Multimedia:Batu.
''Onu bir hafta önce kaybettik.''
O an başımın üzerinden kaynar sular dökülüyormuşçasına bir hisse kapıldım. "Bu nasıl olur? Ne demek kaybettik?" Sadece bunun bir şaka olmasını dilercesine babamın ciddi gözlerinin içine baktım. İçimde yanan bir ışığın sanki kesik kesik aydınlatan hüzmelerinin kaybolmaya başladığını anlamıştım.
Son bir kez şansımı denedim. ''Şaka mı yapıyorsun sen bana? '' Babam bana doğru bir bakış attı ve bu onun gerçekten doğru söylediğinin bir kanıtıydı. ''Bu nasıl olur? Peki tedavi? Tedavisini de mi üstlenmedin?''
Delirmiş gibi davranıyordum. Ön koltuğa tekmeler atıp onu omuzlarından sarsmaya başladım. Davranışlarımdan dolayı kendimden utanmıştım ama babam da büyük bir etki yarattığının farkındaydım. Ciddi tavrını tekrar takınarak konuşmaya başladı.
''Batu! Hayatın boyunca herşey de beni suçlamaya devam ettin. Biliyorum ben de o kadar iyi bir baba değildim. Çıkmazlarım vardı. Unutamadıklarım vardı. Hatta sana ders olsun diye, seni yanımda bile gezdirmezdim, çoğu insan tek çocuğum olduğunu sanıyor. Biliyorum canın bir şekilde yandı. Nefret ettin, sövdün, isyan ettin. Ama Efecan, herzaman mutlu görünmeye çalışıyordu.
Onu el üstünde tuttuğuma inandı. Sen onu çok seviyordun belki, fakat o seni son zamanlarında o kadar sevmiyordu inan. Teselli için söylemiyorum. O hasta olduğunda, seni İngiltere'ye yolladım. Çünkü aile mirasının üstüne sağlam adamlar geçmezse, gelecek bizler için pek de iyi olmazdı. Bunu ona anlatmaya çalıştım. Sana kızdı, bana kızdı. Biz Efecan'la dışarıdan hep mutlu baba ve oğlu imajını yarattık, ama gerçek hayatta eve döndüğümde bir şekilde aklımda hep sen vardın.
Hayatımda pişman olduğum daha doğrusu pişmanlık hissetmeme neden olan tek şey sendin. Dinlemezdin beni, kaçardın, döverdim sesini çıkarmazdın, özür bile diletemezdim sana. Bu yüzden cezalandırmak istedim, beni belki özlersin yada önemsersin, korkup söz dinlersin diye.
Ama hiç değişmedin. Her zaman dik başlı, bir şekilde ayağa kalkabilen bir çocuktun. Yıllar sonra bunları sana söylemek için kendimi çok sınadım ama benim eksik yanım hep sendin Batu. İkinizden birini seçmeye kalksaydım, ikinizde sağlık yönünden sağlam olsaydınız, benim yüreğim yine sana giderdi. Çünkü insan eksikliklerini önemser Batu. Sen benden hep ayrıydın.'' dedi.
Ellerimle yüzümü sıvazladım, suratına bakıyordum ve devam etti... ''Sadece senden birşey isteyeceğim hem de çok büyük bir şey. Hayatının tamamen değişeceği bir şey. Sen artık Batu olarak değil de Efecan olarak yanımda duracaksın. Beni anlıyormusun?''
Duraksadım ve ona dönerek bir hışımla sordum. ''Ne demek bu?'' Elini saçlarımın arasına sokup karıştırarak devam etti. ''Bu demek ki, Efecan Alp olarak hayatına devam edeceksin. Batu diye biri yok beni anladın mı? Böylesi daha iyi olacak. Her ikimiz içinde. Sakın isyan etme. Ben seni yaşamak istiyorum. İnsanların, ortaklarımın, çalışanlarımın içine ''Hey merhaba, bu benim diğer oğlum Efecan öldü.'' diye çıkamam. Şimdi şirkete gideceksin.''
Bunların hepsi bir rüya olmalıydı. Nasıl olurda bir baba hem bu kadar hissizken bir o kadarda duygu yüklü yaşayabilir? Nasıl bu kadar hissiyatsız olabilir? Merakla sordum. ''Peki insanlar anlamayacaklarmı Efecan olmadığımı? En son nerdeydim ne yapıyordum bunları bana sormayacaklar mı? Çevresini bile bilmiyorum. Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun? Senin hiç vicdanın sızlamıyor mu bunları bana söylerken?''
Bana cevap bile vermeye tenezzül etmemişti. Bacak bacak üstüne atıp, cebinden bir adet sigara çıkardı ve dikkatlice yakıp bana döndü.
''Şirkete ara ara gelip giderdi. Hasta olduğu için üniversite okumak istemedi. 4 yıl boyunca evden sadece şirkete uğramak için çıktı. Şirkette tanıman gereken 5 insan var. 1.si Ahmet, baş yardımcım. Efecan ilk olarak onun yanına girer, dosyaları inceler ve çıkar bunu sakın unutma. Şişman ve kısa boylu bir adam.''
Hesap bile vermeden konuşmaya devam ediyordu.
''2.si Anıl. Yardımcı eleman. Ahmetin sekreteri gibi birşey, ondan sadece şirketin genel durumu hattında bilgi alır. 3.sü Efecanın kendi sekreteri Şule. Birileri geldiğinde sana haber verir ve toplantılarını düzenler.''
Ahmet, Anıl ve Şule... ''Diğer ikisi?'' diye sordum.
Babam çok dikkatli bir şekilde konuşmaya başladı. '' 4.cü adamı aklından sakın çıkarma şirketimizin en büyük ortaklarından birisi, Mustafa Bey. Bu adam haftanın 2 günü şirkete uğrar. Salı ve perşembe günleri. Efecan mutlaka denk gelirse bizimle beraber kahve içerdi. Efecan'ı çok sever. İkinci oğlum diye bahseder. Daha çok ilerideki projeler hakkında konuşurlar. Bunu unutma. Birde şirkette artık haftanın 5 günü çalışacaksın. Büyük ihtimal haftasonu tatil yapacaksın çünkü cumartesi ve pazar ben devreye giriyorum.''
Babam biraz duraksadı ve biten sigarasını camdan dışarı fırlattı. Bu kadar insana nasıl yetişecektim ben. Hayatımı Efecan olarak yaşamak daha beter sarsmıştı beni... Birden babamın sesiyle düşüncelerimden ayrıldım.
''Son olarak Buse... Bu kızla Efecan arasındaki bağlantıyı hiç çözemedim. Buse Mustafa'nın kızı. Buse'yi severim. Bazen babasının yerine salı ve perşembe günleri gelir. Efecan'ın onun peşinden dolandığını duymuştum bir aralar. Ama sanırım kız ona yüz vermiyormuş. Bu yüzden sadece bilmen yeterli.''
Bu daha çok işime gelmişti, bana yüz vermediği sürece benim de onu önemsememe gerek kalmazdı. Başımdan bir bela daha gitti diye şükrediyorum doğrusu. Araba durduğunda şirketin önüne gelmiştik. Şirketin görünümü tamamen değişmişti, 4 yıl önce daha küçük görünüyordu ama şuan gayet ilgi çekici duruyordu. Büyük harflerle ''ALP HOLDİNG'' yazısı kırmızı renkte olmasından dolayı daha dikkat çekiciydi.
Babam bana dönüp, ''Bu takım elbiseyi arabada giy. Sonra 3. kata çıkıp ''Müdür'' yazısını gördüğün odaya gir. Orası artık senin. Tabi sadece hafta içleri.'' dedi ve gülümsedi. '' Ben dışarıda bekliyor olacağım, üstünü değiştirdiğinde haber ver.'' dedi ve şöföre ''Dışarı çıkıyoruz'' gibisinden bir işaret yapıp arabadan indi.
Kalp atışlarım hızlanmıştı. Daha kardeşimin ölümüne bile üzülemeden bunları yaşamak hatta onun yerine geçmek bile azap veriyordu bana. Acaba şimdi ne yapıyordur. Beni izliyormusun Efecan? Beni ordan görebiliyor musun?
.......................
Üstümü değiştirdikten sonra hızlı bir şekilde arabadan çıktım cep telefonumu ve cüzdanımı ceketin iç cebine koyduktan sonra babama döndüm. ''Gidiyorum.'' Bana sıkı bir şekilde sarıldı. Gözleriyle beni süzdü ve dudağının kenarında küçük bir tebessüm oluştu. ''Dediklerimi anlamışsındır umarım Batu. Şirketten ayrılacağın zaman Şule'ye arabanın gelmesini söyle. Bu gün işe tamamen başlayacağını şirketin tüm çalışanları biliyor. Ben kimlik işlemlerini hallettikten sonra evde seni bekliyor olacağım.'' dedi. İlk defa bana sarılmıştı. Kendimi oldukça garip hissediyordum. Şirketin önünde durup kendi kendime ''Başlıyoruz.'' dedim ve ilk adımımı attım...
İçeriye girer girmez ''Hoşgeldiniz Efecan Bey'' seslerine gülümseyip asansöre yöneldim. İçeriye girdiğimde 3. kata bastım, yavaş yavaş yukarı çıkarken nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum. Çok fazla heyecan yapmasamda biraz tedirgin hissediyordum.
Asansör durduğunda bir adım atmamla çarpışmamız bir oldu. Elindeki kahve üstüme dökülmüştü ve ona daha bakmadan sinirle ''Önüne bakmaz mısın sen?'' dedim. Gözlerimi çevirdiğimde karşımda gerçekten güzel bir kız vardı. Gözlerini kıstı ve yere düşen kahvesinin boş bardağını alıp hemen yanındaki çöpe attı. Sakin ve biraz asabi bir tavırla yanımdan geçerek,
''Günaydın mendebur.'' dedi.
Bölüm sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Habersiz Değişiklik
Teen FictionEn büyük derdiniz nedir? Platonik misiniz? Depresyona mı girdiniz yoksa? Terk mi edildiniz? Aileniz darmadağın mı? Sizin için kendini paralayan insanları umursamamak mı tek derdiniz? Yoksa sevemiyor musunuz? Egoist bir çocuk için ölürken, sizi asla...