BÖLÜM ONİKİ

3.5K 281 26
                                    



"Bak kaç kere söyledim, ben Dillemma falan değilim, onu tanımıyorum. Lütfen beni bırakta gideyim. Lütfen..." dedim ağlayarak. Üzerimdeki tuhaf şekilde güzel duran ve pahalı taşlarla süslenen gelinliğe gözyaşımla birlikte akan rimelim karşısında başka biri olsa beni kesin döverdi.

Şahsen şu son bir hafta içinde kafayı yemiştim. Haftanın ilk günü okulda sınava çalışırken diğer gün katil olmuştum. Hafta ortasında vampirler tarafından kaçırılmıştım şimdi ise zorla diger klanın lideri ile evlendiriliyordum. Resmen 17 yıllık monotonluğun acısını çıkarıyordu adrenalin hormonlarım. Bende bu hormon patlamasının azizliğine uğramıştım. Daha fazla ne olabilir ki?

Pablo üzerini silkip beni doğrulttu ve çenemi yukarı kaldırdı işaret parmağıyla. "Senin bedenini değiştirip beynini yıkamışlar Dillemma. Düğünden sonra ilk işimiz seni bu iğrenç bedenden kurtarmak olacak." dedi. Ne düğünü be? Ben okuyom yaa diye bağırmak istedim o an. Hem niye herkes benim bedenimi iğrenç buluyor ki?

Bir anlığına -bir kaç saniye denebilecek kadar kısa bir an- Dillemma'nın bu Hollwood filmlerinden fırlamış gibi duran yakışıklı sevgilisiyle evlenmeyi düşündüm. Adamda bir erkekte arayabileceğiniz her şey vardı; güç, tip, zeka, vücut, para...

Ama sorun şuydu ki; içimde ona karşı en ufak bir sevgi kırıntısı yoktu. Aşktan yana hep yüzeysel davranmıştım ve gerçek aşkı henüz tadamamıştım. Tamam işte bu çocuğa tutuldum dediğim elbet olmuştu ama ilişkim bittiğinde saçmaladığımı anlamıştım.

Pablo'dan geldiğine emin olduğum tuhaf bir enerji göbek deliğimin hemen altındaki bir noktadan beni etkilemeye başlamıştı. Ağlamayı kestim ve ona baktım.

Zulasından çıkardığı otu bir sigara kağıdına sararken bana nasıl içeceğime dair bir şeyler anlatıyordu. Uyuşturucuya anti bir yapım olsa da her dediğini yapmak zorunda hissediyordum.

Verdiği esrarı aldım ve tarif ettiği biçimde içmeye başladım. Her nefes alış verişimde duman içimde yayılıyor ve beni gevşetiyordu.

Sesler ve renkler daha belirgin ve güzel gelmeye başlamıştı. Öyle ki daim beni rahatsız eden hışırtılar müzik gibi bir tını şeklinde geliyordu. Sırf gözümün üzerinde kaşım var diye gülmek geliyordu içimden.

Keşke esrar içmeyi önceden denemiş olsaydım diye geçirdim. İlk defa uyuşturucu alsam da bu hissi daha önce tatmış gibiydim.

"Severdin bunu sen Dillemma. Her umutsuzluğa kapıldığında bana bile zorla içirirdin hatırladın mı dedi?" gülümseyerek. Artık bana Dillemma demesi bile beni sinir etmiyordu. Aksine bu kadar kalın kafalı olması da biraz daha gülmemi sağlıyordu.

Gözlerimi kapayıp nefes aldığımda saniyenin onda biri sayılabilecek kadar kısa bir an gözlerimin önüne, üzerime gelen; siyah, Opel marka bir otomobil ve babamın korku dolu bakışları belirdi.

Çığlık attığımda Pablo'ya sarılır vaziyetteydim. Hemen geriledim ve beni arkasından sürüklemesine izin verdim. Bu şeyler ilk kez uyuşturucu alan birine göre normal olabilirdi.

Pablo yavaşlayıp koluma girdi ve beni devasa bir balo salonuna götürdü. Tüm ay klanı vampirleri buradaydı.

Alkış sesleri ve üzerime üzerime gelen kalabalık karşısında esrarında etkisiyle gülümsüyordum. Buranın din adamı olduğunu düşündüğüm, mistik bir havası olan yaşlı adam bir çeşit evlendirme ritüeli yapmaya başlamıştı.

Tüm kozmolojik hislerimle evrene mesaj vermeye çalışıyordum. Acizce yapabildiğim tek şey buydu ama evrene mesaj gönderme olayını daha önce yapıp olumlu sonuç aldığımdan bir umut vardı içimde.

Bir anda tüm vampirlerin yüzü dehşetle parıldadığında başarılı olduğumu sandım ama bu şey daha iyiydi. Enrique beni almaya gelmişti.

Ona doğru koşarken Cadı ve Ay klanı birbirine girmiş durumdaydı. Enrique bana ulaştığında hâla hastalıklı kahkahalarımı atıyordum.

Ona ulaşamadan gözkapaklarım ağırlaşmıştı ve istediğim tek şey kimseyi umursamadan bu kaosun içinde olduğum yerde kıvrılıp uyumaktı.

Sanırım bunu yapmıştım ki gözlerim aralandığında hep hatırladığım, cadı klanındaki odamdaydım. Taştan duvar ve tavana gülümserken esrar etkisini yitirmiş değildi. Aklım başımdaydı ama aynı zamanda da değildi.

Yani damdan düşenin hâlini anca damdan düşen anlar hesabı beni anlamanız için esrar içmiş olmanız gerekir çünkü anlatamıyorum. Yan tarafımı döndüğümde Enrique bana gerizekalıymışım gibi bakıyordu.

İçimde tuhaf bir cesaret vardı ve o aptal cesarete kapılıp Enrique'nin dudaklarına bastırdım dudaklarımı. Hem kahkaha atıyor hem de beceriksizce ve hiçbir neden yokken onu öpmeye çalışıyordum.

Karşılık vermemesini umursamadım. Hatta beni dövecek gibi bakmasını da umursamadım. Sadece onu öpmek geldi içimden ve öyle de yaptım.

Dudaklarımı çektiğimde kışın ortasında çıplak kalmış gibi bir soğukluk çöktü üzerime. Daha demin uyansamda uykusuz hissediyordum. "Enrique..." dedim hiç öpmemişim onu gibi. "Sence siz erkeklerin neden meme uçları var?"


CADI (Mu'nun gizemi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin