İnci Deniz'le öpüştüğü gün eve nasıl döndüğünü bilmiyordu. Yerde miydi, gökte miydi, dünyada mıydı, yoksa hala başka bir boyutta mı?.. Hiçbir şey düşünmeden yürümüştü, Deniz'in yanında, Deniz'in öpücüğünden başka... Çünkü öpüşlerle resmen aklı başından gitmişti. Güneşin battığını ve akşam yemeğinin geçtiğini ancak bir hayli geç olduktan sonra fark etmişti. Nasıl bu kadar sorumsuz olabilmişti? Onun da yanıtı kendinde yoktu. Aradığı İnci'ye kesinlikle ulaşılamıyordu. Onun yerine başıboş bir serseri mayın gibi dolaşan İnci ortaya çıkmıştı. En son bu kadar serseri hissettiği zamanlar lise zamanlarıydı. Onda bile bu kadar vurdumduymaz hissetmemişti.
Zamanın geçtiğini fark etmesiyle birlikte toparlandıktan sonra, Deniz'in İnci'ye yardımıyla merdiven kayalıkları çıkmışlar ve önlerinde uzanan engebeli patikayı geçmişlerdi. El eleydiler. Ne Deniz bırakmıştı onun elini, ne de İnci Deniz'i bırakmaya yeltenmişti. Patikanın bitmesiyle, İnci başlangıçta bıraktıkları ayakkabıların poşetini görmüştü. Anında aklında ziller çalmaya başlamıştı. Ayakkabıları göstermeden eve sokması gerektiğini bir ergenin telaşlı fikriyle düşünmüştü. Ne annesine, ne de meraklı kızına ayakkabıları nereden bulduğunu anlatamayacaktı. Hemen orada yine flipfloplarını giyip güzel ve çok özel ayakkabılarını çıkarmıştı. Ayakkabıları için teşekkür etmediğini hatırlayarak Deniz'e mutluluk dolu bir teşekkür etmişti. Bu mutluluğun ancak yüzde onunun ayakkabılara bağlı olduğunu bilerek... Geri kalan mutluluğunun Deniz'in ona vermiş olduğu hislerden kaynaklı olduğunu biliyordu.
Yine yan yana sitenin içine yürümüşler önceki fırtınalı coşkunun yerine tatlı bir sükûneti paylaşmışlardı. Tam eve yaklaşmışlardı ki İnci dönüp Deniz'e, buradan ayrı ayrı evlerine gidip gidemeyeceklerini sormuştu. Aslına bakacak olursa yaptığını belki şimdi ergen kızlar bile yapmıyor olabilirdi. Ancak Deniz'le akşamın bir körü—hem de uzunca bir süre İnci evden kaybolduktan sonra—birlikte döndüklerini kimsenin görmesini istememişti. Bunun nedenini, niçinini kimseyle paylaşmak istemiyordu. Aklı bu kadar karışıkken zaten neyi anlatmak için iki kelimeyi bir araya getirebilirdi ki? Deniz, İnci'nin isteğine eğri ve eğlenen bir ifadeyle gülmüş ama onu kırmamıştı.
Bu saçma ergenvari halinin en son aklında kalan şey olmasını Deniz'e unutturmak için tekrar ardına döndüğünde, Deniz'in arkasından âşık gözlerle onu izlediğini görmüştü ve içi pır pır olmuştu. Flört eden bakışlarını Deniz'le buluşturarak onu en baştan çıkarıcı haliyle süzüp cilveli bir şekilde "Bu arada... Bana Davy Jones'u anlatacaktın. Unuttum sanma! Daha sonra anlatırsın," demişti. Böylece bir sonraki buluşmayı beklediği mesajını vermişti.
Deniz aşık bir adamın bakabileceği en parlak bakışlarla bakarken İnci'nin kalbini hoplatmıştı. "Yanılıyorsun İnci," derken çapkın, iç titreten ve gizemli bir gülüş dudaklarında belirmişti. "Anlattım. Bu akşam ben, bir deniz tanrıçasına kalbimin her zaman ona ait olacağını söyledim."
İnci içi içine sığmayan bir genç kız gibi coşkulu ve aynı anda allak bullak olmuş bir şekilde dalgın, yalnız, eve kadar yürümüştü. O kafayla kimseye laf anlatacak halinin olmadığını biliyordu. Tek istediğinin odasına çıkıp kendini yatağına atabilmek ve yatakla bir olmak olduğunu da biliyordu. İçmeden resmen sarhoş olmuştu. Acayip bir ruh hali içinde, kendini düşünme yetisi alınmış bir aptal gibi hissediyordu. Öpüşmekten ve Deniz'in sözlerinden coşmuş, afallamış, bitap düşmüştü. Bu halini görüp bir şeyler karıştırdığını annesinin anlamaması için dua etmişti. Annesi havadaki garipliğin kokusunu şıp diye alırdı ya da Yaren... İkisinin de tuhaf hal ve gidişatı sezme sensörleri vardı sanki. İçindeki kaosun yüzündeki garip ifadeden kendini ele verebileceğini, bu nedenle onların yanında yüzünü ifadesiz tutmaya gayret etmesi gerektiğini düşünmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK GİBİ YAZ
Romance-Sezgi Salman & Ece Altınkaya ortak çalışması- Yokuş başına geldiğinde, Bodrum'u göreceksin. Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler, Akıllarını hep Bodrum'da bırakıp gittiler. (Halikarnas Balıkçısı) "Yukarı bak! Burad...