"N-nereye gidiyoruz?" Uzun olan nihayet kendine gelebildiğinde kocaman açtığı gözlerini önce ellerini sıkıca kavrayan minik ellere, ardından kendisini sürükleyen minik bedene çevirdi.
"Arkadaşlar nerelere giderse oralara gidiyoruz!" Kendisini sürürükleyen küçük beden neşeyle şakıyarak konuştu ve onu bir kafeye soktu.
Yine birlikte ve el ele cam masalardan birinin kenarına ilerlemiş ve karşılıklı oturmuşlardı. Jihoon hemen menüye saldırmış ve küçük gözleriyle menüde yazanları taramaya başlamıştı.Okurken kısılan gözleri, okuduğu şeyi beğenmediğinde kırıştırdığı minik burnu, olumlu bir altarnetif bulduğunda pembe dudaklarını büzmesi ve başını aşağı yukarı sallayarak düşüncesine onay vermesi acayip tatlıydı.
Ve Kuanlin onun bu denli şirin hallerine hayran hayran izlemekten başka birşey yapamıyordu.
"Aklında ne var?" Jihoon gözlerini kırpıştırarak bakışlarını karşısındaki bedene çevirdiğinde, Kuanlin yakalanmış olmanın verdiği utançla bakışlarını kaçırmış ve hafifçe öksürerek boğazını temizlemişti.
"Neden burdayız?" Telavfuzuna dikkat etmeye çalışırken hafif aksaanla konuşmuştu ve bu Jihoon'u gülümsetmişti.
"Bundan sonra her hafta sonu birlikte vakit geçireceğiz. Birbirimizi tanımalıyız. Zorunlu bir birlikteliğimiz olsun istemiyorum." Jihoon'un içtenlikle kurduğu her cümlede Kuanlin'in gözleri kocaman açılıyordu.
"B-b-birlikte olmak mı?" İnce kemikli elleriyle burnunu ve dudaklarını gizlediğinde, Jihoon önce onun tepkisine anlam verememiş ardından jetonu düşmüş ve gülmeye başlamıştı.
"Hayır hayır, o anlamda bir birliktelik değil. Bak ingilizce söylüyorum, kanka gibi brother, bro, best friend, okey okey?" Bu sefer kahkaha atan taraf Kuanlin olmuştu.
Jihoon'un çırpınarak ingilizce konuşması, daha doğrusu ingilizce telavfuzu acayip tatlıydı. Diğeri onun gülüşüne anlam veremezken omuz silkmiş ve o da gülmeye başlamıştı.
"Tamam, anladım." Kıkırtısını bastırmaya çalışırken onaylamış ve elleriyle oynamaya başlamıştı. Jihoon ise tekrar sessizlik oluşmasına izin vermedrn lafa atıldı.
"Hadi birbirimizin içeceği şeyleri tahmin etmeye çalışalım! Önce ben!" Jihoon ellerini birleştirmiş ve heyecanla bedenini dikleştirerek gözlerini Kuanlin'in gözlerine kiltlemişti.
"Duruşunun sertliğine ve abine benzeyen genlerini göz önünde bulundurursam Americano içersin. Ama aldığım küçük spoilera göre limon çayı aşığı ve milkshake bağımlısısın." Hınzır bir şekilde gülümseyerek işaret parmağını Kuanlin'e çevirmişti.
Diğeri gözünün önünde sallanan parmağa odaklandığında gözleri bir an şaşı olmuştu ve bu tatlılık Jihoon'un dikkatinden kaçmamıştı.
"Limonlu çay içeceksin değil mi? Doğru bildim değil mi? Hadi şimdi sıra sende! Sen tahmin et!" Küçük beden yerinde sallanarak Kunlin'in dudaklarını aralamasını ve bir şeyler söylemesini dört gözle bekliyordu.
"Çikolatalı süt." Kuanlin'in bir anda söylediği şeyle, Jihoon yerinde sallanmayı kesmiş ve nutku tutulmuş bir şekilde ona bakmaya başladı.
"Nasıl bildin hemen?" Küçük dudakları aralık kaldığında, diğeri gülümsemiş ve telavfuzuna dikkat ederek, elinden geldiğince açıklama yapmaya başlamıştı.
"Yiyecek sayfalarını atlayıp direkt içecek bölümüne geldin. Sıcak içeceklerde burnunu kırıştırdın ama soğuklarda başını sallayarak onay verdin. Gözlerin bir anda parladığında çikolatalı süt, diye dudaklarını oynattın. Yani, tahmin etmem kaçınılmazdı." Kuanlin konuşmasını bitirdiğinde diğerinin vereceği tepkiyi bekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Cry Over Me [Askıda]
FanfictionSana ait olmak iyi hissettiriyordu. Korunmak gibiydi. Her şeyden. Herkesten. (5 Ağustos 2017 - ?) Hayran Kurguda rekor #121 PanWink #1 OngNiel #1 JinHwi #1 MinHwan #1 2Sung #1