BÖLÜM-17

11K 327 13
                                    

Ailemiz, arkadaşlarımız veya çevremizdeki insanlar bizlere birçok kez "mantıklı ol", "mantıklı hareket et" gibi sözler etmişlerdir. Peki soruyorum size uygulayanınız var mı? Tabi belki de bazılarınız uyguluyordur ancak çoğumuz başımızın dikine gideriz. Yani mantığa değilde kalbe uyarız. Kısacası benim hayat felsefem mantığı bazı durumlarda yok sayıp kalbimin sesini dinlemektir. Elbetteki başıma dert açtığı zamanlar oluyor fakat ben buyum, değiştiremem ya...
***
Sevmiyordu Baranı peki neden hala onun için endişeleniyordu ve kendini tehlikeye atıyordu. Sopayı tutan ellerinin titremesini durdurmaya çalışırken birden Ekinin kendisine dönmesiyle şu an son umudu olan şey de ellerinden kayıp düşmüştü. Ekin yüzündeki iğrenç sırıtışla Berfine doğru ilerlemeye başladı. Berfinde geri geri gidiyordu ancak sırtı soğuk duvarla buluşunca Ekinle tanıştığı güne lanet etti. Genç kız kolunda hissettiği acıyla gözlerini kapayarak kendini Ekinin kollarına bıraktı. Ekinde elindeki iğneyi yere attıktan sonra Berfini kucağına alarak biraz ilerideki eski yatağa yatırdı. Ardındanda belindeki silahı alarak ağabeyi Baranın tam karşısına oturdu. Suratına daha ciddi bir ifade takınıp konuşmaya başladı:
-Nasılsın abiciğim? Bu gün seninle görüşeceğimiz bir hesap vardı sanırım. Baranın yerinde tepindiğini gören Ekin bir kahkaha attıktan sonra konuşmasına devam etti:
-Boşuna tepinme! Sevdiğim kızı elimden almanın bedelini ödeyeceksin. Senin Berfine yaptıklarını sana ödeteceğim. Sonra sen ölünce Berfini de öldüreceğim çünkü o da bana ihanet etti. Nasıl mı? Dur söyleyeyim o seni seçti lan. Ama şimdi dünya hayatına elveda de
Baran gözlerini kapatmış neler olacağını bekliyordu. Bir silah sesi duyuldu. Ancak vurulan Baran değil de Ekindi. Genç ağa kendisinin vurulmadığını anladığında hemen gözlerini açtı. Karşısında elindeki silaha bakarak ağlayan Berfini beklemiyordu. Berfin Baranın kendisine baktığını görünce koşarak genç ağanın el ve ayaklarındaki ipleri çözdü. Baran Berfinin elindeki silahı alarak yere fırlattı ardındanda genç kıza sarıldı. Berfinde kollarını Baranın boynuna dolayarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bir süre sonra Baran Berfini kucağına alarak çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Berfin masum ve tatlı sesiyle sordu:
-Baran ben katil mi oldum? Baran olduğu yerde duraksayarak başını Berfine çevirdi ve genç kızın alnına bir öpücük kondurduktan sonra konuştu:
-Hayır Berfin sen doğru olanı yaptın. Hadi şimdi biraz uyu tamam mı? Berfin bunun üzerine gözlerini kapatarak kafasını Baranın göğsüne iyice gömdü. Baran Berfini konaktaki odalarına bıraktıktan sonra babasının yanına indi. Çünkü olayın yanlış anlaşılacağını biliyordu. Ne de olsa orası Mardindi...
Kadın hakkı diye bir şey söz konusu bile değildi.
***
   Baran babasının nerede olduğunu annesi Fatma Kadına sormuştu.  Ve şirkette olduğunu öğrenince hızlıca arabasına binip yola koyuldu.  Baran çıktıktan yaklaşık bir yarım saat sonrada Barlas ağa elindeki silah ile bağırarak konağa girdi. Fatma kadın ve Narini es geçerek direk Berfinin odasına girdi. Yatakta uyumakta olan genç kızı bir hışımla yere fırlattı.  Hem oğlu Ekini vuruyor hem de burada öylece yatıyordu.  Gelininin cezası belliydi.  Ve bu cezayı kendi elleriyle verecekti. Berfin şaşkınca etrafına bakınıyorken Barlas ağa gelininin saçlarını kavrayarak merdivenlerden aşağıya sürüklemeye başladı.  Genç kızın dizleri ve kolları soyulmuştu. Soyulan derisinden süzülen kanların akışını seyretti.  Ağlamıyordu. Ne yazık ki alışmıştı  bu gibi olaylara... Ölümünün Barlas ağa tarafindan gerçekleşecek olmasını düşündü. Kendisi haklıydı belkide ancak soran kimdi ki... O bir kadındı. Onun hakkı yoktu.  Ağalar ve töreler ne derse o olurdu.  Bu yüzden boşuna direnmedi.  Zaten dirensede direnmesede ölecekti. Tek dileği işkencesiz ölmekti.  Barlas ağa genç kızı acıyan dizlerinin üzerine oturtup karşısına geçti. Öncelikle yüzüne tükürdü ve okkalı bir tokat geçirdi. Sonrasında da açtı ağzını yumdu gözünü:
-Sen ne hakla benim oğlumu vurursun!  Kendini ne sanıyorsun lan sen?! Ama şimdi seni geberteceğim o zaman göreceksin dünyanın kaç bucak olduğunu
Barlas ağa bunları söyler söylemez belindeki silahını çıkardı.  Genç kızın başına dayadı ve:
-Son duanı et!  Berfin gözlerini kapatıp içinden bildiği duaları okumaya başlamıştı.
+Orda dur bakalım Barlas ağa!  Berfin duyduğu bu tanıdık ses ile hızlıca gözlerini açtı. Tam da tahmin ettiği gibi Barandı bu... Gelmişti ve tüm heybetiyle karşısında duruyordu.  Barlas ağa oğlunun kendisine bu kızı savunmasıyla iyice öfkelenmişti.  Baransa babasına hiç aldırmadan Berfinin önüne geçti ve babasına:
-O kızı öldürmek için önce beni ezip geçmelisin. 
Barlas ağa buna o kadar çok sinirlenmişti ki bağırarak:
-Bu senin koruduğun kız benim oğlumu senin de kardeşini vurmuştur. Çekil şimdi önümden!
Baranda aynı babası gibi bağırarak:
Senin o savunduğun oğlun beni öldürecekti. Bu kız dediğin gelinin kurtardı beni. Eğer gelip Ekini vurmasaydı ben ölecektim.  Barlas ağa gergin bir surat ile:
-Ne dersin sen oğul!?  diyebildi. Baransa en baştaki sinirli halinden hiç ödün vermeden bağırarak:
-Ben diyeceğimi dedim Barlas ağa. Bu kız benim karım ve onun canını yakanın ben de yakasından düşmem.  Bunu herkes böyle bile! Baran Berfinin şaşkınca kendisine bakmasını umursamadan genç kızı kucağına alıp odalarına çıkardı. Berfini yatağa oturtup odada bulunan dolaptan bir şişe ilaç, pamuk ve yara bandı aldı. İlacı pamuğa döktükten sonra genç kızın dizindeki yaraya dokundurdu. Berfin acı ile inleyince Baran yaranın bulunduğu yere soğuk nefesiyle üfledi.  Birçok kez bu işlemi tekrarladıktan sonra neyseki bitmişti.  İkiside öylece birbirlerine bakıyorlardı.  Bir anda Baranın kendisine sarılmasıyla irkildi ancak karşılık vermedi. Çünkü boş yere umutlandırmak istemiyordu. Zaten Baranda karşılık alamadığı için bir süre sonra kollarını geri çekerek odadan çıktı. 
-Narin ve Kemal'den-
  Kemal  ile çocukluktan beri tanışırız. Baran abimin en iyi arkadaşıdır.  Zaten ben de bu şekilde tanıdım.  Keşke tanımasaydım.  Keşke o gün ölseydim ve Kemal beni kurtarmasaydı.  En azından bu lanet olası kalbin acısını çekmezdim. Tam tamına sekiz senedir uzaktan seviyorum onu ama o beni sevmiyor.  İşte en kötü şey de bu değil midir? Sen aşkından ölüyorsun ama karşındakinin umrunda bile değil. 
Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Ağlamayacaktım ya da ağlamamalıydım.  Eteğimi düzeltip odamdan çıktım. Dilim damağım kurumuştu.  Su içmek için mutfağa doğru ilerliyordum ki Kemalinde mutfakta olduğunu görmemle hemen geri döndüm. Ancak dönerken sağımdaki vazoyu devirdiğim için ses çıkmıştı. Hızlıca yerdeki cam kırıklarını toplamaya başlamıştım ki Kemalin bana seslenmesiyle kırıkların üstüne düştüm.  Yerdeki tüm camlar sağ koluma batmıştı.  Acıyla bir çığlık attım.  Kemal hemen yanıma gelip beni kucağına aldı ve odama getirdi.  Koluma pansuman yaptı ve hafif sinirli çıkan sesiyle:
-Senin o vazoyla ne işin vardı. Hadi vazoyu kırdın ne diye toplamaya çalışıyorsun!  Cevap vermek yerine ağlamaya başladım. Ağlamamın nedeni kolum değildi. Lanet olası kalbim yine beni öldürmek ister gibi atıyordu.  Kemal ağladığımı görünce iki eliyle yüzümü kavradı ve baş parmaklarıyla göz yaşlarımı sildi.  Sonrada eskisine nazaran daha yumuşak bir ses tonuyla:
-Özür dilerim Narin. Biliyorum çok üstüne geldim ama ne yapayım çok endişelendim.  Bu sözüyle içimdeki umut tomurcukları tekrardan yeşermeye başlamıştı.  Ta ki son sözüne kadar
-Sana bir şey olsaydı Baran abin beni keserdi. Ne yani sadece abim ona kızmasın diye mi bana öyle davranmıştı.  Göz yaşlarım artık bir şelaleye dönüşmüştü.  Yanaklarımdaki ellerini hızla ittim ve koşarak evden çıktım. Arkamdan seslenmelerini umursamadan koşuyordum.  Ta ki kolumdan çekilene kadar... Kemal beni bir anda çekince burun buruna gelmiştik.  Bu defa iten ve kalp kıran taraf ben olmuştum.
Bundan sonra vazolardan uzak dururum.  Mazalah bana bir şey olursa abim sana kızar değil mi?!   Kemali arkamda bırakarak kendimi konağın dışına attım.  Ben çıktıktan hemen sonra içeriden bir silah sesi geldi.  Olduğum yerde öylece kalakalmıştım.  Umarım düşündüğüm şey değildir.
 

BerdelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin