arthur'a çok bağlısınız değil mi?" Yolculuğun sessiz geçmesini istemiyordu. Percival Gwen'i neşelendirmek için Arthur'la ilgili hiç duymadığı komik anılarla şahitlik ediyordu. Kah gülüyorlar kah içi hüzünle doluyorlardı. Ealdor'a varmak üzereyken bir grup Gwen'le Percival'ın yolunu kesti. Kraliyetten olduğu hiç bir şekilde belli olmuyordu daha çok köylüye benziyorlardı. İrice olan haydut arkadaşlarının önüne atlayarak Percival'e itici bi şekilde gülümsedi. Dişleri simsiyah yüzünde derin bıçak izi vardı. Percival tedbirliydi elini kılıcına atarsa kavga çıkacağı için bileğindeki bıçağı tutuyordu. "Paran yoksa burdan geçemezsin burası bizim bölgemiz." Gwen çok gerilmişti. "Gördüğün gibi basit bir köylüyüz. Evimize dönüyoruz bizim paramız yok." Adam daha çok gülmeye başladı bu seferki gülüşü hiç de hayra alamet değildi. "Paran yoksa sen varsın güzelim bizi eğlendirirsen sizi bırakırız." Dedi. Arkadaki grup bu iğrenç espriye daha iğrenç bir kahkahayla cevap verdiler. Percival çok sinirlenmişti. "Yolumuzdan çekilmezseniz olacaklardan ben sorumlu değilim." Haydutun yüzü bi anda ciddileşti o da sinirlenmeye başlamıştı. "Bizi tehdit mi ediyorsun? Beşimize karşı teksin. Bizi yenmen için çok iyi bi şövalye olman lazım ki karşıdan bi şövalyeden çok sütçü beygirine benziyorsun. Haydutlar tekrar kahkaha atmaya başkadı Gwen fırsat kolluyordu ilk boşluk bulduğu anda "Percival! Yakala." Kılıcı Percival'e doğru attı. Percival daha haydutlar ne olduğunu anlamadan ikisini devirmişti bile. "Demek sütçü beygirine benziyorum. Lafını yedirteceğim sana." Kılıçlar havada çınlıyordu. Haydutlar Percival'ın kılıç oyunlarına karşılık veremiyorlardı. Haydutun biri Percival'ın kılıcındaki armayı farketti. "Camelot şövalyesi." Karşıdan titrediği öyle belli oluyordu ki... Yerinden kıpırdayamadı arkadaşları ölmüştü tek başına bi şey yapamazdı yalvarmaya başladı Gwen'in ayaklarına kapandı. "Affedin Leydim sizin Camelot kraliçesi olduğunuzu bilmiyordum ne isterseniz yaparım lütfen canımı bağışlayın lütfen." Az önceki böbürlenen haydut kuzu gibi olmuştu. Gwen adamın ayağa kalkmasını istedi. "Biz Ealdor'a gidiyoruz. Bu çevrede sizin gibi başka haydutlarla karşılaşmak istemiyoruz. Canını bir şartla bağışlarım çaldığınız paraları mücevherleri sahiplerine teslim edecek ve Camelot için çalışacaksın. Duydun mu?" Haydut başını sallıyordu canının bağışlandığına çok sevindi ve yol boyunca kendilerine eşlik etti...Gaius dışarda ahşap sallanan sandalyesinde dinleniyordu. Gweni görünce toparlandı. Percival da arkasında görünce çok şaşırdı. Gwen, az önce yaşadıklarını bi anda unutup Gaius' a koştu. Gwen kraliçe olduktan sonra bile Gaiusa her zaman aynı samimiyeti gösterdi. Merline de aynı şekilde. Merlin ağaçların arasından gelince Percival'e karşılaştı onları gördüğüne çok sevinmişti Percival'e kısa bir şakalaşma ve muhabbetten sonra içeri girdiler. Merlin daha Gwen sormadan anlatmaya başladı. Kutsanmışlar Adası'nda bir ses duyduğunu bu sesin son ejderha Aithusa'ya ait olabileceğini.... Gwen bunları dinlerken bir kez daha hüzünlendi gözleri doldu. Arthur gerçekten çok adaletli bir kraldı ve Gweni gerçekten çok seviyordu. Arthur'un tekrar doğması için ne gerekiyorsa yapacaktı çünkü o Emanetine çok iyi bakıyordu. Merlin konuşmaya devam etti içi içine sığmıyordu küçük de olsa umut penceresi açılmıştı çünkü. Gwen ne gerekiyorsa yapmasını söyledi çünkü artık bu yas bitmeliydi. Camelot'un görünürde Tam da Arthur'un istediği gibi bir krallık haline gelmişti ancak Halk onu çok özlüyordu. Merlin efsaneyi biraz daha araştırmak için kadim din Rahibeleriyle konuşacağını söyledi Gaius her ne kadar kristal mağaraya gitmesini söylese de Merlin bu gerçeğe hazır değildi. Daha önce tecrübe edinmişti. O kristaller öyle güçlüydü ki nereye baksa nefesi kesiliyordu gözlerini kapatsan bile kristallerdeki görüntüler göz kapağını parçalıyordu sanki.
Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamış güneş yeni güne merhaba diyordu. O günü sohbetle geçirdiler. Hava tekrar kararmaya başlayınca Gwen "çok geç oldu artık gitmeliyiz en kısa zamanda tekrar geleceğiz Percival artık gerçeği biliyor ona güveniyorum ben geleceğim zaman hep onunla geleceğim." Gwen, Merlin'e karşı hep mahçup hissediyordu. Buruk bir gülümseme yerleştirdi yüzüne Percival Gaius ve Merlin'le vedalaştı, atlarına binip doğruca Camelot'a yol aldılar. Merlin Camelot'u terkederken Gwen'in onu durdurmaya çalışmamasına kırılmamıştı. Ancak tek bir isteği vardı hala bi yerde büyü gücüne sahip kişiler olabilirdi onlar kimliğini özgürce açık edebilsin, artık kendisi gibi özel kişiler rahat yaşayabilsin istiyordu. Bir gün belki de istediği olacaktı belki şimdi belki de Albion kurulduğunda....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALBİON
FantasyEFSANE ŞİMDİ BAŞLIYOR! CAMELOT'UN GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK KRALI ARTHUR PENDRAGON BÜYÜNÜN VE DOĞRULUĞUN SAVAŞIYLA YENİDEN DOĞUŞU VE ALBİON TOPRAKLARININ BAŞINA GEÇİŞİNİ BİR HAYRANIN HAYALİNDEN DİNLEMEYE HAZIR MISIN? O ZAMAN ALBİON'UN KAPILARI SENİN İ...