0.6

245 87 255
                                    


  Güneşin parlak ışıkları, beni göz kapaklarımı açmaya zorlarken yattığım yerden kalktım.

Bulunduğum odada yabancılık çekerken ağır hareketlerimi hızlandırdım ve çabucak yatağımı toplayıp odadan çıktım. Yeni evime gitmem gerekiyordu. Yerleştirilecek onca eşya vardı sonuçta.

Umut'a daha fazla yük olmak istemiyordum. Zaten evinde kaldım diye de utançtan geberiyordum, orası ayrı.
 
Salonun parkesinde sessiz adımlarla ilerlerken odasının önünde durup yavaşça kapıya doğru eğildim.

Çıt bile yoktu. Uyuduğuna kanaat getirerek sessiz adımlarımla çıkışa doğru yöneldim. Kapıyı aralayıp dışarı çıktım ve tekrardan sessizce kapattım.

Merdivenleri  tek tek inerken bir yandan da yeni evim hakkında kafamda düşünceler dolanıyordu.

Umarım gün sonuna kadar onca şeyi yerleştire... Düşüncemi bölen şeyin ne olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığımda Umut'a çarptığımı fark ettim ve ağzımdan çıkanlara engel olamadım.

" Oha! Sen ne arıyorsun burada be! " dedim sert vücuduna çarptığım kafamı ovarken. Acıtmıştı.

Bu kafam da neler çekiyor yarabbim. Önce babamdan sonra Umut'tan.

"Demek firar ediyorsun ha?" 

İç sesim vicdan azabından can çekişirken, var olup olmadığını bile bilmediğim espri tarafım konuşmamı emretti.

"Ha burası da cezaevi ya zaten. Sen de beni tutukladın" 

Ellerimi birleştirerek bileklerimden tuttu ve  sonradan farkettiğim elindeki ekmek poşetini sallayarak :

"Şimdi seni tutukluyorum, geri dön, içeri gir ve kahvaltı hazırlayalım. " 

Kahvaltı için ekmek ve bir şeyler almaya çıkmıştı ve basılmıştım, ahh.

"Kahvaltı mı?" dedim buz gibi sesimle.

"Öğle yemeği mi istersin? O da olur."  dedi yaklaşarak. Giderek yaklaşıyordu ve ben refleks olarak gözlerimi kapatırken ekmek poşetini koluma astı.

Gözlerimi yavaşça açtığımda sırıtarak merdivenleri çıktığını gördüm. Uff, fena bozmuştu. Yüzüne bakamazdım ki!

"Acele et, kahvaltıdan sonra evinin eşyalarını yerleştireceğiz. " dedi kapıdan içeri girdiği esnada. Elimdeki ekmek poşetine öyle bir bakış atmıştım ki dile gelseydi bile tarif edemezdi bu bakışları.

Merdivenleri nasıl indiyse aynı yavaşlıkta geri çıkarak aralık olan kapıdan içeri girdim.

Umut'un sesi mutfak olduğunu tahmin ettiğim yerden geliyordu. Adımlarımı oraya doğru yönlendirdim.

Mutfaktaki yemek masasına oturmuş, telefonuyla konuşuyordu.

"Ben her şeyi halletim, endişelenmene gerek yok Ahu. Evet şuan yanımda, dediğim gibi eve yerleşince haber vereceğim." 

Ablamla konuştuğunu anlayınca sesimi çıkarmadım ve ekmek poşetini tezgaha bıraktım.
Daha sonra buzdolabına yönelerek kahvaltıyı hazırlamaya başladım.

Bir süre sonra Umut'un sesinin kesildiğini fark edince arkamı döndüm. Sırf beni gıcık etmek için sırıtarak ne yaptığımı izliyordu.

" Bakmasana ne bakıyorsun?" dedim domatesleri doğrarken. Menemen yapacaktım.

"Hayatımda ilk defa beceriksiz görüyorum. Anlayışla karşılamanı beklerim. " 

Söyledikleri bende şok etkisi yaratırken hızla ona doğru dönüp alayla kaşlarımı kaldırdım.

"Ne dedin? Bir daha söyle?"  Oturduğu sandalyeye iyice yayıldı.

"BECERİKSİZ." dedi tekrar her bir hecesine vurgu yaparak. Hazır cevap yönüm harekete geçmişti bile.

"Dün sadece üç saattir tanıdığın biri için gayet iyi konuşuyorken bugün sadece yirmi dört saattir tanıdığın biri için fazla önyargılı konuşmuyor musun?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

Tam cevap verecekken tekrar konuştum:

"Hiçbir şey söyleme.  Birazdan burada sözler değil, yetenek konuşacak çünkü adamım! " 

Son cümlemle kaşları havalanırken ellerini yavaş yavaş çırpıp alkışlamaya başladı.

"Meydan senin, göster kendini" deyip sustuktan hemen sonra alayla ekledi :

"Adamım."   Ona yüzümü buruşturarak baktım ve önüme döndüm.

Daha sonra sırasıyla biberleri ve soğanı da doğrayıp menemeni yapmaya başladım. Soğanlı mı soğansız tartışmasına hiç gerek yoktu. Soğanlı!

Güzel kokular çıkmaya başlayınca arkamın ona dönük olmasını fırsat bilip sinsice sırıttım. Pişman olacaksın, adamım.

*******************************

Önündeki tabağa koyduğum menemene garip ve alaylı bakışlar atarken, elimdeki dilimlenmiş ekmek sepetini masaya koyup oturdum.

Ona tekrar baktığımda hâlâ menemene garip bakışlar atmakla meşguldü. Kafamı " sen iflah olmazsın" dercesine sallarken dilimlediğim ekmeklerden birine uzanarak kendiminkini yemeye başladım.

Bir süre sonra tabağımı yarılamıştım ve ona baktığımdaysa hala daha menemene dokunmamış, yemek yiyişimi izliyordu. Ağzımdakini yutup sinirle yüzüne baktım.

"Ne bakıyorsun? Yesene. " 

"Sadece test ediyordum."  deyip menemenden bir çatal aldı. İçimden bir oh çektim, yiyebildin yani sonunda.

"Neyi?"

Anlamamıştım, neyi test ediyordu ki?

" On dakikadır seni izliyorum. Hiçbir şey olmadı. Can güvenliği önemli. Anlarsın ya" deyip göz kırptıktan sonra önündeki menemenin olduğu tabağı işaret etti.

Anlamsız bakışlarım yerini şaşkınlığa bırakırken gözlerimi büyütüp ona baktım. Yemeğime laf mı etmişti o? Sandalyemi ittirerek ayağa kalktım. Fena bozulmuştum.

" Aslında çok beğendin, yemeğimin iyi olduğunu söylememek için bu kadar iyi rol yapma. İkimizde biliyoruz ki daha önce bu kadar iyi bir menemen yememişsindir." dedikten sonra ekledim :

"Ha bu arada, daha evimin eşyalarını yerleştireceğiz, acele etsen iyi olur" diyerek göz kırptıktan sonra salona doğru ilerlemeye başladım.

Hep sen mi beni bozacaksın adamım. Bırak da seni böyle darmadağın edeyim.

UMUDUMSUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin