Kimim ben?

54 8 6
                                    

Uyandığımda ağlamaktan gözlerim şişmişti. Evimi ailemi çok özlemiştim. Saçmaydı belki ama içimden bir ses Eslem'i bulup ondan ailemin yanına gitmek için izin almamı söylüyordu. Bunu yapacaktım kararlıydım. Bir haftadır ailemi görmüyordum ve özel eşyalarım odamda öylece kalmıştı.
  Belinda ve Ashley uyandığında çoktan giyinmiştim ve makyajımı yapıyordum.
Önce Belinda uyanmıştı. "Bu kadar erken uyanmayı nasıl başarıyorsun ya?" dedikten iki üç dakika sonra uyanma zili bir nevi alarm çaldı. Ashley zilin etkisiyle yataktan düştü. Belinda ile gülüştük. "Günaydın." dedim sakince ve rimel sürmeye devam ettim. Uykulu bir şekilde "Günaydın." dedi Ashley. Birden gözleri faltaşı gibi açıldı. "Sakın. Aylin saçmalama." dedi. Bense " Ama gitmek zorundayım. Onları görmek zorundayım." dedim. Eski uyuşukluğuna geri dönen Ashley "Sen bilirsin." dedi ve yerden kalkmaya çalıştı. Aramızda en olayın dışında kalan ise Belinda idi. "Mevzu nedir?" dedi sakince. Ashley ise az önceki enerjisine geri döndü ve "Eslem'e gidip ailesini görmek ve okuldan çıkmak için izin almayı planlıyor." Belinda esnedi. "Beraber gidelim." Ashley ne haliniz varsa görün bakışı attı ve hazırlanmaya başladı.
   Kahvaltı zili çaldığında kapıya doğru yöneldik. Kapıyı açmamla Jackson'ı kapının önünde görmemiz bir oldu. Kapıya kolunu dayayan Jackson kapıyı açmamızla dengesini biraz da olsa kaybetti. Belinda ile gülüştük. "Merhaba kızlar." dedi Jackson. "Merhaba." dedik Belinda ile. Ashley ise sadece tebessüm edip başını bir yukarı bir aşağı salladı. Ashley ile Jackson yemekhaneye gittiler. Biz de Belinda ile Eslem'in odasına gittik.
   Kapıyı çalmadan önce Belinda ile plan yaptık. Belinda Stephan ile konuşup Moon Labs'in nerede olduğunu öğrenecekti. Ben de Eslem ile konuşup ailemin yanına gitmek için izin alacaktım.
Vakit geldi Eslem'in kapısının önünde duruyoruz. Kendimi ilkokul çocuğu gibi hissettim. "Sen kapıyı çal önce ben konuşacağım." dedim Belinda'ya. Kapıyı çaldı. İçeri girdik. Eslem masasının üstündeki dosyaları sanki benim görmemem gereken bir şey varmış gibi hızla toparladı, artık konuşun der gibi bakıyordu. Stephan da yanındaydı. Başladım konuşmaya "Günaydın"
Stephan da Eslem de bana karşılık olarak "Günaydın." dediler. Devam et dercesine baktı Eslem. Derin bir nefes aldım ve derdimi anlatmaya başladım. "Buraya aniden getirildim ve eşyalarım evimde kaldı. Ayrıca ailemi çok özledim. Klonumu gönderdiğinizi biliyorum ama onları görmek istiyorum."
Eslem cevap verdi, benden bir şey gizlediği çok belliydi.
"Üzgünüm Aylin ama bu mümkün değil."
"Nasıl mümkün değil? Hapis mi burası?"
Stephan araya girdi,
"Sakin ol Aylin, sadece biz burada ihtiyacın olan her şeyi veririz, aileni de tatilde görebilirsin."
Sinirlenmiştim. Masanın üstüne yumruğumu koydum. Elime ilk gelen dosyayı kavramıştım.
"Ben, buraya getirilmek için yaşamımdan, gerçek okulumdan koparıldım. Aileni tatilde görebilirsin ne demek? Tatili mi var buranın? Gerçek kahramanlar dinlenmez size söyleyeyim."
Odayı terk ettik. Belinda'nın Stephan ile konuşmasına vakit kalmamıştı.
Sinirle yemekhaneye gittik. Bizimkilerin olduğu masaya yöneldik.Hışımla sandalyeyi çekip oturdum. Masadaki herkesin bana baktığını hissedebiliyordum. Tabağımı yana kaydırıp ağlamaya başladım. Johnny'nin elini omzumda hissettim.
"Bana seni üzenin adını ver ve işini bitireyim."
Johnny'den böyle bir cümle duymaya alışkın değildim. Kafamı kaldırdım. "Planım var." Johnny doğruldu ve dinlemeye başladı. "Eslem'in odasında dosyalar var ve bu dosyaları benim görmememi istiyor. Bundan eminim. O yüzden odanın boş olduğu bir zamanı kollamam lazım. Tianqi o iş sende." Tamamdır anlamında başını salladı. "Odanın anahtarına ihtiyacım var. Steve, nasıl yapacağını biliyorsun."
Johnny araya girdi. "İstersen senin için odasına ışınlanabilirim. "
"Hayır, dosyalara kendim bakacağım."
Kısa bir sessizlikten sonra Steve konuştu.
"Bugün mü yapacağız?"
"Evet,"

Kahvaltımızı hızlıca ettik. "Eğer hepimiz birden çıkarsak göze batarız. Bu yüzden Steve, ben ve Tianqi beraber çıkalım." İkisi de başını salladı. Eslem ve Stephan'a bakıyordum. Yemekhane'nin bir köşesinde diğer masalardan soyutlanmış bir masada oturuyorlardı. Aralarında hararetli bir konuşma geçtiği belliydi. Stephan birden kalktı ve gitti. Aşağıya doğru. Yani Eslem'in odasının olduğu kata. "Odaklan." Dedim Steve'e Masayla aramızda iki metre vardı. Eslem arkasını dönük oturuyordu. Cebinden bir anahtar almak zor olmamalıydı. Steve odaklandı. Gözlerini kapadı. Ellerini yavaş yavaş göğüs hizasında kaldırdı. Oluyordu. Altın rengi anahtar Eslem'in eteğinin cebinden sıyrılıyordu. İki üç saniye sonra Steve'in elindeydi. Anahtarı kaptım."Çok teşekkür ederim. " dedim ve Tianqi'nin kolundan tutarak yemekhanenin dışına çıktım. Steve arkamızdan koştu. "Ne yani bütün o riskli işi yaptım ve gerçek aksiyondan uzak mı kalacağım? Ben de geliyorum." dedi. "Tamam gel." dedikten sonra hızlıca aşağı indik. Ses çıkarmamaya çalışarak koridora girdik. Tianqi'ye baktım. "Hazır mıyız?" dedi. "Her zaman." dedim ve Tianqi'nin havalı hareketlerini izlemeye başladım. Gözlerini kapadı. Yine içimden saydım. Bir, iki, üç. Kız aniden gözlerini açtı. Yine mor olmuştu gözleri. "İki odaya da bak." diye fısıldadım. Başını salladı. Önce Eslem'in odasına baktı. "Boş." dedi. Sonra Stephan'ın odasına baktı. "Orada." dedi.
Sus işareti yaptım. Tüm yavaşlığımla anahtarı, anahtar deliğine soktum. Kapının gıcırdamamasını umut ederek açtım kapıyı. Üç kişi içeri girdik. Masanın üstündeki klasörlere baktım. İçinden bir tanesini aldım ve karıştırmaya başladım. Öğrenci kayıtlarıyla ilgili. Tanımadığım kişileri geçtim.
-Belinda Sanmarti
Ebeveyn adları:
Antonio Sanmarti
Maria Sanmarti

Birkaç sayfa geçtim. Kendimi gördüm.
- Aylin Yıldız
Ebeveyn adları kısmı boştu. Altta başka bir yazı vardı.
Koruyucu aile:
Tarık Yıldız
Asya Yıldız
Öğrencinin gerçek ailesi bilinmemektedir.
Birkaç saniye boyunca sayfaya baktım. Gözlerimi kırpmadan, hiçbir şey yapmadan baktım. Cebimden telefonumu çıkardım sayfanın fotoğrafını çektim. Dosyayı sakince yerine koydum. Hayatımda hiç bu kadar sessiz konuşmamıştım. "Çıkabiliriz."
Anahtarı Steve'e verdim. Tianqi ile önden çıktık. Steve kapıyı kilitlerken biz bekledik. Ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Steve kapıyı kilitlediğinde yukarı çıktık. Tianqi benimle konuşmak istercesine kolumu tuttu.
"Aylin, İyi misin? Orada yazanlar, senin için üzgünüm. Doğru değildir belki ha?"
O ana kadar kendimi ağlamamak, bir yerleri yumruklamamak için zor tutmuştum. İşte o an gözümden yaşlar boşaldı.
"Ben yalanım. Kocaman, saçma, bugüne kadar gerçekliğine inandırılmış kocaman bir yalanın içindeki bir yalan parçasıyım."
  Koşarak uzaklaştım. Arkamdan Tianqi ile Steve'in koştuğunu biliyordum. Ne mi yapacaktım? Hayatım boyunca beni üzen herkesi düşünüp kum torbalarını yumruklayacaktım.
Koşarak çalıştığımız salona girdim. Gözüme köşede üst üste duran kırmızı boks eldivenleri ilişti. Koştum aldım. Sağ elime giydikten sonra sol elime giyerken zorlandım. Dişlerimle çektim eldiveni. Gözüm kararmıştı. Kum torbasının önünde durdum. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama içimden geldiği gibi vuruyordum kum torbasına. Kimim ben he? Kimim ben? Kum torbasını yumruklarken beynim bunlarla doluydu. Gözlerimden boşalan yaşların yere düştüğünü biliyordum. En sonunda patladım, çığlık attım. Bu sırada salona Ashley, Jackson, Belinda, Steve, Tianqi ve Johnny geldi. Rezil olmuş hissediyordum ama umrumda değildi. Yere oturdum. Kafamın üstündeki kalabalığı hissediyordum. Ayağa kalktım. "Ben gidiyorum." Boks eldivenlerini elimden fırlattım. Bir anda herkes dur, yapma, hayır diye bağırmaya başlamıştı. Koşarak salondan çıktım. Odama gittim. Üstümdekileri çıkarıp ilk geldiğim günkü kıyafetlerimi giydim. Bir hışımla çıktım odamdan. Koştum, koridorun sonuna, yeni -kaçıncı olduğunu sayamadığım- hayatımın başlangıcına. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı çünkü artık bir ailem de yoktu.
Johnny önüme ışınlandı. Tıpkı ilk karşılaşmamızdaki gibi. Ona çarptım. Tıpkı ilk karşılaşmamızdaki gibi. Gözlerinde derin duygular vardı ve ben tüm öküzlüğümle ona omuz atıp koşmaya devam ettim. Okulun dışına çıktığımda gördüğüm ilk yüzler Stephan ve Eslem'e aitti. Eslem'in üstüne gittim. "Biliyordun, biliyordun işte. Gerçeği bile bile bana söylemedin. Klonumu falan da göndermedin değil mi?"
"Gidemezsin, her şeyi açıklayabilirim." diye bağırdı Eslem arkamdan. "Neyi açıklayacaksın acaba? Gideceğimi kim söylediyse..." dedim içimden.
"İzin vermiyorum Aylin." diyerek yanıma yaklaştı Stephan. "İzin isteyen olmadı" diye mırıldandım. Yürüyordum. Birisi kolumu tuttu. Arkama baktım. "Şöyle her yere ışınlanma Johnny. Burada kalmayacağım." Gözleri kızarmıştı. Diğerlerine baktım. Bıraktıklarıma...
Sizi bırakmayı hiç istemiyorum çok yakında geri döneceğim ama önce kim olduğumu bulmam lazım.
O bağrış çağrış ortamında arkadaşlarıma baktım ve en köşeye gelince atladım. Uçuyordum. En son duyduğum sesler Belinda'nın dur yapma, Eslem'in gidemezsin demesiydi. En acısı is Johnny'ninkiydi. "Aylin dur! Ayleeeeeeen!"

ÖZGÜR KAHRAMAN | #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin