Kuanlin son zil çaldığında çıkışa gitmiş bir elinde Korece sözlüğü ile anlamını bilmediği ve telavfuzunu yapamadığı kelimelere çalışırken Jihoon'u bekliyordu.
"Kuanlin-ah!" Kuanlin tanıdık sesle başını kaldırmış ve kendisine doğru koşarak gelen kişiye gülümsemişti.
"Kuanlin, öğretmenlere sormam gereken sorular var, ne kadar sürer bilmiyorum. Bugünlük tek başına gidebilir misin? Gidemeyeceksen seni bırakıp öyle geri gelirim." Jihoon nefes nefese konuşurken bir yandan koşarken dağılan saçlarını düzeltiyordu.
"Sorun değil hyung, yolu biliyorum. Sende çok geç kalma ve eve dikkatli git olur mu?" Kuanlin Jihoon'un koluna hafifçe vurarak okula geri dönmesini işaret etmişti.
"Bak, gerçekten seni bırakabilirim." Jihoon kendisine doğru bir adım attığında onu omuzlarından yakalamış ve arkasına çevirmişti.
"Ben giderim, yarın sabah görüşürüz." Jihoon'u omuzlarından iterek okul binasına doğru bir kaç adım atmasını sağlamıştı.
"Bir şey olursa önce beni ara!" Jihoon arkasına dönüp yürümeye başlayan uzun bedenin arkasından seslenmişti.
"Tamamdır!" Kuanlin ise arkasını dönmeden kolunu havaya kaldırmış ve ona kısaca el sallamıştı.
Jihoon ise okulun köşesindeki otobüs durağına giden ve doğru otobüse binen Kuanlin'i gördükten sonra gönül rahatlığıyla okula geri dönmüştü.
Kuanlin otobüsteki boş yerlerden birine oturmuş ve çalışmaya devam etmişti. Sınava bir kaç gün kalmıştı ve Kuanlin gerçekten çok sıkı çalışıyordu. Kendisinden o kadar emin konuşmuşken kaybedemezdi. Burada gururu söz konusuydu. Bir de iddayı kazanırsa alacağı öpücük. Jihoon hyungundan alacağı öpücük.
İşte tüm bunların sonucu olarak bu iddayı kazanmalıydı. Kazanması içinse çok çalışması gerekiyordu. Başını tekrar elindeki sözlüğe gömdü ve uzunca bir süre başını kaldırmadı.
Artık ensesi ağrımaya başladığında bir elini ensesine götürüp ovmaya başladı. Bakışları durağa kayınca ise ineceği durağı saniye farkıyla kaçırdığını gördü.
"Aah! Hadi ama!" Hızlıca eşyalarını toparlayıp ayaklanmış ve kendine söylene söylene otobüsün durması için yanımdaki kırmızı butona basmıştı.
Şoför kenara çektiğinde aceleyle inmiş ve nerde olduğunu kestirmeye çalışmıştı. Buraları oldukça karışık sokaklara sahipti ve dümdüz yürüyerek bir yere çıkamazdı.
"Tabii ya!" Seonho ile olan konuşmaları aklına geldiğinde hemen telefonunu açmış ve harita kısmını ev adresini yazarak ilerlemesi gereken istikameti hemencecik bulmuştu.
Hazır Seonho aklına gelmişken, abisine o civciv kılıklı psikopatın telefonuna takip cihazı programı yüklediğini söylemeliydi.
Konumun gösterdiği şekilde ilerlemeye başladığımda uzun dönemeçli yollar yerine gri sokak aralarından ilerlemeye başlamıştı.
Önüne kayan gözlüğünü düzeltmiş ve öbür elindeki sözlüğü koltuğunun altına sıkıştırarak ilerlemeye devam etmişti. Sokaklar gittikçe daralırken Kuanlin huzursuzca etrafına bakındı.
"NERDE O SERSERİ!" İşittiği bağırışla yerinden sıçradı Kuanlin. Arkasına döndüğünde kendisine çarpıp yere kapaklanan gence bakmıştı öylece.
Siyah kapşonlu genç yüz üstü yerde yatarken sokağın sonundaki grup onlardan tarafa bakmadan koşarak ileriye gitmişti. Bu çocuk zorbalıktan mı kaçıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Cry Over Me [Askıda]
FanfictionSana ait olmak iyi hissettiriyordu. Korunmak gibiydi. Her şeyden. Herkesten. (5 Ağustos 2017 - ?) Hayran Kurguda rekor #121 PanWink #1 OngNiel #1 JinHwi #1 MinHwan #1 2Sung #1