Yazardan
Savaştan Sonra
Voldemort'un yok edilmesinden sonra çoğu şey eski haline dönmese de büyücülük dünyası rahata kavuşmuştu. Lucius Malfoy bildiği büyün Ölüm Yiyen'lerin kim olduklarını söylemiş ve yakalanmasını sağlamıştı böylece Lucius Malfoy aklanmıştı.
Fred, Lupin , Tonks bir daha dönmemek üzere aramızdan ayrılsalarda onlar hep kalplerimizdeydi.
Hermione ona Draco'dan geriye kalan tek bir yadigara sahipti. Bir kızı dünyaya geldi. Platin sarısı saçları ve masmavi gözleri vardı. Daha bir aylıktı. Savaşta Hogwarts'ta değildi. Sevdiği kişilerin ölümleri bi hayli onu üzmüştü.
Hermione ilk hamile olduğunu öğrendiğinde sevinçten havalara uçacaktı. Çünkü Draco ona dünyalar tatlısı bir kız çocuğu bırakmıştı.
Hermione, şimdi Londra'da Dean ile birlikte iki katlı şirin bir evde yaşıyordu. Dean onu asla yalnız bırakmamıştı. Her an hep yanında ona destek olmuştu. Hermione ise bunca fedakarlık yapan bu siyahi büyücünün isteğini geri çevirmedi. Onunla birlikte yaşamaya başladı. Harry, Ron ,Ginny ve Luna dışında herkes Hermione ve Dean'ın evlendiklerini ve bebeğin Dean ile olan gizli aşkından doğduğunu söylüyorlardı. Fakat en büyük çelişki ise bebek Draco'nun kopyası olmasıydı.
Hermione kızına Elizabeth Alhena ismini verdi. Babasının, kızının ismini yıldızlardan vereceğini düşünürdü Hermione. Bu yüzden bir tane yıldızın (Alhena) adını verdi kızına.
"Dean, uyan kahvaltı yapacağız." dedi Hermione siyahi büyücünün kapısını açıp. "Geliyorum güzelim." Dean ona güzelim derdi. Hermione keşke bu kelimeyi Draco'nun ağzından da duyabilseydi.
Dean bütün herşeyini Hermione ile paylaşmıştı. Onun en yakını olmuştu. Harry ve Ronald bu bebeği öğrendiklerinde Hermione ile uzun bir süre konuşmadılar. Araları biraz açılsada savaştan sonra tekrar bir araya gelmişlerdi.
Dean tişörtünü omzuna atıp mutfağa girdi. Yüzünü yıkadığı yüzündeki ıslaklıktan belli oluyordu. "Tişörtünü giy Dean! Biliyorsun mutfakta tişörtsüz olmanı pek sevmiyorum." dedi Hermione çayları koyarken. Onu üstsüz görmek biraz tuhaf geliyordu ona. Her dakika onu Draco ile karşılaştırıyordu. Draco'nun bedeni beyazdı ve rastgele serpiştirilmiş bir kaç bedeni vardı. Dean ise esmerdi çok açık kahverengi teni vardı.
"Tamam güzelim, nasıl istersen. Bethy uyuyor mu?" dedi tişörtünü giyerken. "Evet emzirip uyuttum. Gece hiç durmadı. Sürekli ağladı. Bazen beni çok yoruyor."
Hermione masaya oturup fincanı Dean'e uzattı. Kahvaltı bitmek üzereyken Elizabeth'in ağlama sesi duyuldu. Hermione masadan kalkıp mutfaktan çıktı. Üst kattaki koridordan ilk odaya girdi. Genç cadı kızını kucağına aldı. Yavaşça sağa sola salladı. Elizabeth susmak bilmeden ağlıyordu.
Genç cadı gözlerinin dolmasıyla hıçkırık çıkıverdi ağzından. Dudaklarını birbirine bastırıp göz yaşlarının akmasına izin verdi. Çok çaresiz hissediyordu. Beş dakika sonra Elizabeth ağlamaktan yorgun düşerek uykuya daldı. Hermione bebeğini beşiğe bırakıp sessizce odadan çıktı. Koridorun sonundaki odaya girdiğinde makyaj masasının altında duran büyük kutuyu alıp yatağına koydu. Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi.
Kutunun kapağını açtığında içinden Draco'nun okul süveterini çıkardı. Onu yüzüne bastırdı. Kokusu artık gitmişti. Hermione daha güçlü şekilde ağlamaya başladı. Onu çok özlüyordu. Hemde hiç olmadığı kadar.
Süveteri yavaşça yüzünden çekti. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı ve dudağı hafif şişmişti. Kutunun içinden üç tanede hareketli resim çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dramione / PureBlood-Prince
FanficHermione x Draco Harry Hermione ve Ronald Hogwarts'ta altıncı yıllarına geçmişlerdi. Genç cadının kaderi Hogwarts bittikten sonra trajik bir şekilde değişti. Hayatına sonradan giren bir büyücü onu daha büyük bir karmaşanın ve acının içine sürükl...