YALNIZLIK

67 25 1
                                    

Zaman durmuş gibiydi, bütün sesler susmuş ve sadece onun sesi kalmış gibiydi. Sesi bazen huzur bazen de kocaman bir hiçti. Ama değişmeyen bir şey vardı o da yanlığımızda sarıldığımız bedenlerimizdi. Cehennem bize bir cezamı yoksa bir armağanmı bilemiyordum. Başkasıyla gülmeyi onunla yanmaya tercih edermiydim.

Oturduğum yerden öylece ona bakıyordum. Elindeki şişeyi kafasına dikliyor daha sonra ise elinin tersiyle ağzını siliyordu. Yaptığı bu şeyin beni tiskindirmesi gerekirken aksine ona yakıştığını düşünüyordum. Reddedilemez bir güzelliğe sahipti ve ne yapsa yakışıyor gibiydi. Sinirli olmasını umursamıyordum çünkü bana zarar vermemek için kastığı bedenini rahatça görebiliyordum. Tabiki de bu bana zarar vermeyeceği anlamına gelmiyordu. Bir yerden sonra elindeki şişe onu sakinleştirmek yerine daha da sinirlendirecekti ve en sonunda patlayacaktı. Onu sakinleştirmek için yapabileceğim hiçbir şey yoktu ama buna rağmen  patlamasını istiyordum. Ben aklımdan bunları geçirdikten hemen sonra şişeden büyük bir yudum aldı ve elindeki şişeyi hemen arkamdaki duvara fırlattı. Çıkan ses bedenimi korkuyla titretirken gözlerim,hızlı bir şekilde oturduğum yere gelerek bana doğru eğilen Areni buldu. Ve kulaklarım sinirle tıslamasına şahit oldu

"Bana nasıl söylemessin. Kendi başına hareket edemeyeceğini anlamadın mı hala."

Hemen dibimdeki yüzüne bakarken ıslak dudaklarına bakmama çabalarıma bir son verdim ve gözlerimi dudaklarına indirdim. Dudaklarını sevmiyordum, kalbimi çok kırıyorlardı.

Kızarmış dudakları bakışlarımla aralandı ve nefesi yüzüme çarptı. Elimi yavaşça kaldırıp dudaklarında ki ıslaklığı sildim ve tekrar gözlerine baktım. Gözlerindeki siniri görebiliyordum ama yaptığım şeyin onu şaşırttığının da farkındaydım. Hala dibimde olan yüzünü hafifçe itikleyip oturduğum yerden kalktım ve karşına dikildim. Bedenlerimizin arasında ki kısacık mesafeyi uzatarak konuştum.

"Sen bana her şeyi söylüyor musun?"

Kelimelerim kulaklarına ulaştığı anda eliyle kolumu sıktı ve tıslarcasına konuşmaya devam etti. "Ben sana her şeyi söylemek zorunda değilim. Ama sen söylemek zorundasın."

Doğruydu. Bana her şeyi söylemek gibi bir zorunluluğu yoktu ama benim de ona herşeyi söylemek gibi bir zorunluluğum yoktu. Aklıma takılan şeyler vardı ve sormak için kendime kapı açmaya çalışıyordum ama unuttuğum bir şey vardı. O Aren Atay'dı.

"Babamın beni takip ettiğini söylemiştin. Eğer beni takip ediyorsa bu oyunu biliyor olmalıydı. İstersen tekrar anlat, ama bu sefer doğrusuyla."

Kaşlarını öylemi der gibi kaldırdı ve bana küstah bir bakış attı. Bakışlarına sinirli bir şekilde karşılık verdikten hemen sonra dudağının bir kenarı hafifçe kıvrıldı ama uzun sürmedi. Tam bir dengesizdi. "Doğruyu anlatıp anlatmadığımı nasıl bileceksin."

"Araştırarak herşeyi ögrenebilirim."

Yine o ukala bakışları yerini aldı ve alayla dolu bir gülümsemeden hemen sonra konuştu. "Kendini bu kadar büyütme Lina. Senin öğrenebildiklerin benim öğrenmeni istediklerimden ibaret."

Ne demek istediğini anladığımda neye dayanarak bunu söylediğini bulmaya çalışıyordum. Böyle bir şey yapması mümkün müydü? Bana istediğim bilgileri ulaştıran kişi Caner'di ve eğer böyle bir şey yapıyorsa Caner bana ihanet ediyor demekti. Gözlerim şüpheyle kısılırken cevabının beni hayal kırıklığına uğratmayacak olması dileğiyle bir soru sordum.

"Caner mi?"

Yüzündeki ukalalıktan hiçbir şey eksiltmeden kafasını salladı ve söylendi. "Bu zamana kadar anlamamış olman büyük aptallık."

SESSİZ VEDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin