Papatya'dan
Ne olmuştu şimdi? Ben hiçbir şey anlamamıştım. "P-pars iyi misin?"
Hay lanet olsun kekeleyen ağızıma ya. Ama ne yapayım korkmuştum. Kalktığı hız ile aynı anda kendini yatağa bıraktı. "Başım... Ahh çok ağırıyor Papatya." Ben tekrar alnını yokladığımda alnının su gibi olduğunu zaten biliyordum ama iyi de gözükmüyordu. Üstünü değiştirmesi gerekiyordu. "İrem, Atilla'yı çağırır mısın?" İrem anlamayarak yüzüme baktı. "Neden uyandığını haber vermek için mi?" Allahım bu kız niye böyleydi yarabbim. "Üstünü değiştirmesi lazım. Atilla yardım etsin." Gülerek bana baktı. "Bence sen yardım edebilirsin Papatyacığım." Sinirleniyordum. " Ne münasebet ya!" Hızla kalkıp odadan çıktım. Aşağı indiğimde Atilla koltukta telefonu ile oynuyordu. "Atilla yukarı çıkıp Pars'ın üstünü değiştirmesinde yardımcı olur musun?" Kafasını telefondan kalırdı. "Uyandı mı ki?" Bu da başıma İrem2 olarak gelecekti sanırım.
"Yok Atilla, uyanmadı ben seni canım sıkıldı diye yukarı göndereceğim." Biraz sert bir tepki vermiştim sanırım ama pek umrumda değildi şuan.
"Tamam ya ne kızıyorsun gidiyorum."
O kalktığında onun kalktığı yere ben kurulmuştum. Onun adımlarına başka adımlar karıştığında kafamı merdivenlerin olduğu tarafa çevirdim. İrem aşağı iniyordu. Küçük bir kahkaha attı. "Yazık ya seni sordu çocuk bir şey oldu sandı." Ona hala kızgındım.
"Sen de salak saçma konuşnasaydın İrem." Sinirlenince konuşmayı sevmezdim o yüzden yüzüne bile bakmıyordum. Hemen yanıma gelip kedi gibi sırnaşmaya başladı.
"Ya çiçeğim sen bana kızdın mı?" Sinirle ona dönünce o da düzgün bir pozisyonda oturmaya başladı. "Kızdım tabi. Bir de senin yüzünden burada kalacağız bu gece." Sırıtmaya başladı. "Ne gülüyorsun İrem?" Benden uzaklaştı ve ilerideki yemek masasının arkasına geçti. Kesin yine saçmalayacaktı. "Benim yüzümden mi yoksa Pars'ın yuzunden mi? Yoksa seni sayıklayıp durması yüzünden mi? " Bir hışım ile koltuktan kalktım. Masaya doğru yöneldiğimde o da benim tersi yönümde koşuyordu. "İrem seni hele bir elime geçireyim. Benden çekeceğin var kızım senin bugün." O koşarak merdivenlere ilerlediğinde bana bakmak için kafasını arkaya çevirdiği sırada merdivenlerden inen Atillayı görememişti. Ve o an olan oldu. Atilla son basamağı bastı. İrem ilk basamağa basmaya çalıştı. Atilla kaçtı ama hazin sondan kurtulamadı. İrem Atilla'nın üstünde merdivenlere yığıldı.
İremden
Atilla ile tanışalım daha ne kadar olmuştu ki niye ben bu çocuğa bildiğin koşuyordum? O sırada Papatya'nın sesi beni düşüncelerimden çekti aldı. "İrem, Atilla'yı çağırır mısın?" Ben saf saf yüzüne baktım. "Neden uyandığını haber vermek için mi?" Galiba şuan bana içinden sövüyordu. "Üstünü değiştirmesi lazım. Atilla yardım etsin." Sinsi sinsi ona baktım. "Bence sen yardım edebilirsin Papatyacığım."
Şuan çıldırdığının farkındaydım. "Ne münasebet ya!" Hızla kalkıp odadan çıkıp gitti. Ben gülmeye başladım. "Utandı bak niye öyle diyorsun." Pars'ın tepkisi daha da komiğime gitmişti. "Kankaların arasına girilemez Pars Bey sana öğretmediler mi ha? Hem ben sana çok büyük bir kıyak geçtim." Gururlu bir şekilde güldüğümde Pars anlamamış bir biçimde kafasını kaldırdı. "Ne kıyağıymış o bakalım?" Yine aynı gülümsemeyi yüzümden silmedim. "Bu gece buradayız." Yataktan öyle bir doğruldu ki beli kırıldı sandım. "Sen dalga geçiyorsun?" Daha çok soru sorar gibiydi. "Ne dalga geçeceğim ya baya buradayız." Yüzündeki gülümseme git gide yayılıyordu. "Sen varya nasıl mülayim bir insanmışsın haberim yokmuş be İrem." Bir elimi belime götürdüm diğerini de hava da sallıyordum. "Daha tanışalı bir gün bile olmadığı için olabilir mi sence?" Düşünüyormuş gibi yaptı. "Bak bu cevap çok mantıkseldi." İkimiz de güldük." What iş mantiksel. Habahahah. Tamam ben çıkıyorum Atilla gelecek şimdi yardım etsin sana da git bir üstünü başını değiştir." O da "Tamam tamam ama benim duş almam lazım." Kapıyı açıp çıkarken elimi arkaya doğru salladım. "Sıcak suyla yapma yine bir şey olacak. Döverim seni bu sefer." Kapıyı kapatırken o gülüyordu. Merdivenleri yavaş yavaş indiğimde karşımdaki Atilla ile oracıkta eridiğimi hissettim. Merdivene ilerlediğinde çok yakınımdan yukarı çıkmıştı. Allahım kokusu. Tarçın ve portokal çiçeği gibiydi. En sevdiğim. Ben kokuyu sonsuza kadar nasıl hapsedebilirim diye düşünürken bana bakan Papatya ile onun yanına ilerlemeyi ve bu soruyu sonra hallletmem gerektiğini düşündüm.
Küçük bir kahkaha attım. "Yazık ya seni sordu çocuk bir şey oldu sandı." Muhtemeln hala kızgındı."Sen de salak saçma konuşnasaydın İrem." Sinirlenince konuşmayı sevmezdi. Ve ben onun inadına gidiyordum. Hemen yanına gidip koluna yapıştım.
"Ya çiçeğim sen bana kızdın mı?" Sinirle bana dönünce ben de oturduğum pozisyonu düzeltmek zorunda kaldım. "Kızdım tabi. Bir de senin yüzünden burada kalacağız bu gece." Sırıtmaya başladım. "Ne gülüyorsun İrem?" Ondan uzaklaştı. ve ilerideki yemek masasının arkasına geçtim. Çünkü diyeceğim şey karşısında beni döverdi bile. "Benim yüzümden mi yoksa Pars'ın yüzünden mi? Yoksa seni sayıklayıp durması yüzünden mi?" Bir hışım ile koltuktan kalktı. Allah'ım ne olursun bugün ölmeyeyim. Masaya doğru yöneldiğinde ben de onun tersi yönümde koşuyordum "İrem seni hele bir elime geçireyim. Benden çekeceğin var kızım senin bugün." Ben koşarak merdivenlere ilerlediğimde Papatya'ya bakmak için kafasımı arkaya çevirdiğim sırada merdivenlerden inen Atillayı görememiştim.Ve o an olan oldu. Atilla son basamağı bastı. Ben ilk basamağa basmaya çalıştım. Düşeceğimizi anladığım sırada elimi Atilla'nın kafasının arkasına götürdüm. Kafası merdivene çarparsa acır diye. Ve o an iki koluyla da belimi sıkıca kavradı. Sert bir şekilde merdivene düştüğümüzde bir an kendime gelemedim. Düşüşün hızı yüzünden kafam şuan Atilla'nın portakal çiçeği ve tarçın karışımı kokulu boynundaydı. Arkadan gelen kahkahalar ve fotoğraf çekme sesi ile hızla kafamı kaldırdığımda merdivenlerden telefonu bana çevirmiş fotoğraf çeken Pars'ı görmem ve kafamı yine aynı yere hızla eğmem bir oldu. Kalkmam gerekiyordu ama kalkamıyordum. Çünkü Atilla belimi bırakmıyordu. Kulağına eğilip "Artık kalkmamız gerekiyor." Birden altımdaki bedenin kasıldığını hissettim. Atilla belimi ilk önce serbest bıraktı. Sonra da yine aynı yeri tutarak beni kedi gibi havaya kaldırdı. Ayaklarım yere deydiğinde Pars ile Papatya hala gülüyorlardı. O kadar çok utanmıştım ki ne yapacağımı bilemedim. Hızlı bir şekilde bahçeye ilerledim. Her adımımda kalbim daha hızlı atıyordu sanki. Bahçeye açılan kapıyı sertçe açtım ve aynı hızda kapadım. Orada beni bekleyen armut koltuklara kendimi attım. Ne kadar süre orada oturdum bilmiyorum ama yavaş yavaş uykum geliyordu. Olanları düşünürken uykuya teslim oldum.
Papatya'dan
İrem yanımızdan sinirle ayrılınca işin ciddiyetini anladım ama hala gülmeye devam ediyordum. Ya benim ile dalga geçti de yanına mı kalacaktı? Atilla merdivenlerden yukarı çıkarken ben de kendimi koltuğa atmış çektiğim videoyu izliyordum. Pars'ın fotoğraf çektiğini görünce ben de hemen video çekmiştim. Belki birkaç fotoğrafta olabilirdi. Yan tarafımda bir çöküntü hissettim bu Parstı. "Gel baksana videoya. Allahım gülmekten ağızım ağırıyor." Telefonun ekranına eğildi. "Bir ara İrem kulağına bir şeyler söyledi Atilla'nın. Sen duydun mu?" Galiba bir şeyler duymuştum. "Şey sanırım artık kalkmalıyız gibisinden bir şey söyledi."
Pars yine güldü. "Atilla'nın yüzü bembeyaz oldu da ondan diyorum." Ah sahi Atilla neredeydi? "Sahiden o nerede şuan?"
"Sanırım yukarı çıktı." Merdivenden gelen ayak sesini duyduğumuzda ikimiz de kafamızı oraya çevirmiştik. Atilla elinde kırmızı bir battaniye ile aşağı iniyordu. Bize baktı "Gamsızlar." Dedi ve bahçeye çıktı. Neden öyle demişti. Ne olduğunu anlamak için yerimden kalkıp bahçe kapısına ilerledim. İrem orada uyuya kalmıştı. Atilla ilk önce onu yorgana sardı sonra kucaklayıp içeri doğru gelmeye başladı. Ben yavaşça kapıdan çekildim. Hay aksi. İremi nasıl orada unutmuştum. Umarım hasta olmazdı. Atilla içeri girdi ve İrem'i merdivenlerden yukarı çıkardı. Sanırım üst kattaki odalardan birine bırakacaktı.
"Pars nasıl unuturum İrem'i ya uf." Yanıma geldi bir elini omzuma koydu. "Bence biraz yalnız kalmak iyi gelmiştir." O bunları söylerken birden burnu kanamaya başlamıştı. "Pars burnun." Bana gülerek bakıyordu. "Ne varmış burnumda." Bir elim istemsizce burnuna gitti.
"Kanıyor." Pars'ın eli birden kafasına gitti. Gözleri öyle bir seğirdi ki yerinden çıktı sandım. Dizlerinin üstüne düştü. Sırt üstü yere düşecek iken hızla yere eğildim kafasını tuttum. Pars konuştu. "Hayır lütfen, lütfen yine olmasın." Ağlayacak gibiydi. Gibiydim. "Dünyanın en güzel çiçeği." Güldü. Ve gözleri kapandı.
Selamlar nasılsınız. Ben iyiyim ya teşekürler 😊 Yine çok eğlenerek ve biraz da sonunda üzülerek yazdığım bir bölüm ile karşınızdayım. Pars'ın neyi olabilir. Acaba yani bu bayılmalar falan normal mi sizce de? Papatya ne yapacak acaba bu durum karşısında? Peki Atilla ile İrem'in hallerine ne demeli. Hepsini diğer bölümde anlayacağız. Lütfen iyi kötü yorumlarınızı esirgemeyin. Vote ve yorum atın. Umarım beğenerek okuyorsunuzdur. Yazım hatası varsa affola Sizi çook seven
Minik yazarınız...💞💞

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Zamanı
Acak©Tüm hakları saklıdır Wattpad' de bu isimle yayınlanan ilk ve tek kurgudur. Hızlıca önüme döndüğümde İrem sırtımı kremliyordu. "Hadi İrem ya iki saatir bir işi yapamadın." Arkamı döndüğümde İremin başka yere baktığını gördüm. Bir çocuğa bakıyordu. Y...