"Minhyun, beni dinliyor musun?" Minhyun bir sahneye bir saatine bakarken, arkadaşının cümlesiyle dikkatini ona verdi.
"Evet, elbette dinliyorum. Devam et." Minhyun karşısında somurtarak kendisini izleyen çocuğa gülümsedi ve devam etmesi için gözlerinin içine baktı.
"Söylediğim gibi. Herkese bir anlam yükledim ama Seungwoo'nun sözlerimi ciddiye alıp klübüme geleceğini hiç tahmin etmezdim." Jisung buzlu kahvesinden bir yudum daha almış ve kaldığı yerden devam etmişti.
"Yani, sonuçta hem okul hem kütüphane klübünün başkanlığını yapıyor ve ders çalışıyor. Arkadaşlarına zor vakit ayırırken klübüme katılmasını beklemiyordum." Jisung sonuna geldiği içecekten bir yudum daha almış ve boş bardağını kenara itmişti.
"Daniel ile bozuştuklarından beri kendisini meşgul edip kafa dağıtacak şeyler arıyor. Ah! İkisini de bir güzel pataklayıp eski hallerine döndürmek istiyorum ama ikiside birbirinden inatçı." Minhyun çocukluklarından beri birbirlerini tanıyan ve gerçekten çok yakın olan arkadaşları için üzülüyordu.
"İkisini ne yapıp edip barıştırmalıyız." Jisung dirseklerini masaya yaslamış ve yüzünü avuşlarının arasına alarak sevimlu bir şekilde Minhyun'u izlemeye başlamıştı.
"Aigoo, iyilik meleği seni~" Minhyun aegyolu sesiyle masanın üzerinden uzanıp arkadaşının yanaklarını sıkarak onu pohpohlamaya başlamıştı.
Jisung ise yanaklarındaki ellerle ve o ellerin sıcaklığıyla zıvanadan çıkan kalbini sakinleştirmeye çalışmıştı. Pek başarılı değildi tabii.
En yakın arkadaşına arkadaşlıktan öte hisler beslemek ne kadar doğru ya da ne kadar yanlıştı bilmiyordu. Tek bildiği Minhyun gibi birini sevmenin çok doğru hissettirdiğiydi.
"Oh! Geldi! Geldi!" Minhyun heyecanla kapanan sahne ışıklarının ve açılan loş mavi ledlerin bulunduğu yere döndü.
Siyahlar içindeki beden, elinde gitarıyla küçük sahnedeki tabureye sırtını dönerek oturmuş ve mikrafonu kendisine göre ayarlamıştı.
Şarkıya girdiği anda bütün mekan sessizliğe gömülmüş ve asla kimliğini belli etmeyen o güzel sesli çocuğun dudaklarından dökülen kelimeleri hayranlıkla izlemeye başlamıştı.
Ve Jisung biliyordu. Minhyun o çocuğa ulaşmadan asla pes etmeyecekti. Sonuçları ne olursa olsun.
~°~°~°~°~°~
"Burda ne yapıyorsun?" Kuanlin evin yanındaki parkta oturup salıncakta sallanırken yanına gelen küçük kıza dikkatini verdi.
"Jihoon oppayla dersim bitti, eve geçmeden önce buraya geldim. Hem senin kreşte olman gerekmiyor mu?" Kuanlin yanındaki salıncağa oturup sallanmaya başlayan küçük kıza sordu.
"Babam bugün erken dönmemi istedi. Evde sıkılıp buraya geldim. Bir saniye? Oppa mı?" Küçük kız aklı karışmış bir şekilde yanındaki uzun boylu çocuğa döndü.
"Evet. Jihoon oppa ile hafta sonları dersim oluyor. Sende biliyorsun." Kuanlin sözlerini bitirdiğinde küçük kız gülmeye başladı.
"İyi de, sen neden bir erkeğe oppa diyorsun? Oppayı yalnızca kızlar erkeklere söyler." Küçük kız kıkırtılar eşliğinde konuşurken Kuanlin'in kaşları çatılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Cry Over Me [Askıda]
FanfictionSana ait olmak iyi hissettiriyordu. Korunmak gibiydi. Her şeyden. Herkesten. (5 Ağustos 2017 - ?) Hayran Kurguda rekor #121 PanWink #1 OngNiel #1 JinHwi #1 MinHwan #1 2Sung #1