Deniz İnci'ye söz verdiği gibi o akşam birkaç kere Yaren'i yoklamaya gitmişti. Hem İnci'nin içi rahat etsin diye, hem de kendisi biraz daha fazla İnci'yi görebilsin diye. Ancak İnci, Deniz ne zaman onlara gitse, bir şeyleri bahane ederek yanından ayrılmış, sıvışmış, kaybolmuş, bu yaptığına her ne halt deniyorsa işte onu yapmıştı. Deniz'in gözleri ne zaman İnci'ninkileri bulsa, o bir şekilde hep Deniz'inkilerden uzaklaşmıştı. Sanki Deniz'den kaçıyor gibiydi. Yeniden... Şimdi düşününce acaba diyordu? Muğla'ya gidişinin ardında da anneannesinin bahanesiyle bu kaçış mı vardı? İnci'nin kendisinden kaçıyor olduğu düşüncesine katlanamıyordu. Bunu artık açıklığa kavuşturmalıydı. İnci'yle istediği buluşmayı gerçekleştirmeliydi.
Her seferinde belki tekrar yanlarına gelir diye beklemişti Deniz, Yaren'le sohbet etmişti lafı uzatarak. Saçma sapan şeyler anlatıp Yaren'i güldürmüş, sorular sorarak onunla ilgili hiç merak etmediği şeyleri öğrenmişti ama İnci gittikten sonra bir türlü yanlarına gelmemişti. Sonunda kalkmak zorunda olduğunun bilinciyle hareketlenmişti. Tam kapıdan çıkmak üzereyken İnci'nin mutfaktan gelen sesini duymuş ve ani bir kararla mutfağa dalmıştı. İnci'yi arkası kapıya dönük, telefonla konuşurken bulmuştu. Mutfakta tekti. Eğer olmasaydı da Deniz, Yaren'in su istediğini bahane ederek, güzel elf kadını telefon görüşmesini bitirince yanına gidecekti.
"Tamam Sühacım. Merak etme! Sen gelince ayarlamaya çalışırız bir şeyler... Hadi görüşürüz canım. Ben de öptüm," dedikten sonra telefonu kapatmasıyla, gözü ekranda, arkasını dönmüştü. Yani Deniz'e doğru... Deniz de bu arada İnci'nin böyle samimi şekilde konuştuğu adamın kim olduğunu düşünüyordu. Bu kez Barış'ta yaptığı gibi anlamadan dinlemeden hücuma geçmeyecekti de, zaten Deniz son zamanlarda yaptığı bu tür zırvalamalarına da anlam veremiyordu.
Deniz'le aniden burun buruna gelen İnci yerinde sıçrarken, iri lapis gözleri kocaman açılmıştı ve elini korkuyla gerdanına bastırmıştı. "Deniz! Korkuttun beni."
Deniz muzip bir şekilde gülümserken "Sen de beni ne zaman görsen hep korkuyorsun İnci. Gerçekten korkunç göründüğüme inanacağım," demişti.
İnci'nin gözleri bir an Deniz'in engin gözlerinde takıldıktan sonra hafifçe başını sallamıştı. "Hayır daha ziyade ne zaman dönsem bir hayalet gibi ardımda beliriyorsun da. Korkunç bir hayalet gibi değil tabii," deyip hafifçe tebessüm etmişti. Sonra gözlerini çevirip kısık bir sesle mırıldanmıştı. "Daha çok Casper gibisin."
Eline aldığı su bardağının içindeki azıcık suyu içip sonra bardağı çalkalamaya başlamıştı. Yine yapmıştı işte! Yanılmıyordu. Gözlerini Deniz'den kaçırmıştı.
Deniz yapılan benzetmeye burnunu buruştururken kıkırdamıştı. "Neyse ki Casper'a benzettin. Ya daha kötüsü olsaydı? Gerçi senin için Davy Jones bile olurum."
İnci ona dönmedi ama bardağı çalkalayan eli suyun altında birkaç saniyeliğine durdu sonra tekrar çalışmaya başladı. "Davy Jones ne?"
Deniz onun sorusuna yanıt vermedi. Bunu eğer yanına gelirse öğrenebilecekti. İnci'ye birkaç adım yaklaşırken, sağına soluna bir şey aranıyormuş gibi bakındı. Şu anda kimsenin gelmesini istemiyordu. Beğendiği kadına randevu vermek üzereyken... İnci işini bitirip döndüğü anda Deniz ona bir adımlık mesafedeydi. İnci ne olduğunu anlamadan, Deniz hemen onun ıslak serin elini yakaladı ve dudaklarına götürüp üstüne sıcacık bir öpücük kondurdu. Ardından dudakları hala yumuşak elinin üzerindeyken mırıldandı. "İnci yarın akşam yemekten sonra bizim patikanın orada seni bir Davy Jones gibi bekliyor olacağım. Bana söz verdiğin akşam gezintisi için."
İnci nefesini tutarak "Deniz," diye fısıldarken Deniz onun elini bırakıp İnci'ye göz kırpmıştı. "Hiçbir itiraz ve bahane geçerli değil. Yarın akşam görüşürüz İnci."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK GİBİ YAZ
Romance-Sezgi Salman & Ece Altınkaya ortak çalışması- Yokuş başına geldiğinde, Bodrum'u göreceksin. Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler, Akıllarını hep Bodrum'da bırakıp gittiler. (Halikarnas Balıkçısı) "Yukarı bak! Burad...