"Yah! Pijamalarımı nereye koydun?" Jihoon talan ettiği giysi dolabının içinden çıkarak, yatakta aylak aylak yatan bedene sordu.
"Attım." Gayet rahat bir şekilde aldığı yanıttan sonra sinir kat sayısı daha da artmıştı.
"Birde pişkin pişkin attım diyor, boğarım seni lan!" Dolabın önünden çekilerek koşmuş ve yataktaki bedenin üzerine atlamıştı.
"Kalksana lan! Anne!!!" Jihoon altına aldığı bedenin kafasına ardı ardına yastıkla vururken, diğeri avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Jihoon pembe pijamalarını çok severdi. Çünkü o pijamaları kazandığı ilk parayla almıştı. Ama altındaki dangalak onu attığını söylüyordu. Sinirlenmesi çok doğaldı.
"Hey hey hey! Neler oluyor burda?" Bayan Park evi yıkan sesle oğlunun odasına koşmuş ve yatakta boğuşan iki bedenle şaşkına dönmüştü.
Hemen yanlarına ulaşmış ve Jihoon'un beline kollarını dolayarak küçük oğlunu geriye çekmişti. Bu sayede onca darbeye maruz kalan beden sürünerek odanın çıkışına ulaşmıştı.
"Anne bırak beni ya! Bırak da en sevdiği arabalarını parçalara ayırayım şunun!" Jihoon annesinin kollarının arasından kurtulmak için debelenmeye devam ediyordu.
"Tut onu anne! Tut onu!" Karşı taraf ise koşarak odasına gidip kapısını kilitlemişti bile.
"Jihoon. Sorun ne oğlum? Yine neden kavga ediyorsunuz?" Bayan Park kollarında sakinleşen oğlunu yavaşça bırakmıs ve önüne geçmişti.
"En sevdiğim pijamalarımı atmış anne!" Jihoon dudaklarını büzerek sızlandığında orta yaşlı kadın istemsizce güldü.
"ATTIM ÇÜNKÜ KIZ İŞİYDİ!" Yan odadan gelen sesle tekrar celallenen minik bedeni, omuzlarından tutarak sakinleştirdi annesi.
"Ben az önce çamaşır makinasına koydum pijamalarını. Her zaman ki gibi seni sinirlendirmeye çalışıyor işte, gerçekten böyle birşey yapmaya cesaret edebilir mi?" Bayan Park gülerek oğlunun tombul yanaklarını sıktı ve başının üzerine bir öpücük bırakarak odadan çıktı.
Odasında yalnız kalan Jihoon, önce dağıttığı dolabını toparlamış ardından tüm odasını temizlemişti.
Temizlik işini bitirince çalışma masasına oturmuş, sevdiği derslerden biri olan test kitabını açıp çözmeye başlamıştı.
Belli bir hedefi yoktu Jihoon'un. Sadece çok iyi bir üniversiteye gitmeyi istiyordu ve bunun için puanlarını yüksek tutması gerektiğini biliyordu.
Lisede ikinci senesine başlayalı bir hafta olmuştu. Ders çalışmak için henüz erkendi çoğu öğrenciye göre, lakin rakipleri çok güçlüydü. Ne kadar zeki olursa olsun onları küçümsemenin yapacağı en büyük aptallık olacağının da farkındaydı. Bu yüzden çalışmalıydı.
Masanın üzerinde titreyen telefonunu minik ellerinin arasına aldı ve arayan yabancı numarayı yanıtlayıp kulağına götürdü.
"2017 Korece yarışmasının birincisi Park Ji Hoon ile mi görüşüyorum?"
≈°≈°≈°≈°≈
"Yine aynı şekilde mi devam edecek?" Jihoon yanında yürüyen bedene bakmadan sorusunu yöneltti.
"Evet, sen sadece derslerine odaklan." Aldığı soğuk yanıtla derin bir nefes verdi Jihoon. Onun bu tavrına anlam yükleyemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Cry Over Me [Askıda]
FanfictionSana ait olmak iyi hissettiriyordu. Korunmak gibiydi. Her şeyden. Herkesten. (5 Ağustos 2017 - ?) Hayran Kurguda rekor #121 PanWink #1 OngNiel #1 JinHwi #1 MinHwan #1 2Sung #1