PAPATYA ZAMANI 3

14 11 5
                                    

...."Hadi İrem ya iki saatir bir işi yapamadın." Arkamı döndüğümde İremin başka yere baktığını gördüm. Bir çocuğa bakıyordu. Yüzü çok tanıdıktı ve neden bana baktığını çözemiyordum. İrem sırtıma bir tane geçirdi ve "Bu çocuğu tanıyor musun? Neden sana bakıyor? Çok yakışıklı dimi? Ay yerim ay bana gel...."


Sonrasını dinlememiştim. Çocuk bize doğru gelmeye başladığında kalbimde bir ağırı hissetmiştim birden. Çocuk tam gelip önümde durduğunda ne yapacağımı bilememiştim "Papatya ben Pars lütfen beni hatırladığını söyle."




Neeeee Pars mı hani orta okulda beni seven sümüklü çocuk muydu? Allahım bu nasıl bir bir bir.... Cümlenin sonunu bile getiremiyordum. " P- Pa- Pars."kekelemiştim hem de üst üste iki kere. Pars gülmeye başlamıştı. "Beni gördüğüne çok sevindin galiba." Bunu sıcak bir gülümseme ile söylemişti. Ben hala donmuş bir şekilde ona bakıyordum.




Yemin ederim bu çocuğu ilkokulda görseydiniz 'bu çocuk insan yavrusu mu' derdiniz. Şimdi bakıyorum ve ve... Tövbe Allahım çok tövbe. Ben bunları düşünürken sağ koluma bir acı hissederek İreme bakıyorum.



Bana çimdik atmıştı demek. Ona fısıldar bir şekilde "Ne yapıyorsun be!" diye çekmirdim. Pars İrem'e dönüp "Merhaba ben Pars. Papatya'nın ilkokuldan arkadaşıyım." Elini ona doğru uzattığı da İrem bir saniye bile beklemeden eline atladı çocuğun. "Ahaha öyle mi. Şey ben de İrem. Biz de aile vasıtası ile tanışıyoruz." Hala elini bırakmadığı da Pars sıcak bir gülümseme ile elini çekmişti.




İrem Allah aşkına ne yapıyorsun diye düşündüm. Pars gözlerini bana sabitledi ve vücudumu taradı bildiğiniz. "Hala aynısın adın gibisin" dediğinde oraya bayılmak istemiştim. Yemin ederim oraya öylece kendimi atmak istemiştim. Çünkü bu sözleri küçükken beni sevdiğini söylediğinde de söylemişti.




'Acaba hala beni mi seviyor?' diye düşündüğümde içimden bir ses 'hı evet seni seviyor sana aşık hatta az önce evlenme teklif etti' diyordu.


Açık açık kendimle dalga geçiyordum ne kadar komik. Çok abartılı sayılmayacak bir şekilde ben de ona gülümsedim. "Teşekkür ederim. Ama sen baya değişmişsin. Neredeyse seni tanıyamadım." Elini ensesine götürüp kaşıdığında bu görüntüyü unutamayacağım gibi geliyordu. "Ben hala aynı ben sen hala aynı sen" dedi. Çocuk edebiyat atıyordu her yere.




Nedense bu sözü bir yerden hatırlıyorum ama nereden olduğunu çözemiyordum. Pars'ın aklına sonunda yanındaki çocuğu tanıtmak gelmiş olmalı ki eliyle onu gösterip "Bu da Atilla. Okuldan arkadaşım." Onunla da el sıkıştıktan sonra İrem'in dahiyane fikri üzerine birlikte bir şeyler yapmaya karar vermiştik ki buna ne gerek vardı dediğimde bana 'Dibin eksi rakımlara düştü sen hala neden bahsediyorsun' deyip beni geçirmişti. Bikinilerimizin üstüne ben getirdiğim tişörtü ve şortu giymiştim. İrem de yanına getirdiği tulumu giymişti. İlerideki küçük bar-restoranta ilerledik. İrem'in ilgisi yavaş yavaş Atilla'ya kaymaya başlamıştı. Bu yüzden o Atilla'nın yanına oturduğunda ben de Pars ile oturmak zorunda kalmıştım.





Konuşacak bir şey bulamıyorum. Bulamıyorduk. O yüzden İrem ile Atilla'nın konuşmasını dinliyorduk. Atilla gülerek Pars'ın bana ilkokulda ki aşk ilanını anlatırken İrem şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Şuan Pars'ın yüzüne bile bakmak istemiyordum. İrem bana döndüğünde "Papatya gerçekten böyle bir şey var mı? Ahahahahahahha" sonra da Pars'a dönüp "Pars o zaman dan belli romantik olacağın. O sözlerin ne öyle?"





Allah'tan aynı sözleri az önce de söylediğini duymamıştı. Yoksa susmazdı hiç biliyorum. Siparişlerimiz geldiğinde hepimiz kendi istediklerimizi almıştık. İrem patates kızartması söylemişti ve yine hayvan gibi yiyordu. Yemin ederim şu kız kadar yesem davar gibi olurdum diye zilyonuncu kez aklımdan geçirdim ve İrem'e imrenerek baktım





Tabi şuan çocukların yanında olduğumuzdan dolayı düzgün yiyordu. "Ah ben seni bilmez miyim?" diye geçirdim içimden. Ne hınzır kızdı bu ya. Ama ben senin gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı bilirdim. Ona hınzır bir gülüş atıp elimi patateslere attığımda bağırması bir oldu ve ben dahil masadaki herkes korkmuştu.





Hatta Atilla'nın zıpladığına şahit olmuştum. "Ne oldu İrem alt tarafı patates alıyordum." Bana sinirle bakıp "Şey tabi ki hayatım. Tabi ki alabilirsin. Sonra hesaplaşırız." Bunların hepsini gülerek söylemişti. Ama tabi ki kazanan bendim. We are the champions diye bağırmak istiyordum şuan. Yüzümdeki hınzır gülüşe karşı Pars'ın bakışlarını üzerimde hissettiğimde gülüşüm biraz donuklaşmıştı.






Ama kaybolmuş sayılmazdı. Siması hala aynıydı. Küçüklükten beri olgun bir çocuktu ve hala aynı olgunluğu koruyordu. Şuan nedense pişmanlık hissi kaplamıştı bedenimi. Ama neye olduğunu bilmiyordum. Kafamı ellerime çevirdiğimde kısık bir gülüş duymuştum. Hala bana bakıyormu bilmiyordum ve kafamı kaldırıp Pars'a çevirdim. "Ee Pars sen orta okuldan sonra neler yaptın. Şehir değiştirdiğini duymuştum. Ama ne kadar doğru bilmiyorum." Dikkatle beni dinliyordu. "Evet birkaç yıl şehir değiştirmek zorunda kaldım. Ama burası gibi değil hiçbir yer. Çok özledim buraları. Çıktım geldim. Sanırım bu sene burada okula başlayacağım." İrem Atillaya dönüp. "Ee sen nerede okuyorsun?" Atilla tabagindaki son browneyi de yediğinde cevap verdi.





"Maalesef ben bu şehirde okumuyorum. Evet evet biliyorum çok üzüldünüz." Hepimiz bu tepkisine güldüğümüzde bize 'komik bir şey mi var' der gibi bakıyordu. Ama merak etmeyin tüm yaz buradayız." İrem çocuk gibi ellerini birbirine çarptığında benim ağızımdaki patates neredeyse ölmeme neden olacaktı. Öksürük krizlerine girdiğimde Pars bana endişe ile bakıyordu. "İyi misin? Su ister misin?" Hızlıca masadaki büyük su bardağını bana uzattığı da ben de aynı hızla elinden bardağı aldım. Öksürmekten gözlerim dolmuştu. Hatta bir iki damlası dudaklarıma doğru yol alıyordu. Pars suyu içip kendime yavaş yavaş gelinceye kadar bana endişe ile bakıyordu. Onlara bakıp "İyiyim sadece patates nefes boruma kaçtı." dediğimde İrem ile Atilla gülmeye başladılar ama Pars hala endişe ile bakıyordu.






Ona bakıp "Gerçekten iyiyim." diyip küçük bir gülümseme ile önüme döndüm. Bana bakıp gözümün yaşını bir peçete ile silip peçeteyi cebine attı. Sanırım İrem bana beddua etmişti diye geçirdim içimden. Masadan kalktığımızda hesapları ödemek için kasaya gittiğimizde Atilla ve Pars hesapları bize bırakmamışlar hepsini kendileri ödemişlerdi. Biz İrem ile tekrar plajdaki yerimizi aldığımızda. Pars ve Atilla bizden ayrılmışlardı. Atilla gitmeden önce benim ve İrem'in numarasını almayı ihmal etmemişti. Şuan şezlong da uzanıyorum ve Atilla ile İrem ayrılığımızdan beri mesajlaşıyorladı. Hırsla yerinden doğrulduğumda İrem içeceğinin birazını korkudan üstüne dökmüştü.






"Ne yapıyorsun be" diye bana çıkıştığında ona sinirle bakıp " O telefonu birakmazsan eve gidicem yeter ama be ne Atillaymış" diyip yerime tekrar uzandım. Benim sezlongumun yanına gelip yanaklarımı sıkıştırdığında eline bir tane geçirdim. "Oy oy çen büyüdün de beni mi çısçanıyorsun oyy yerim ben çeniii." Şuan eziyet çekiyordum. "Ne kıskanıcam be hem de o bedduadan sonra."





Omuz silkip yerine geçti. O patatesler benimdi zaten o bakışlarından midemin bağımsızlığı patateslerin bütünlüğünün tehlikede olduğunu anlamıştım." Hey Allahım hey güzel Allah'ım. Ben ne yaptım da bana bir tane bile akıllı arkadaş vermedin?"





Ben havaya bakmış dua ederken bir gölge duamı bozmuştu. "Çekil şuradan bır dua edemedim" dediğimde kafamı gölgenin bana doğru yansıdığı yere çevirdim. Uzun boyluca biri bana bakıp gülümsüyordu. "Ben olurum" diyip hala sırıtmaya devam ettiğimde şaşkınca bir ona bir de arkasından yumruğunu sinirle sıkmış bana daha doğrusu bize doğru gelen Pars'a bakıyordum...

Merhabalar merhabalar merhabalar ozlediniz mi beni ben sizi çok çok özledim. Bu çocuk nereden çıktı şimdi be diyenlerin sesini duyuyorum ama aksiyon olsun dimi biraz seviyorum sizi iyi bakın kendinize😍 bu arada yazım yanlışı varsa affola...

Papatya ZamanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin