''Bana bak yerden bitme, saçma sapan davranıp bizi rezil edersen seni sahaya fırlatmaktan asla çekinmem!''
''Birincisi,'' gözüme giren turuncu kahve kiremit rengi saçlarımı savurup elimle dağıttıktan sonra bana tepeden bakan velete kısık gözlerle bir bakış attım ''Busan'da önce ben doğdum seni velet. Birkaç santim-''
''Beş hyung, tam olarak beş santim.'' sırıtarak konuştuğunda yumruk yaptığım elimi sırtına doğru savurdum.
''Kapa çeneni de şuradan geçelim çabucak, ısınmaya başlayacaklar ve ben bunu kaçırırsam senin beni atmana gerek kalmadan o sahaya atlarım velet!'' huysuzca birkaç mırıldanmanın ardından Hoseok'un oturduğu yere ulaşmış ve beni heyecanımla baş başa bırakmalarına göz devirmiştim.
Ne vardı yani yüzüne bakarken utançtan saklanacak yer aradığım okulumuz şu popüler çocuğuna deliler gibi aşıksam ve her basketbol maçına gelip iç çekerek izleyip gece de yastığıma sarılıp ağlıyorsam?
ONLAR HİÇ Mİ YAPMIYORDU?!
Tamam bunu yapan sadece ben olabilirdim ve mümkünse sadece ben olarak kalmak istiyordum.
''Jiminie, senin için birkaç şişe su aldım. Kookie, bize de cips aldım, Jimin'i izlerken iyi gidiyor.'' gülüşüp bana baktıklarında sinirle elindeki şişe dolu poşeti kendi kucağıma çekip üst tarafın en ön sırasına oturdum.
Not 1: Okuldaki herkes Park Jimin'in neden her maçı burada izlediğini bilir ve ona sessizce yol açar.
Not 2: Min Yoongi ya geri zekalının önde gideni ya bir tarafları kalkmış ya da sırf beni delirtmek için farkımda değilmiş gibi davranan bir dengesiz.
Not 3: Ben, çok delice seviyorum...
Kendimce düşüncelere daldığım sırada okul takımımız sahaya çıkmaya başlamış ve gözlerim hızlıca aşina olduğu o sarı saçlara odaklandı.
Hafiften dip boyası gelmiş siyahları sarıların altından sırıtan ama bunun bile ona ayrı yakıştığı çocuk.
İnce, beyaz tenine zıtlık olmak ister gibi duran kırmızı formasına bakıp bir nefes bıraktım.
Dizlerinin hemen üzerinde yere sürttüğünden hafif aşınmış duran o belli belirsiz koyu renk lekeler, tüm varlığına apayrı bir kusursuzluk katıyordu.
İnsanların dönüp tekrar bakacağı o gülüşü diğerlerine garip gelse de ben diş etlerine bakarak bile gelecek on ya da on beş yılımız için sayılamayacak kadar hayal kurardım, evet, usanmadan.
''Ne var sanki bana bakıp gülümsesen?'' şişelerden birini açıp dudaklarıma yaslarken her adımını takip ediyordum.
Şimdi sağ bacak, sırada sol, evet, şimdi de kollarını gerdir.
İnanın, lisenin üç yılı boyunca gözünüzü ayırmadan izlediğiniz biriyse karşınızdaki, nefes alacağı zamanı hesaplayıp ağaçlara o an oksijen üretmeleri için kafa tutabilecek seviyeye geliyordunuz.
Saçmalamayın tabii ki de bir ağaçla kavga etmedim... -Yalan, ağaca dava açacakken Jungkook ve Hoseok eve kilitledi.-
''Saçlarını boyasaymış bari, midem kalktı ya.'' hemen arkamdan gelen sese doğru dönme zahmetine girmeden biten su şişesini direk olarak kafasına fırlattığımda Hoseok'tan acı bir inleme kazanmıştım. O saçları öyle mükemmeldi tamam mı?
''Hayır, ben senin çocukluk arkadaşınım, altına yaptığın bokunu bilirim. Gelmişsin seninle aynı boyda dengesiz gudubet biri için bana şişe fırlatıyorsun. Yedirdiğim pofucukları helal etmiyorum sana Park Jimin. Yoongi seni fark edip öpüşeceğiniz sırada yüzüne hapşırırsın da suratına tükürüp koşarak uzaklaşır senden umarım!'' bakın, bu son noktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daegu? I'm In Your Heart. // YoonMin
FanfictionYoonMin için yazılan tek bölümlük hikayeleri içerir. to, Taolaxy