Keyifli okumalar...
*Balık kılçığı gibi hayat, insanda yaralar aça aça ilerliyor. (T.K.)
-1 hafta sonra-
"Bir insan nasıl bu kadar kaba ve duyarsız olabilir aklım almıyor. Bu adam yüzünden bir hafta da sinir hastası oldum. Beni hem görmemezlikten geliyor hem de duymamazlıktan. Ne yapacağımı şaşırdım."
"Sende peşinde dolaşmayı kes o zaman, Ebrar."
"Peşinde falan dolaşmıyorum. Malum köy küçük ha bire denk geliyoruz. Yoksa onun suratını görmek için bir çaba falan gösterdiğim yok."
"Kesinlikle. Ben her Kürşad'ın yanıma gittiğinde zevk olsun diye peşime takılıyorsun zaten ya da sabahları pasta, börek yapmak da sadece sıkıntıdan. Anlıyorum seni."
"Sen bana laf mı sokuyorsun şimdi?" Elindeki iğneyle bana doğru bir adım attığında yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip bir adım geriye gittim. Kaşları çatılmış, dudaklar sıkıca birbirine kenetlenmişti. Yani sinir sınırları içine girdiğime dair kırmızı alarm çalıyordu. Bir haftalık sinirini üzerimde çıkarmaması için dudaklarımı sıkıca birbirine kenetleyip sessizliğe gömüldüm. "Ne oldu geriye doğru adım atmalar falan korktun mu?"
"Ne korkması canım hepi topu iğne. Ama elindeki pembeyi mavi rengiyle değiştirsek daha iyi olmaz mı sence de?"
"Elim çok hafiftir biliyorsun. Pembeyle vursam bile acıtmam." Adım adım üzerime gelmeye devam edince bende onun her adımına eş olarak geriye doğru adımlar atmaya başladım. Son attığım adımla sırtım sert bir göğüse çarpmıştı ki Kürşad'ın sert ses tonunu işittim.
"Umarım o elindeki iğneyle tehdit ettiğin kişi müstakbel karım değildir, hemşire hanım." Bir eli belimi kavrayıp beni sıkıca kavradığında dudaklarım iki yana doğru kıvrıldı. Ebrar'ın yüz hatlarıysa benimkinin aksine gerildi ve geriye doğru iki adım attı.
"Kesinlikle suç sayılabilecek herhangi bir davranışta bulunmuyordum sadece iğneyi kontrol edecektim ama şimdi dikkatli bir şekilde baktım da kontrole hiç gerek yok gayet sağlam duruyor, komutanım."
"İyi o zaman sorun yok."
"Kesinlikle hiçbir sorun yok ben en iyisi biraz temiz hava alayım." Ebrar, elindeki iğneyi yerine bıraktıktan sonra hızlı adımlarla yanımızdan geçerek dışarıya çıktı.
"Herhangi bir tehdit anında benim ismimi kullanmalısın, mevam." kolları arasında kıpırdayarak yüzümü ona doğru döndüm. Boyum ondan kısa olduğu için bakışlarım üniformasıyla karşı karşıya geldi. Başımı hafifçe geriye doğru eğip yüzüne baktığımda dudakları muzipçe iki yana kıvrıldı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Bana bakmak için boynunu ağrıtmana gerek yok güzelim, ben senin için eğilirim." İki elimi yanaklarına koyduğumda buz tutmuş yüzü avuçlarımın sıcaklığına karıştı. Havalar iyice soğumaya başlamıştı. Eksi on beş dereceyi bile görmeye başlamıştık hatta geceleri daha da soğuk olmaya başlıyordu. Sabahın ilk zamanları ise dışarıda olmak işkence gibiydi. Geceden kalma soğuk hava insanın tenini bıçak gibi kesmek için acımasızca zaman kolluyordu. O yüzden Kürşad'ın nöbete kaldığı her zaman sıkı giyinmesi için başının etini yiyordum.
"Yüzün buz gibi olmuş havalar iyice soğudu kendine çok dikkat et olur mu?"
"Sen beni merak etme asıl sen kalın giyin."
"Ben bütün gün ya evin içindeyim ya da sağlık ocağında ama sen soğuk havada nöbet tutuyorsun. O yüzden beni değil kendini düşün."
"Benim öncelikli vazifem seni düşünmek ayrıca sen bu kamuflajların ne kadar kalın olduğunu fark etmiyor musun?" Haklıydı aslında cidden üzerindekiler çok kalın ve ağırdı. Düşününce onun gücüne hayranlık duyuyordum. O ayağındaki postallar, üzerindeki kıyafetler, teçhizatlar ve bir sürü şeyi taşırken nasıl aynı anda saatlerce dağda yürüyebiliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Kokusu:BARUT
Fiksi UmumYaşatmak... Bazı insanlar, bazı insanları yaşatmak için doğarlar. Kendileri için değil başkası için yaşarlar. Her gün belki de yüzlerce insanın acısına bir nebze de olsa merhem olabilmek için saatlerce ayakta, uykusuz bir halde oradan oraya koşturup...