0.2

451 113 140
                                    


İyi okumalar...

Tanıdık demir kapıları görünce duraksadım. Kafamı kaldırıp yetiştirme yurdunun 3. katındaki açık pencerelere baktım.

Muhtemelen uyanmıştı ve görevliler odasını havalandırmak için camlarını açık bırakmıştı.

Demir kapıyı ittirip bahçeye girdim. Daha sonra yurdun kapısını açıp görevli kişinin masasına doğru yaklaştım.

" Günaydın. Ben Ahu Arkın'ı görmeye gelmiştim. Kendisi müsait mi acaba?"

Bu adamı daha önce hiç görmemiştim. Buraya düzenli olarak gelirdim ama sanırım burada yeniydi.

Dönük olan sırtını bana çevirdi ve tebessüm olan yüzünde birden kaşları çatıldı.

Yüzümdeki bir noktaya odaklanmış dikkatle bakıyordu. Daha sonra yüzümdeki morluğa odaklandığını anladım.

" Hey? Ahu Arkın'ı görmek istiyorum. Müsait mi acaba?" diye yineledim.

Gözlerini ayırmadan elleri ceplerinde yanıma geldi ve iyice oraya bakmaya başladı. Gözlerimi büyüterek ne yaptığına baktım.

Sağ cebindeki elini çıkarıp başımdaki morarmış yere dokundu. Bu yaptığına daha çok şaşırarak sinirle elini ittirdim.

" Napıyorsun be?" Hiç dikkat etmediğim kahve gözlerini benimkilere çevirdi.

" Yüzüne ne oldu?" Sorusuyla afalladım.

" Sizi ilgilendirir mi?" diye sordum sinirle.

Hayır yani ona neydi ki? Herkes onun gibi mükemmel bir yaşama sahip değildi.

Bunu neye dayanarak söyledim bilmiyorum ama mükemmel bir yaşama sahip olduğu belliydi.

" Kardeşinin yanına bu şekilde girmene izin veremem. Onu üzebilir."

Kardeşinin? Nasıl...

" Sen nerden biliyorsun kardeşimi?"

Daha çok yaklaştı ve parlayan kahvelerini üzerime dikerek :

" O benim gözetimim altında. Hakkındaki herşeyi bilmem normaldir değil mi?" dedi.

Afalladım. Demek ablama yeni bir gözetmen tutmuşlardı.

Daha fazla uzatmak istemediğimi belirterek nefesimi dışarı üfledim ve konuştum.

" Her neyse, beni ona götür müsün? "

Bakışları tekrar yüzümdeki morluğa takıldı ve tek kaşını kaldırarak :

" Bu halde mi? " diye sordu.

" Bunun onu üzebileceğini az önce söyledim" diye devam etti.

Tahammül sınırlarım kendini iyice aşmıştı.

" Bak onu görmem lazım tamam mı? Beni ilk defa böyle görmüyor zaten. Lanet olsun ki ikimizi de bu hale getiren kişi aynı. Onu görmem lazım, ona ihtiyacım var lütfen" dedim kısık sesimle.

Gözlerini kısıp bi süre belirsiz bir ifadeyle baktı. Daha sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. Ben de onu takip ettim.

Üçüncü kata vardığımızda krem rengi kapının önünde durduk. Kapıyı tıklatıp içeri girdi.

"Ahu?"

Sesini duyan ablam gözlerini pencereden alıp ona baktı.

"Umut bey?"

Umut bey mi? Adı Umut muydu yani?

"Ziyaretçin var. Görmek ister misin?"

Bu dediğinden sonra sinirle yüzüne baktım :

" O benim ablam.Görmek ister misin de ne demek?"

Çattığım kaşlarımı, elini cebinden çıkararak düzeltti. Bu hareketine şaşırmıştım. İkidir bunu yapıyordu.

" Birdaha söyleyeyim; o benim sorumluluğum altında. Yani istediğim soruyu sorma yetkisine sahibim" dedikten sonra göz kırptı.

Aramızdaki gergin havayı dağıtan ablamın sesiydi.

"Sorun değil Umut bey. Gelsin lütfen."

" Pekala" diyerek gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmadan geri çekildi.

"Ne? Bizi yalnız bırakmayacak mısın?" diye sordum çattığım kaşlarımla.

Sabır dilercesine bir bakış attıktan sonra yaslandığı duvardan ayrılıp ellerini tekrar cebine attı.

Odadan çıkarken bir süre arkasından bakıp ablamın yanına doğru geçtim ve oturdum.

Yüzümün morarmış yerine narin parmaklarını sürerek okşadı.

"Çok acıdı mı?" diye sordu daha sonra.

"Yok, acımadı ki. Alıştım zaten, durumları biliyorsun ." dedim omzumu silip umursamaz bir tavır takınırken.

" Bu sefer ne için yaptı?"

Derin bir nefes alıp verdim.

" Doğum günü mesajlarım yüzünden telefonumu kafamda parçaladı diyeyim." dedim gözlerimi kaçırarak.

"Ahh, tabi ya. Lanet olası adam. İyi bir neden bulmuş kendince." dedi dolmuş gözleriyle.

"Evden kaçmayı düşünüyorum."

Sessizce mırıldandığım sözlerime bir hayli şaşırarak gözlerini büyüttü.

"Ne? Nasıl yani... Nereye gideceksin Doğa allah aşkına?"

Gözlerine baktım. Onu tedirgin etmiştim sanırım. Ablamın gözetmeni olan gıcık adam bana fırça çekse yeriydi. Umut muydu neydi, o işte.

" Bulurum bir yolunu, daha fazla orada kalamam. Benden ölesiye nefret ediyor. Hapisten çıktıktan sonra daha bir delirmiş, görmen lazım... " Sustum.

" Ahh, Doğa. Keşke yardım edebilsem ama şu halime bak. Yürüyemiyorum bile. Elimden bir şey gelmiyor ki. Beni de bu hale getirip buraya bıraktı. Ama ben burda iyiyim biliyor musun?"

Bir müddet düşünür gibi olduktan sonra devam etti:

" Umut bey çok iyi biri. Aslında ondan rica etsem sana kalacak bir yer..."

Hızla sözünü kestim :

" Hayır hayır. Sakın. İstemiyorum abla ben başımın çaresine bakarım. Zaten burdan çıkıp eve giderim . Birkaç eşyamı da alıp evden uzaklaşacağım. Yoldaki insanlar bile tuhaf tuhaf bakıyorlar abla. Bu yaşta dayak yiyen bir kız olmasına şaşırıyorlardır muhtemelen. Daha fazla babama katlanamam. Anlıyor musun? "

" Üzgünüm Doğa, elimden başka bir şey gelmiyor. " diyen ablam yattığı yerden doğruldu ve beni transa sokacak kelimeler ağzından döküldü :

" Umut bey? "

Kapı aniden açıldı ve dalgalı saçlarını savurarak odaya girdi.

" Ahu? "

Ablam boğazını temizleyerek konuştu.

" Rica etsem kardeşimi eve bırakır mısınız? "

Ne? Hadi ama! Onunla mükemmel anlaşma biçimimizi görmemişti sanırım. Bunu nasıl isteyebilirsin abla?

Onun tepkisi de benimkine benzer bir hal alırken, başıyla onayladı. Muhtemelen benim gibi bir deliyle yol boyunca nasıl baş edeceğini düşünüyordu.

UMUDUMSUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin