Bölüm 4

645 27 7
                                    

Multimedia: Buse.

Bölüm şarkısı: Dream on.

Şule arkasını dönüp masadaki yerini aldı. Kapıyı kapatıp koltuğa ilerledim. Pencereye dönüp baktığımda hava kasvet doluydu. Bulutlar yine kavga etmiş, göz yaşlarını döküyordu. Küçüklüğümden beri yağmur yağmasını sevmezdim. İçimde bir boşluk oluşmasına neden oluyor. Kaybetmişliklerin biriktiği dönemde insana daha çok gerginlik yaratıyordu hep.

Pencerenin kenarına yaklaşarak küçük yağmur damlalarının çarpışlarını izlemeye başladım. Küçükken eve hep tek başıma dönerdim. Yaşıtlarımın ebeveynleri, hemen hemen her gün gelirdi çıkışlara. Bense her zaman yalnız yürürdüm. Aslında insanlara bu denli soğuk olmamın sebeplerinden biriside buydu bilmiyorum.

Bir gün okul çıkışında şiddetli bir şekilde yağmur yağmaya başladı. Herkes okul bahçesinde anne babalarına koşuyor, kucaklarına atlayıp, hızla uzaklaşıyorlardı. Ben de ağır ağır bahçe kapısından o uçsuz bucaksız yokuşu çıkmaya başlamıştım.

 Hatırlıyorum da, ne kadar kötüydü bir küçük için, tek başına devam etmek zorunda kalmak. Hayat, uzun bir yokuşu tek başına çıkmak gibiydi her zaman. Düşersen dizlerin kanar aldırmadan devam etmek zorundasın. En önemlisi sen düşersen biri seni kaldırmayacak. Yukarıya çıktıkça bu kasvetli karanlıktan kurtulacaksın, tek umudun o küçük beyaz ışık işte. Yanında bir desteğin olmadan devam etmek zordu. Hele ki o yaşlarda bir çocuk için.

Merdivenlerden yukarıya çıktıkça yağmur daha fazla şiddetli yağmaya başlamıştı. Sırt çantamın kollarından daha sıkı tutarak, korkmadığımı kendime inandırmaya çalışıyordum. Sokakta bir tek insan kalmayana dek çıktım o yokuşu. Ve sonuna vardığımda çok büyük bir şimşek çaktı. Korkudan kulaklarımı tıkadıkça daha çok yağıyordu üstüme. Sırılsıklam olmuştum. Hızlı hızlı yürürken bir daha çaktı o şimşek. İşte o zaman tutamadım kendimi, ağlamaya, bağırmaya başladım.

Bir tek insan yoktu. Yukarıya baktım. Islanan dizlerime kapanarak, o tiz sesimle ağlamaya başladım. Çığlıklarıma karşılık veren bir tek aciz insan yoktu yanımda. Babama lanet ettim. Hayatıma lanet ettim, kızmıştım, korkmuştum ve çaresizdim.

Annemi görmeden yanına alan Tanrı’ya küfrettim ettim o gün. Dışarıdan bakıldığında ne kadar da zavallı görünüyordum kim bilir. İnsanların, o aciz bakışlarını aklımda canlandırıyordum. Gözlerimi daha sıkı kapatarak aklımdan silmeye çalışıyordum.

İşte o günden beri yağmurları hiç sevmem... İnsanın kalbini birkaç dakikada paramparça edebilecek derecede gürültüde olan şimşeklere lanet ederim hep.

Pencerenin yanından uzaklaşarak, koltuktaki ceketi ellerime aldım. Takım elbiseyle uyumlu görünüyordu. Kenarıya bırakarak üstümdekini çıkardım. Gömleğim siyah olduğu için kahve lekesi pek belli değildi. Giydiğim zaman, masanın arkasındaki aynada kendime bakmaya başladım.

Ben kimdim? Kimin rölünü oynuyordum böyle? Efecan olmak bana yakışmıyordu. Kendime çok fazla yük edecektim bu oyunun içinde. Biliyordum, hissediyordum. Belki de olması gereken buydu. Sonuçta benim yaşamak için belirli bir sebebim yok gibiydi. Masanın etrafında dönerek soğuyan kahve bardağına gözlerimi diktim. Dibinde kalan kahveyi, çöpe döktüm. O sırada kapı tıklıyordu. Kahve bardağını, tekrardan masaya koyarak ‘’Gel.’’ dedim.

Buse somurtarak içeriye girdi ve ‘’Oldu mu?’’ dedi. Kapıyı çalmasını söylediğim aklıma geldi ve sırıtarak ‘’Evet, gayet başarılı.’’ dedim. Gözlerini devirerek yanıma yaklaştı, beni baştan aşağıya süzdükten sonra ‘’Hiç yakışmamış, daha büyük bir MENDEBUR gibi olmuşsun.’’ dedi ‘’Mendebur’’u bastırarak.

Habersiz DeğişiklikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin