8. Bölüm

717 102 125
                                    

"Günaydın Kuanlin-ah!" Kuanlin duyduğu neşeli sesle uyku mahrurluğunu bir kenara bırakıp kafasını arkasına çevirdi.

Jihoon apartmanı çevreleyen beton çitin üzerinden zıplamış ve üzerini silkeliyerek kendisine yaklaşmıştı. Yanına vardığında Kuanlin'in omzuna dostane bir şekilde yumruk atmıştı.

"Günaydın, Jihoon hyung." Jihoon'un kendisine gülümsediği gibi gülümsemiş ve yürümeye başlamıştı.

"Nasılsın? İyi uyudun mu?" Jihoon'un sorduğu sorular yüzündeki gülüşü tatlı bir tebessüme dönüştürmüştü.

"Evet, sen?" Kuanlin'in tebessümü diğerinin içini ısıtmıştı. Bir süre sessizce yürüseler de büyük olan daha fazla sessiz kalamamıştı.

"Bende. Bu arada, dün sana o kadar yolu yürüttüğüm için üzgünüm. Bugün otobüs ile okula gideceğiz." Jihoon'un konuşmasındaki şımarık küçük çocuk edası Kuanlin'in kıkırdamasına sebep oldu.

"Sorun değil hyung. Dün çok eğlendim." Kuanlin'in olgun cevabı karşısında küçük burnunu kısarak yürümeye devam etti.

Boşlukta sallanan ellerini sırt çantasının saplarını kavramak için kullanmıştı. Çaktırmadan yanındaki bedeni süzdüğünde ise her zamanki karizmasıyla yoluna devam ediyordu.

Tek omzuna astığı siyah sırt çantası ve çantanın kaymaması için sapını tek eliyle tutuştu, diğer elini pantalonunun cebine geçirişi. Uzun boyuna uygun ve kusursuzca ütülenmiş okul üniforması, rastgele taranmış kuzgun siyahı saçları, dudaklarındaki doğal kırmızı renk, porselen bebekleri bile kıskandıran beyaz cilt ve şekilli burnunun kemerine zarifçe oturmuş ince detaylı gözlüğü ile her zamanki gibiydi.

Lai Kuanlin mükemmeldi...

"Otobüs durağına gideceğimizi söylememişmiydin hyung?" Kuanlin'in sorusuyla kendisine gelen Jihoon yanndaki çocuğu izlemeyi bıraktı ve etrafına bakındı.

Otobüs durağını çoktan geçmişlerdi bile. Hatta okul ile aralarında yalnızca üç blok kalmıştı. Jihoon'un hala etrafı süzen şaşkın bakışları yavaşça donuklaştı.

"Üzgünüm Kuanlin. Dalmışım, düşüncesizlik ettim. Kusuruma bakma olur mu?" Jihoon'un üzgün bakışlarını, Kuanlin'in sıcacık gülümsemesi kucaklamıştı.

"Sorun değil hyung, seninle vakit geçirmeyi çok sevdim. Bence her sabah beraber okula yürüyebiliriz, tabii sende sorun etmezsen?" Kuanlin telavfuzuna oldukça dikkat ederek konuştuğunda, Jihoon onun sevimli ses tonunu tatlı bir tebessümle dinledi.

Olumlu bir baş onayından sonra birlikte yürümeye devam ederlerken, Jihoon'un bakışları hala yanındaki çocuğa kayıp duruyordu. Ama diğeri etrafı ve yolları güzelce aklına kazıyabilmek için çevreden gözlerini alamıyorlardı. Bu esnada kapının önünde onları bekleyen bedeni fark edememişlerdi bile.

Kapıdaki kişini varlığını ilk fark eden Kuanlin olduğu için, kolunu Jihoon'un omzuna atıp sahte bir muhabbet başlatmıştı.

"Dün sannapci diye bir yemek görmüştüm hyung, bugün çıkışta bana ondan alır mısın?" Kuanlin'in tatlı ve yanlış telavfuzu Jihoon'un küçük bir kahkaha atmasna sebep oldu.

"Hayır şapşal, sannapci değil sannakji." Jihoon şirin kahkahasına devam ederken çoktan okulun önüne gelmiş ve kapıdaki bedenle göz teması kurmadan içeri girmişlerdi.

"Bende öyle dedim zaten! Sannapci!" Uzun olanın savunmasının şirinliği diğerini ciddi anlamda kahkahalara boğarken yanlışını düzeltememişti bile.

Don't Cry Over Me  [Askıda]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin