epilogue

421 46 46
                                    

   Pişmanlık, elinize yapışan bir şey değildi. Pişmanlık sizi öldürürdü. Her şeyin ilacı olduğuna inanılan zaman bile sizi bundan alıkoyamazdı.
   
     Elimdekini masaya bırakıp gözlerimi yumdum ve yanıma oturanlara selam vermedim. Gözlerimi açmak istemiyordum veya kapalı tutmak da.

       Gözlerimi her kapattığım zaman onun kanlı bileklerini ve solmuş yüzünü görüyordum. O, ölürken ve ölüyken hala yakışıklı bir çocuktu.

    O gün, Gerard kollarımın arasında öldüğünde polisler beni de ifademi almak üzere götürdü. Tek kelime bile edememiştim. Bana onu tanıyıp tanımadığımı sordular. O an o kadar dağılmıştım ki yaşaran gözlerimi polisin gözlerine kenetlemiştim. Beni kolumdan tutup adli tıp morguna soktu ve onu tanıyıp tanımadığımı sordu. Onun soluk cildini ve hala hafif açık duran gözlerini görünce içerideki soğukluk artırmıştı sanki.

     Belirli bir süre nezarethanede kaldıktan sonra onun günlüğünü buldular ve beni tekrar sorguya çektiler. Gerard'ın psikolojik raporlarını bulduktan sonra beni serbest bıraktılar ama ben onlardan yoğun bir rica karşılığı günlüğü aldım.

     O beni gerçekten seviyordu. Ona hala aynı duygular ile yaklaşabilmeyi isterdim. Ancak ben ona hala aynı şeyleri hissedemiyordum. O zavallı gay çocuk, benim gibi iğrenç birine aşıktı. Onun adına hala çok üzgündüm. Vicdanım hiçbir zaman rahat değildi.

"Frank!" Kendime gelmek için derin bir nefes aldım. "İyi misin?"

"Evet. Lütfen beni yalnız bırakın," dedim gözlerimi yavaşça açarken. İfadesiz suratım ile bir yere baktım, onun oturduğu masaya.
 
     Orada onu gördüm. Göz göze kaldığımız her an yaptığı gibi başını öne eğip kızaran yanakları ile gülümsedi ve defterine bir şeyler yazdı.

    Soğuk soğuk terlerken yaşaran gözlerimi sıkıca yumdum ve başımı hafifçe salladım. Gözlerimi açtığımda o orada değildi. Başka birileri o masaya oturuyordu.

   Ellerimi masaya vurarak ayağa kalktım ve herkes beni izlerken koridora çıktım. Okulun sevilen gitaristi kafayı mı yiyordu? Yoksa bir ailenin ölümüne sebep olduğu için vicdam azabı mı çekiyordu?

    Başımı yerden kaldırdığım zaman onu gördüm. Dolabının kapağı açıktı ve göğsünde sıkıca tuttuğu defteri ile beni izliyordu. Derince nefes alıp gözlerimi kapadım ancak birine çarpıp yere düşünce dolabının olduğu yere istemsizce baktım. Onun için bir anıt haline gelmişti. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım.

     Koridorun sonuna yaklaştığım zaman tuvalete girdim. Ellerimi yıkayıp yüzümü ıslattım. Duvara yaslanıp gözlüğünü silen Michael'ı gördüm.  Bacaklarım titremeye başlamıştı. Geri geri yürürken birine çarptım.

"Dostum, iyi misin?" Başımı hızlıca salladım ve koşarak oradan çıktım.

    Bahçenin arka tarafına koştum. Burada genelde çok az insan olurdu ve benim de ihtiyacım olan şey buydu. Orası herkes için kaçış noktasıydı.
 
    Masalardan birinde tek başına oturan  onu gördüm. Tek burun deliğini kapatıp masadaki kokaini çekiyordu. Olduğum yerde öylece kalırken gözlerimin yandığını hissettim.

"Hey!" Ses ile kendime geldim. Saçlarını topuz yapmış mavi gözlü bir kız karşımda burnunu siliyordu. "Bunu kimseye söylemeyeceksin değil mi?"

"Hayır," diye mırıldandım.

"Neyin var Iero? Gerard ve Michael'ın ölümüne sebep olmak dışında yani." Kaskatı kesildim. "Her şeyi biliyorum. Senin yerinde bir başkası olsaydı vicdan azabından kendini öldürürdü."

impersonal » frerardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin