DOKUZUNCU BÖLÜM
Mesajına yanıt verecek smsim bile olmadığından,mesajı milyonuncu kez okuduktan sonra hemen Facebook'a girdim. Hemen Kays'ın açık olup olmadığına baktım. Şansıma açıktı. "Mesaj atan sensin dimi biliyorum" yazdım. Heyecanla beklerken bir yanda içimden İnşallah odur allahım lütfen o olsun yoksa kendimi atarım şurdan diye geçirdim. Ve Kays sonunda yanıt verdi. "Sen de gelişme var küçük hanım." O an sende hiç yok hala çok fazla gıcıksın diyesim geldi ama tabiki demedim. "E nereye geleyim onu da yazsaydın iyiydi?" yazdım. "Onu da sen bul" yazıp Facebook'tan çıktı. Benimle dalga mı geçiyordu bu çocuk? Delirmek üzereydim. Hemen bir şeyler düşündüm. Nereye gelmemi istiyordu acaba? Okulun oraya falan mı gitseydim? Yoksa hiç gitmeyip onu mal gibi bekletsemiydim. Üstelik onun da gidip gitmeyeceği belli değildi. Of Kays lanet olsun. Sonra giyinip çıkmaya karar verdim. Çocuk beni buluşmaya çağırıyor, elimle itemem ben bu fırsatı! Hemen dolabı yere döküp güzel bir şey aradım. Bi tayt bi t-shirt giyip çıktım. Nereye gittiğimi bilmiyordum tanrım salak gibi görünüyor olmalıydım. Bizim sokaktan yukarı doğru bir yürüyeyim dedim. Birden önüme Kays çıktı. Halüsinasyon gördüğümü düşünüyordum. O anın vermiş olduğu aptallıkla Kays'ın boynuna atladım. Kays bana sımsıkı sarıldı keşke o an zaman dursaydı. Bir daha Kays'a asla aynı çılgınlıkla sarılamayacaktım. Bir dakika boyunca falan Kays'la öylece kaldık. Kulağıma "Seni seviyorum" diye fısıldadı. Gerçek olduğuna yine inanmıyordum. Benim gibi çirkin, öküz gibi kızı kim sevebilirdi ki?