Ses kasap reyonunun oradan geliyordu.
Bu markete daha önce öğrenci evimize alışveriş yapmak için geldiğimizden dolayı içeriyi az çok biliyordum.
Adımlarımı attıkça ses daha da yakından geliyordu. Fakat bu ses ağlama sesi değildi, birisi acı çekiyordu.
inlemeyle karışık tiz ve ince bir sesti bu. Bu kişinin yaralı olabileceğini düşünüp adımlarımı daha da hızlandırdım ve dolapların arka kısmına geldiğimde onu yerde yatarken buldum.
Feneri ona doğru tuttuğumda kafasını çevirip arkasını döndü, korktuğunu düşündüm.
-Sakin ol, yaralı mısın, neyin var?
Diye sordum.
Cevap yoktu. Fakat nefes alış verişi daha da hızlanmıştı, tabii ki benimki de.
Yaklaşıp omzuna dokundum, kafasını bana çevirdi, feneri yüzüne tuttuğumda ömrüm boyunca unutamayacağım o görüntüyle karşı karşıya geldim.
Bu insan değildi.
Yani insandı ama artık insan değildi…
Kanlanmış, kıpkırmızı ve kocaman gözleriyle, soluk bembeyaz teniyle, sapsarı dişleriyle bana doğru bakıyordu.
Bu ne kadar sürdü bilmiyorum ama donup kalmıştım.
Bu donuk anı onun derin çığlığı bozdu. Daha önce odadayken çığlıklarını duymuştum ama ilk kez bu kadar yakındım.
Kulaklarım sanki bir daha hiç duymayacak gibiydi.
Onun çığlığıyla birlikte gözlerim karardı ve kendimi geriye doğru attım. Çünkü bana saldırıyordu.
Ben yerde sürüklenirken o çığlıklarıyla üstüme gelmeye devam ediyordu.
Hızlı değildi ama girdiğim şok yüzünden ben de fazlasıyla yavaştım.
Ayağa kalkmak üzereyken çığlıkların şiddeti daha da arttı ve artık bu çığlıklar tek bir kişiden gelmiyordu…
Kendimi toparlayıp belimden silahı çıkardım ve önümdeki yaratığa ateş ettim.
Merminin boşa gittiği açıkça belliydi çünkü üzerime gelmeye ve bağırmaya devam ediyordu.
izlediğim filmler aklıma geldi, eğer kafasına doğru ateş edersem onu öldürebilirdim.
Öyle de yaptım.
Bana fazlasıyla yaklaşınca cesaretimi toplayıp suratının ortasına ateş ettim.
Cansız bedeni yere düşerken suratından fışkıran kanlar önce yüzüme, sonra kıyafetlerime, sonra da etrafa saçılmıştı.
Arkasından diğerlerinin de geldiğini gördüm. Kasap reyonundan çıkıp karanlıkta koşmaya başladım.
Fenerimi ilk çığlığı duyunca düşürmüştüm çünkü.
Çığlıklar yalnızca arkamdan değil, sağımdan ve solumdan da geliyordu. içerisinin onlarla dolu olduğundan emindim artık. Koşarken etrafıma ateş ettim birkaç kere, çünkü çok yakındalardı.
Yalnızca tek bir ışık görüyordum, kapının oraya doğru elimde silahla olabildiğince hızlı bir şekilde koşuyordum.
Ta ki yerdeki ne olduğunu göremediğim sert cisime takılıp yuvarlanana kadar…
Yerdeki cisme takılıp yere yuvarlanınca bacağımda büyük bir acı hissetmeye başladım.
Düşerken silahımı da düşürmüştüm.
Silahımın düştüğü yeri görebiliyordum ama orada yalnızca silahım değil, bana doğru gelen iki üç çift bacakta görüyordum.
Silahımı almaya vakit yoktu çünkü üzerime doğru geliyorlardı.
Korkudan nefes almakta güçlük çekiyordum fakat kendimi toparlayıp ayağa kalkmalıydım.
Tam gücümü toplayıp ayağa kalkacaktım ki ayaklarımın tam ucunda onu gördüm.
Ağzından akan sularla, daha da kanlanıp büyümüş gözleriyle beni parçalamaya gelmişti.
Aklıma gelen ilk şeyi yaptım ve iki ayağımla tekmemi ona savurdum.
Geriye doğru düşmüştü.
Ayağa kalkıp koşmaya başladım ama bacağımdaki acı yüzünden koşamıyordum. Bacağım kanıyordu...
Hızlı adımlarla onlardan uzaklaşmaya çalışırken çevremin iyice daraldığını, giriş kapısının önünün kapandığını gördüm. Ne yapacağımı düşünürken aklıma sinema girişi girdi.
Kasaları geçip sinemanın olduğu yere doğru gittim fakat kapının önüne açılmaması için büyük kalaslar koyulmuştu.
Yapabileceğim tek şeyi yaptım ve kapının hemen yanındaki camdan kendimi dışarıya fırlattım.
Yere düşer düşmez camdan iki tanesi peşimden çıktı fakat dışarısı aydınlık olduğu için oldukları yere yığılıp kaldılar, hareket edemiyorlardı.
içerden gelen çığlıklar, bacağımdaki yaradan daha çok acıtıyordu sanki canımı… Bir süre düştüğüm yerden kalkmadım ve uzun uzun onları seyrettim.
Gerçekten acı çekiyorlardı ve bu her hallerinden belliydi.
Yüzlerini kapatmaya çalışıyorlardı ama başarılı olamıyorlardı.
Vücut uzuvlarının işlevselliğini önemli oranda yitirdiğini fark ettim. Ellerini istedikleri gibi kullanamıyorlardı.
Ya da nasıl kullanacaklarını düşünemiyorlardı…
Yaptıkları tek şey bağırmaya devam etmek ve yüzlerini olabildiğince saklamaktı güneşten.
Bir süre sonra hareketleri durmuştu. Ölmüşler miydi yoksa güçleri mi tükenmişti bilmiyordum.
Neden bilmiyorum ama onları öyle görünce büyük bir zafer kazanmış gibi bağırdım:
-Orospu çocukları!
Bağırdıktan sonra rahatlamış olacağım ki bacağımın acısını tekrar hissetmeye başladım.
Çok büyük bir yara değildi ama canımı yakıyordu ve kanıyordu.
Alışveriş arabasına pamuk koymuştum, sekerek kapıya doğru yürüdüm.
iyi ki içeriye geri dönmeden önce malzemeleri dışarı çıkarmıştım.
Yoksa çok zor olacaktı hayatta kalmak.
Önce gömleğimin bir parçasıyla yarayı temizledim, sonra pamuk koyup üzerini yine yırttığım gömleğimin bir parçasıyla bağladım.
malzemeleri arabanın bagajına doldurduktan sonra silahım geldi aklıma.
Geri dönüp almalı mıydım, yoksa yoluma devam mı etmeliydim.
Bundan sonra hergün 1 bölüm yayınlayacağım