Keyifli okumalar...*Askerler için barut kokusu, lavanta kokusundan üstündür. (Miguel de Cervantes)
- Bu bölümü Elif-Bilir adlı bal okuyucuma ithaf ediyorum (^^)
-Tufan-
Serin hava alnımdaki terlere savaş açtığında derin bir nefes aldım. Verdiğim bu kararı komutana açıklama konusunda kararsızlık yaşamaya başlamıştım. Karşı çıkacağına emindim. Belki de saçma bulacaktı ama benim açımdan baktığında bu kararın mantıklı olduğunu da anlayacaktı.
"Ne söyleyeceksin Tufan?"
"Birce de kabul ederse onunla evlenebileceğimi. Hem annesine de bakarım ben." Sözlerimin komutanda nasıl bir etki yarattığını görmek için yüzüne bakmaya başladım. Kaşları çatılırken gözleri düşünceli bir şekilde kısılmıştı.
"Ne saçmalıyorsun sen?!"
"Komutanım, açıklamama izin verirseniz mantıklı olduğunu siz de anlayacaksınız."
"Bunun hiçbir mantıklı tarafı yok! Hiç tanımadığım bir kızla evleneceğim diyorsun. Sebep, babasından şiddet gördüğü için. Kadın sığınma evlerinden birine yerleştirir güvenliklerini sağlarız böyle aptalca fikirlere gerek yok." Yanımdan geçip gidecekti ki kolundan tutarak onu durdurdum. Başını bana doğru çevirip kolundaki elime kısa bir bakış attı. Elleri bileğimi sertçe kavrayıp beni kendisinden uzaklaştırdığında yüz hatlarından sinirlenmeye başladığını görebiliyordum.
"Beni dinleyin! Birceye bakabilirim." Sözlerimi bitirmiştim ki iki yakamdan kavrayarak sırtımı arkamdaki duvara sertçe vurdu.
"Birceye bakabilirsin öyle mi? Annesine de bakarsın?" Dişlerinin arasından söylediği sözlere karşılık sakince başımı salladım. "O kızı şiddetten kurtarayım derken ne yaptığının farkında mısın lan sen?!"
"Anlamadım, komutanım." Sözlerimin hemen ardından beni çekiştirerek sağlık ocağının camına doğru götürdü. Gözlerim sedyede oturan kıza takıldığında onun görüntüsüyle annemin geçmişteki hali iç içe girdi.
"Bak şu kıza! Annesine de bak. Sen onları şiddetten kurtarıyorsun ama o gencecik kızı şiddet kadar kötü bir şeyin içine hapsediyorsun. Birceye gidip benimle evlenir misin, sana ve annene iyi bir şekilde bakarım dediğinde o kız ne cevap verecek dersin. Ben sana söyleyeyim ilk başta karşında ezilip büzülür sonra mecburen teklifini kabul etmek zorunda kalır. Annesi için, kendisi için. Evlendikten sonra ne olacak sanıyorsun herşeyin iyi olacağını mı? Hiçbir şey iyi olmayacak, Tufan! O kız yine hep başı önde olacak. Sen ona ne kadar iyi davranırsan davran o kız bu evliliği istediği için değil mecbur olduğu için kabul ettiğini bir yük gibi sırtında taşıyacak. Senin ona ve annesine yaptığın her iyilikle belki karşında daha da ezilecek. Benim senden yana bir kuşkum yok. Onlara kendinden daha iyi bakacağına eminim ama o genç kız bunu taşıyamaz. Kendini sana hep borçlu hissedecek ve bu borcu ödemek adına seni memnun etmek için elinden geleni yapmaya çalışacak. Sen ne kadar bunları yapmamasını söyleyip dursan da o kendine ezziyet ederek yapmaya devam edecek. Şimdi anladın mı?!"
"Anladım, komutanım." Fısıltı halinde çıkan sesimden sonra beni camın önünden geri çekerek yüzüme bakmaya başladı.
"Yapmaya çalıştığın şeyi anlıyorum, Tufan. Ama sen de o kızı içine sokacağın durumu anla."
"Komutanım, ben de böyle küçük bir köyde büyüdüm. Babam alkolik, pislik adamın tepkiydi. Allah'ın her günü annemin dayaktan tanınmaz hale gelen yüzünü elleriyle kapatarak odama girdiğini izledim. Gece, benim uyuduğumu düşünerek odama girer kapının arkasına çöker ve babam sızana kadar sessizce ağlardı. Ama ben hep uyanık olurdum. Ve yine ben uyanıkken annemin odama gelmesini bekledim ama gelmedi, komutanım. Bir daha hiç yanıma gelmedi. O günden sonra da kadına el kaldıran adamlardan hep nefret ettim. Şimdi Birceyi ve annesini görünce aklıma annem geldi. Ben çok gördüm böyle evler komutanım. O evden şiddetin gitmesi için bir cesedin o evden çıkması lazım. Ve o cesetler hep anneler ya da kız çocukları oluyor.
Benim Emre gibi maaşımı gönderecek bir eşim yok. Ya da Hüseyin gibi yaşlı bir annem. Her ay aldığım o maaş banka da öylece duruyor, komutanım. Onlara rahat, huzurlu bir hayat sağlayabilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Kokusu:BARUT
Художественная прозаYaşatmak... Bazı insanlar, bazı insanları yaşatmak için doğarlar. Kendileri için değil başkası için yaşarlar. Her gün belki de yüzlerce insanın acısına bir nebze de olsa merhem olabilmek için saatlerce ayakta, uykusuz bir halde oradan oraya koşturup...