Multimedia: Batu.
İşte üniversitenin sonundasın Batu. Türkiye'ye dönmek için sadece 1 günün var. Efecan'ı çok özledim. Tek aile parçam. Bu hayatın bana birşeyler kattığını düşünmüyorum. Sert olmamda veya öyle görünmemde büyük rol oynayan ailemden kalan tek parçam. İkiz kardeşim Efecan. Babamın katı kuralları, takıntıları ve bencilliği yüzünden İngiltere'de işletme okuyorum ve sonundayım.
Bu gün üniversite bitiyor. Efecan, dört yıl önce bir hastalığa yakalandı ve bunu herkesten saklayan bencil babam, benim aile şirketini nasıl olsa üstleneceğimi düşünüyor. Onu umursamadı bile. Tedavisini bile yaptırmadı. Neden? B planında ben vardım çünkü. Her zaman işine gelene yardım ederken keşke biraz ailen için birşeyleri feda etseydin büyük adam. Aklı küçük ama büyük görünen adam mı demeliydim?
Bir oğlan çocuğunun babasıyla yaşayabileceği şeylerin hiç birinin tadına varamadığı bir yaşam mı? Herşey formaliteden mi görünmek zorundaydı? Asıl amacı insanlara hep tepeden bakmanın hazzını yaşamak mı olmalıydı bir babanın? Gemişin izlerini silip, ailesini daha fazla önemseyip, biraz da olsa küçük sevgi sözleri söyleseydi, daha sıcak olsaydı böyle olacağıma ihtimal bile vermezdim.
Yolda yürüyorum mesela... Hiç bir şey dikkatimi çekmiyor. İnsanlar rengarenkse, benim tüm bedenim siyah beyaz gibi. Kendi benliğimle ironi içerisindeyim her zaman. Kaybedecek birşeyim olsa kaybetme korkumda olurdu. Bu güne kadar kırdığım kalplerin sayısını saymaya gerek bile duymadım. Sadece yaşıyorum. Ciddi anlamda tek önemsediğim insan kardeşim. İkiz olmamıza rağmen ayrı karakterlere sahibiz. O çok sevecen ve yaşama umudunu asla eksik etmeyen bir tip, her zaman herşekilde Poliyanna gibi.
Keşke diyorum bazen. Keşke onun yerine ben hasta olsaydım. Kayıpları daha az olurdu. Ama bu yaşıma kadar bir kez olsun babamın yanında dolaşmadım bile. Her zaman Efecan onunla gitmek için kudurur moddaydı. Bense bizi her tersleyişinde, daha da uzaklaştım ondan. Gelme dediğinde Efecan gitti, ben gitmedim. Özür diletmek için ikimizi de evire çevire dövdüğü zaman, dilemedim. Hep uzaktaydım, evin içinde bile.
Okullarımız Efecan ile farklıydı. Çünkü ilk okula başlarken, ceza olsun diye beni daha düşük seviye bir okula yollamıştı. Lisede de farklı şehre. Sadece onu sevmiyorum diye. Sadece söz dinlemiyorum diye. Beni hep Efecan'la cezalandırdı. Ya şimdi? O hasta diye beni yolladı İngiltere'ye. Neden? Çünkü aramızda güven ilişkisi yerine, çıkar ilişkisi var. Neden? Çünkü o sadece çıkarları uğruna veya kendi için birşeylere karar veriyor. Ve yapıyor biliyor musun? Kimseye sormadan hem de. Kimseyi önemsemeden.
Beni kendine benzettiği tek huyu bu işte. Annemin ölümünden sonra bu hale gelmiş. Yıllar önce en uzun konuşmasını yaptığı gün öğrendim. Karşıma geçti ve konuştu aklımda kalanları hatırlar gibiyim.
''Batu. Hep uzaksın. Hep benden uzaktasın. Beni sevmiyorsun. Söz dinlemiyorsun. Hatta benden nefret ettiğin için söylediklerimin hep tam tersini yapıyorsun. Sen bana benziyorsun aslında biliyormusun? Hiç birşeyi önemsemiyorsun, çünkü bir nedenin yok değil mi? Benimde bir nedenim yok. Annen gittikten sonra herşey yok oldu. Nasıl anlatabilirim sana... Mesela düşün oyun setin kırılır, ve yenisini alacak paran yoktur ya. Aynen öyle işte. Benimde bir sebebim yok. Önemsediğim insan yok. Peki senin canını yakmayı seviyor muyum? Hayır. Ama oğlum, canını yakacak birşey söyleyeyim mi? Nefret ettiğin adama, babana, bana benziyorsun.''
Bunları bana söylediğinde şaşkındım. Acaba annem nasıl bir kadındı... Nasıl severlerdi birbirlerini? Babam sevebilirmiydi? Acaba babam için sevmek ne demekti, nasıl olurdu? Bunları hep merak ettim ve söylediği gibi bu bencil adama bir yönden çok benziyordum.
Onun kaybı annemdi... Benim kaybım ise sevgi. İnsan görmediği birşeyi bilemez. Hissetmediği birşeyi farkedemez ya. İzin de vermez hissetmek için. Çünkü korkar içten içe. Kırılmaktan korkar. Tekrar toparlayabilir miyim kaygısına girer. Bu yüzden kapatır kendini. Kalbinin tüm odacıklarını kapatır. Tek tek kilitler. Anahtarınıda derin bir kuyuya atar. Çok cesur olmak lazım oraya girip anahtarı almak için...
Böyle biri olmayı kimse istemez sanırım. İnsanların ilgisini dış görünüş olarak çektiğimi biliyorum ama bir tek arkadaşım yok. Çok da arkadaş canlısı olduğumu düşünmüyorum. Sadece bu dört yılı değil, tüm hayatımı yalnız geçirdim. Psikolojimin bozuk olduğu dönemlerde sadece psikoloklarla konuşurdum.
Ağzımı açmayışım insanları delirtiyor. Kısa kelimeler onların daha çok sinir olmasına yarıyor sadece. En nefret ettiğim tipler dibimde bitiyor. Okul dolabımın içinde bulduğum aşk mektupları, bilmediğim tonlarca numaradan gelen hayranlık mesajları, bir insan bile dikkatimi asla çekmedi. Cevap vermediğim süreçte hep pes ettiler. Sadece birisi bile uğraşmadı.
Çünkü onlar için karakter önemli değil hiçbir zaman. Dış görünüşün iyiyse sen idolsün. Başka hiç birşey yok. Bu yüzden hiç arkadaşım veya kız arkadaşım olmadı. Genel evlerde ihtiyacımı karşılayıp çıktım sadece. Kimseyi tutkuyla sevmedim yada arzulamadım.
..............
Mezuniyet törenine katılmadan diplomamı aldığım gibi eve dönmek için havaalanına yetişmeye çaşıyorum. Niye uçak kalkışları sabahın köründe olmak zorunda ki?
Zar zor sigara içerken taksiyi durdurdum. Adama 'Sigarayla girebiliyor muyuz? Çok acelem var da.' dedim ve kafasını onaylarcasına salladı bavulları bagaja yerleştirdikten sonra havaalanına gideceğimizi söyledim. Bir yandan sigara içerken bir yandan saate bakıyordum. Otuz dakika sonra uçak kalkıcaktı.
Yaklaşık on dakika sonra havaalanına gelmiştim. Hızla bavulları alıp içeriye girdim. Danışma bölümüne gittim. 'Buyrun beyfendi nasıl yardımcı olabilirim?' , 'Ben Türkiye için internetten bilet ayırtmıştım.' , 'Hemen bakıyorum, isminizi ve soy isminizi öğrenebilir miyim?' , 'Batu Alp.' kadın hızlı bir şekilde biletimi bana uzattı. 'Yirmi dakika sonra ondördüncü perondan uçak kalkacak bilginize, iyi yolculuklar.' Telaffuzu iyi bir ingilizcesi vardı. Sanırım bir yandan da artık türkçe konuşabileceğime seviniyorum.
Hızlı bir şekilde güvenlikten geçtikten sonra uçağa ilerledim, yerimi buldum ve uyumak için şimdiden kemerimi bağladım. Gözlerimi açtığımda Türkiye'de olmak iyi hissettiricekti.
...............
'Beyfendi?' Uyandığımda yanımdaki adam beni dürtüyordu. 'Beyfendi, geldik.' Gülümsedim ve teşekkür ettim. İniş çoktan yapmıştık sanırım ve uçağın içinde oldukça az insan kalmıştı. Yavaş yavaş uçağın kenarına dayadıkları merdivenden aşağı inerken, Türkiye'de kullandığım hattımı taktım ve babamı aradım.
'Alo Batu.' , 'Döndüm. Havaalanındayım beni alabilirmisin?' , 'Bende ordayım seni bekliyorum.' , 'Tamam bavulumu alıp geliyorum.' Telefonu kapattım ve hızlıca merdivenlerden indim. İçeriye gidip bavulların olduğu bölümden kendiminkini bulup çıkışa doğru ilerledim. Babamı görüyordum, yanına gittim ve gülümsedim. 'Merhaba, burayı özlemişim.' , 'Hoşgeldin Batu, beni özlemedin mi diye sormuyorum bile.' Gözlerinin içine baktım. Hiç değişmemişti.
'Efecan nerede?'
Sessizlik oldu ve babamın yüzüne bakarken bavulumu elimden alıp omzuma kolunu attı. Yürümeye başladık. Arabanın önüne geldiğimizde şöförü, elinden bavulu alıp bagaja koydu, kapıyı açtı ve oturduk.
'Nerede?' dedim tekrardan. Kafasını pencereye döndürdü ve ağzından 5 kelime çıktı. Tamamıyla 5 kelime. Bir cümlenin en acı şekilde oluşmasına neden olan 5 kelime.
'Onu bir hafta önce kaybettik.'
Bölüm sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Habersiz Değişiklik
Novela JuvenilEn büyük derdiniz nedir? Platonik misiniz? Depresyona mı girdiniz yoksa? Terk mi edildiniz? Aileniz darmadağın mı? Sizin için kendini paralayan insanları umursamamak mı tek derdiniz? Yoksa sevemiyor musunuz? Egoist bir çocuk için ölürken, sizi asla...