İKİNCİ BÖLÜM
Günlerce ona uzaktan bakmakla yetindim. Hakkında hiç bir şey öğrenemedim. Ne adını, ne yaşadığı yeri, hiç bir şey bilmiyordum. Öğreneceğimi de hiç sanmıyordum. Tanrım, keşke bir mucize olabilseydi. Dersleri dinleyemez olmuştum. Kafam çok başka yerlerdeydi. Yalnızca onu okul giriş ve çıkışlarında görebiliyordum. Çıkışta takip etmeye çalışsam bile hep kaybediyor, nereye gittiğini çözemiyordum. Onu gördüğüm müddetler çok kısaydı. Tipini bile doğru düzgün inceleyemeden ona ilgi duymuştum. Garipti. Başka bir sınavda daha karşılaşmayı umuyordum. Koca okulda karşılaşma olasılığımız yüzde kaçtı acaba? Matematikten nefret etsemde, olasılık hesabı her zaman gerekliydi. Bence her olayda yüzde bir bile olsa bir olasılık vardı. Umutsuz vaka değildi herhalde.
Sonunda bir sınavda aynı sınıfa denk geldik. Keşke denk geleceğimiz önceden haber verilseydi. Nasıl olacaksa. Ah ne iyi olurdu. Saçlarımı daha güzel yapardım, daha güzel giyinirdim belki. Ama tesadüf denilen şeye en paspal halimle yakalanmıştım. Ona bakmaktan sınavı bile yapamadım. Platonik aşk insanın iyi geçecek sınavını bile berbat hale getirebiliyordu. Konuşmadık belki ama en azından olasılıkların var olduğunu daha net anladım.
Adını öğrenmenin bir yolu olmalıydı. Tüm sınav kağıtlarını karıştırmayıbile düşündüm. Daha kolay bir yol ile öğrenebileceğimi düşündüm. Belki de ben onu bulmadan o beni bulurdu.