"Her canlı bir gün ölümü tadacaktır" bu cümle sizlere neyi çağrıştırıyor? Aslında hepimiz bu dünyada kısa süreliğine misafir edilen canlılarız.
E tabi misafirlikte bir yere kadar öyle değil mi? Dünyadaki tüm varlığımız malımız mülkümüz bizler toprak olduğumuz zaman bizimle gelemeyecekler bu yüzden hayatımızı bunları göz önünde bulundurarak yaşamalıyız. Unutmayın ki dünyadaki yaşam kısıtlıdır...
***
Çaresizlik... Tek hissettiği buydu genç kızın... Sanki o an tüm evren durmuştu. Etraftaki hiçbir canlıdan ses çıkmıyordu. Konuşan tek şey gözler ve kalplerdi. Önce Barlas ağanın elindeki küreğe dolan toprağı seyretti sonra da annesinin tabutunun üzerine dökülüşünü... Bu kadar basit miydi ölüm? Üzerine atılan topraktan dolayı tabut görünmüyordu. Annesi yoktu artık ancak hala hayattaymış ve bir yerlerden çıkacakmış gibi geliyordu genç kıza... Etrafındakiler alışmalısın diyorlardı. Nasıl alışılırdı ki? Dile kolaydı belki söylemesi ama yaşaması zordu. Berfin mezarın başına çökmüş ağlıyor ve bir şeyler mırıldanıyordu. Fakat tek ağlayan Berfin değildi. Ağaçların arkasında hayatında ilk defa ağlayan bir adam daha vardı. Bu koskoca Mardin ağası, herkesin önünde boyun eğdiği Baran ağadan başkası değildi. Bir süre sonra Berfinin sesi kesilmişti. Baranda hemen mezarın yanına geldi. Berfin ağlamaktan kendisini harap ettiği için
bayılmıştı. Baran Berfini incitmekten korkarcasına kucağına aldı. Hemen mezarlığın önünde bulunan arabanın yanına doğru dikkatli adımlarla yürümeye başladı. Berfini arka koltuğa yatırdıktan sonra kendiside ön koltuğa geçerek arabayı sürmeye devam etti. Araba ıssız yolda sessizce ilerliyordu. Bu sessizliği Berfinin uyandığını belli eden sesi bozmuştu.
-Baran diyebildi güçsüz bir sesle genç kız... Baran bir an şaşırsada dikiz aynasından Berfine baktı. O deniz mavisi gözlerin solduğunu gördü. Cevap vermediğini hatırlayınca hızlıca yanıtladı:
+Berfin sen şimdi uyu eve gidince konuşuruz sesi şefkatli çıkmıştı genç ağanın... Berfin buna cevap verme gücünü kendisinde bulamadığı için başını olumlu yönde sallayarak kafasını koltuğa koydu, bacaklarını da kendine çekerek gözlerini kapadı. Gözünden akan yaşı silme gereksinimi duymadan onu çağıran uykuya koştu. En azından bir süre de olsa rüyasında annesini görebilirdi belki... Bu umutla uykuya daldı. Baran her ne kadar konağa gitmek istemesede mecburen gidecekti. Çünkü ailesini özlemişti. Sert duran kabuğunun altında küçük bir oğlan çocuğu olduğunu birtek Berfin anlatmıştı. Eve vardıklarında arka koltuğa iyice sinmiş, saçı başı dağılmış Berfini görünce kalbinde bir ağrı hissetti. Kafasını hızlıca iki yana sallayarak kendine gelmeye çalıştı. Bir süre öylece etrafı inceledi. Ardındanda iri kollarını karısının narin bedenine dolayarak tüy gibi hafif olan genç kızı kaldırıp kucağına aldı. Berfinin kilo verdiğini anlayınca önce sinirlendi sonrada kendisine kızdı. Çünkü kendisi törelerin hıncını masum bir kızdan çıkartmıştı. Eski günleri geri getiremezdi belki ama onları unutturabilirdi. Berfinle ileride mutlu olabilirlerdi. Birde şöyle üç dört tane çocukları oldu mu keyfine diyecek yoktu Baran ağamızın... Aklından geçen düşüncelerle yüzündeki tebessüm de gittikçe büyüyordu. Kapıyı zorlanarak da olsa açmayı başarmıştı. Konak sessizdi demekki kimse yoktu. Baranda bundan yararlanarak yavaş ve temkinli adımlarla Berfini eski kaldıkları odalarına götürdü. Genç kızı yatağa yatırdıktan sonra ayağındaki topukluları da çıkardı. Üstünü örttü ve o çilek kokulu saçlarını biraz okşadıktan sonra odadan çıktı. Çıktığı anda karşısında annesi Fatma kadını gördü. İçinden annesine sıkı sıkı sarılmak gelsede karısına yaptıklarını hatırlayınca soğuyuveriyordu. Baran çekip gitmeyi düşündüğü sırada Fatma kadın ağlayarak Barana sarıldı. Genç ağada bir süre durduktan sonra kollarını annesinin beline sardı. Ana oğul birbirlerine duydukları hasret ile dertleştiler.
***
Berfin gözlerini açtığında karşısında iki çift kahverengi göz gördü. Önce bunların zümrüt yeşili olması gerekmez miydi diye düşünürken gözlerinin önünde sallanan yüzüklü bir elle kendine geldi. Karşısındakinin Baran değilde Ekin olduğunu görünce gözleri kocaman açıldı. Ekinin bu odada olduğu görülürse savaş çıkardı. Ekinin kendisini süzmesinden rahatsız olan genç kız hızlıca olduğu yerden doğruldu ve sinirli bir şekilde hesap sormaya başladı:
-Ekin senin burada ne işin var? Ekin genç kızın sözlerine sinir bozucu bir şekilde gülerek konuştu:
+Sevgilimi özledim ve geldim olamaz mı? Genç kız bu sözlere karşılık sakinliğini koruyamadı ve Ekinin suratına tokatı geçiriverdi. Ardındanda bağırarak konuşmaya başladı:
-Ekin ben evlendim. Sen artık hayatımda yoksun olamazsında. Bak bu konağa geldiğimden beri en büyük yardımcım sendin. Barana karşı beni sen korudun bunun için sana minnettarım ama artık sen ve ben diye bir şey olamaz. Arkadaş kalalım olur mu? Ekin Berfinin sorusuna cevap verme gereksinimini duymadan yine sakin bir ses tonuyla:
+Göreceksin Berfin yakında sen ve ben değil biz olacağız ve o zamanda kimse engel olamayacak. O kocan bile... dedikten sonra kapıdan sessizce çıkıp gitti. Berfin hala olayın şokundayken odaya Baran girdi. Berfinde Baranı görünce hızlıca yataktan kalkıp odadaki banyoya girdi. Baranın seslenmelerine cevap vermek yerine duşa girerek kendini temizlemeyi tercih etti. Banyoda giyinip saçlarını da kuruttuktan sonra derin bir nefes alarak dışarıya çıktı. Çıktığında Baranın yatağa uzanmış uyumakta olduğunu gördü. Yatakta bulunan diğer yastığı ve dolaptaki pikeyi alarak koltuğa koydu. Tam yatmaya hazırlanacakken Baran üzgün ve bıkmış bir ses tonuyla konuştu:
-Berfin ne zaman benimle konuşacaksın. Bak gerçekten çok... Berfin her zamanki gibi sert bir ses tonuyla Baranın konuşmasını böldü:
+Rahat bırakırsanız uyuyacağım ağam!
Arkadaşlar biliyorum bölüm günü cumaydı ancak bildiğiniz gibi yeni sistem geldi ve benim çalışma programım alt üst oldu. Ancak şimdi atabildim. Bu gün içinde yada yarın daha uzun bir bölüm ile karşınızda olacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berdel
Fiksi Umum-Berfin bak ben bunu isteyerek yapmadım. Özür dilerim. Beni affedebilecek misin? +Peki ya sen Baran ağa sen benim çocuğumu geri getirebilecek misin?