Parçalar birleşiyor

102 12 4
                                    

Kendi başımıza yaptığımız antrenmandan sonra Antonio isimli kendine öğretmen diyen garip yürüyüşlü adam geldi ve düdüğünü çaldı. "Bu kadar yeterli şimdi uçuş denemelerine geçiyoruz. Biliyorum ki herkes bunu yapabilecek kapasiteye sahip değil. Hepinizden yapmanızı da beklemiyorum. Şunu bilin ki her şey beyninizde bitiyor." dedikten sonra ellerini yavaşça çırptı. Belli ki alkışlanmak istiyordu. Sınıftan alkış sesleri yükseldi. Öğretmen gözlerini kapadı, kollarını yukarı kaldırdı ve yavaşça indirdi. Yavaş yavaş yükseliyordu. Belli bir yüksekliğe geldiğinde gözlerini açtı. Bale yapar gibi kollarını aşağı indirdi. "Bu kadar kolay, tabii herkes ben değil." Bu ana kadar uçabilmiş öğrenciler : Jason, Johnny, Olivia, Aişe, Ethan, Ryan. Ne kadar az. Altı kişi. Bu kadar kişisiniz ve sadece altı kişi uçabiliyor rezalet. Bu ders en az üç kişinin daha uçmasını istiyorum. Yapacaksınız. Hadi." dedikten sonra düdüğünü çaldı. "Anlattığım gibi. Haydi. Yapabilirsiniz. Çalışırsanız, denerseniz yaparsınız." Gözlerimi kapadım daha önce uçmuştum, şimdi de yapabilirdim." Cesur ol, kendin ol ve başar çünkü kaybetmek gibi bir seçenek yok. Olmadı ve olmayacak." Bir balerin gibi hissetmeye başladım kendimi. Gözlerimi kapadım kendimi gerçek bir balerin gibi düşündüm, küçükken hayalini kurduğum gibi. Pembe bale pabuçlarım ayağımda, saçlarım sımsıkı topuz, açık pembe külotlu çorap, siyah mayo, pembe tütü... Duvarları aynalarla dolu olan bir odada ayak ucumda yürüyorum. Bunları düşünürken yavaşça zıpladım. Yükseldiğimi hissediyordum. Sıra hayallerimi yükseltmekte. Bulutların üzerindeyim dans ediyorum. Gözlerimi açtım. Havadayım, sadece ben, gülümsedim hafifçe. ZİRVEDEYİM. Herkes bana bakıyor. Öğretmen düdüğünü çalıp "Bravo, Bravo. Şimdi aşağıya inebilirsin" dedi. Yavaşça indim. "İniş gayet başarılı. Tebrikler!" Tebessüm ederek başımı eğip kaldırdım. Ders devam etti. Antrenman yaptık. Öğretmen bir yandan uçabilenlere yeni teknikler öğretirken bir yandan da uçamayanlara uçmayı öğretiyordu. Zor bir işti aslında. Dersten sonra altı kişilik grubumuzla salondan çıktık. Yorulmuştuk. Biraz dışarı çıkıp oturalım dedik ve dışarı doğru yol aldık. Çıkarken yine Müdüre Eslem'in kapısının önünden geçmek zorundaydık. Onun kapısının önünden geçmeden dışarı çıkmak imkansız. Sessiz sedasız , parmak uçlarımızda odanın kapısının önünden geçmeye çalıştık ancak kapının önüne gelince Jackson'ın bizi durdurmasıyla durduk. Eslem yine telefonda konuşuyordu:
"Stephan. Onu duydun. Bunu yapmak zorundasın. Git ve o şeyi al. Eğer almazsan sadece sen değil ben de zarar görürüm. Bir laboratuvara girip formül çalmanın nesi zor ki? Ah şu senin mükemmeliyetçiliğin beni kızdırıyor. Kimse mükemmel değil tamam mı? Sen de mükemmel değilsin ve o formülü çaldığında da daha az mükemmel olmayacaksın." Bu sözlerden sonra telefon kapandı. Biz de geri geri gittik. Fark edilmemek için elimizden gelen her şeyi yaptıktan sonra yukarı kata çıktık." Bu okuldan çıkmanın başka bir yolu daha olmalı. Yani illa Eslem'in odasının önünden geçmek zorunda mıyız?" dedim. Jackson sırıttı. "Bence gayet iyi olmuş. Planları yavaş yavaş öğreniyoruz işte. Başından beri bu kadında bir şey olduğunu hissediyordum zaten." dedi. Buna karşılık Steve, "Elimizde iki ipucu var. İlk duyduğumuz telefon konuşmasında, Ashley'i istemediğini onun yanında bir şey düşünmek istemediğini söylemişti. Ayrıca büyük tarih diye saçma sapan bir şey daha gevelemişti ağzında. Şimdi de müdür yardımcısı Stephan'ın da bu işin içinde olduğunu öğrendik. Laboratuvardan bir formül çalmak da ilginç. Acaba hepimizin güçlerini etkisiz mi bırakacaklar?" Hepimizin kafasında soru işaretleri vardı. "Önemli olan ilk duyduğumuz telefon konuşmasını kiminle yaptığı. Onu öğrenirsek planları da aşağı yukarı çözmüş oluruz." dedi Johnny. Belinda lafa atladı: " Eğer gerçekten çok kötü bir planı varsa Ashley'i etkisiz hale getirmek için her şeyi yapacaktır." dedi ve Ashley 'e sarıldı. "Bence bu okuldan kaçmanın bir planını yapalım" dedi Ashley ve önden ilerlemeye başladı. Sıradaki ders Süperkahraman edebiyatıydı. "Bu ne biçim ders?" diye tepki vermiştim öncelikle. "Sayısalcıyım ben ne edebiyatı ? "diye kızmıştım da.
Molamızın bitmesi üzerine şu dersin yapılacağı dördüncü kattaki sınıfa çıktık. Tekli sandalyeler, bir masa ve tahtadan oluşan bir sınıftı. Altı kişi yan yana oturduk. Sınıf doldu ve sonunda öğretmen olduğunu iddia eden ve öğretmenlikle alakası olmayan, siyah dipleri çıkmış, pembe saçlı, açık kahve gözlü, tepeden tırnağa,elbisesi, ayakkabısı, elindeki parmaksız eldivenleri ve ojeleri pembe olan kadın- dişi pembe panter- içeri girdi. İncecik dudakları koyu pembe ruj olmasa görünmeyecekti bile. Zor yürüdüğü topuklularla masanın kenarında durdu. "Merhaba, her dersin başında da dediğim gibi ben Cassandra Jane Sanders. Okulun en güzel, en çekici, en , ee, en, en muhteşem öğretmeniyim." dedi ve masanın köşesine oturdu. "Bu ders sizlere anlatmam gereken çok önemli şeyler var. Kahramanlar! Evet siz. Hepiniz. Bu odadaki herkes kahraman. Öyle mi? Hayır. İçinizden sadece seçili kişiler gerçek bir kahraman olabilir. Kahraman olmak öğrenilmez, içinizden gelmelidir. Tabii bilmeniz gereken bazı şeyler var -Ki ben bunlara prosedür diyorum.-  Bir kahraman, önündeki kişiyle empati kurmayı bilmelidir, Karşımdaki kişi ben olsaydım? , sorular soracaksınız kendinize. Karşınızdaki kişinin neden kötü olduğunu anlayacaksınız. Kimse öyle boşu boşuna kötü olmaz. Tüm kötülerin bir amacı vardır: Dünya'nın hakimi olmak, Dünya'daki duyguları silmek, sevgiyi yok etmek... Mesela Ayoza. Dünyadaki tüm duyguları başta sevgi olmak üzere yok etmek istiyor. Neden? Çünkü kendisi hiçbir zaman sevgi duygusuna sahip olmadı. Yani biz öyle tahmin ediyoruz." Öğretmen dersi anlatırken kendini aşmıştı. "Karşınızdaki kötüye saldırmadan önce onunla konuşmalısınız. Onu vazgeçirene kadar konuşmalısınız. Bazen kelimeler kılıçtan keskindir. Takdir edersiniz ki her şey beyinde bitiyor. Eğer vazgeçmezse ,yani çok hırslıysa, saldırıya geçersiniz. Silahlarınızı ve yumruklarınızı kullanırsınız fakat bu en son çare." Son çare derken vurgulamıştı. Bize ders boyunca bir sürü şey anlattı. Zilin çalmasıyla sınıf boşaldı. Biz de koşar adımlarla sınıftan çıktık. Bir buçuk saatlik uzun araya gelmişti zaman.Bütün gün okulun içinde tıkılıp kalmıştık ve Eslem'in telefon konuşmalarını dinlemekten dışarı çıkamamıştık.  Kapıya doğru yöneldik, kapının önünde çekik gözlü, kısa, siyah, kahküllü saçlı bir kızın yanına ondan bir şey istediği belli olan kızlar geldi ve grubun lideri olduğu belli olan kız çekik gözlü kızın yakasından tuttu. Önce olayı anlamaya çalıştık ama biz anlamaya çalışırken Johnny ve Jackson olayın içine dalmıştı bile. Steve ise  sadece şaşırmış ifade yapmakla yetinmişti. "Hayırdır kızlar? Çekik gözlü, şirin kızla bir sorununuz mu var?" derken, çekik gözlü kızın kolundan tutuyordu Jackson, Johnny de kıza saldırmaya çalışan diğer kızları tutmaya çalışıyordu. Bu arada çekik gözlü kız, Jackson'ın kolunu bırakması için kolunu salladı ve yakasından tutan kızı üstünden silkip kızın iki kokunu arkada birleştirerek "benimle bir sorununuz mu var?" dedi. Johnny ve Jackson ağzı açık izliyorlardı. Çekik gözlü kız böyle yapınca diğer kızlar kaçtılar. Sonra kız Jackson ve Johnny'e döndü: "Sakın beni kurtarmayı denemeyin" dedi. Ben de çekik gözlü kızın yanına gittim ve "mükemmeldin dostum." dedim. Bizden küçük olduğu her halinden belliydi. Yüzü gülse de gözlerinden bir problemin olduğunu anlayabilirdiniz. Belinda kızın yanına geldi. " Bizimle dışarı gelmek ister misin Tianqi?" dedi. Kız başını sallayıp Belinda'ya sarıldı. Belinda da başını okşadı. Steve " Beni, Antonio görmek istemişti. Onun yanına gideyim." dedikten sonra yavaşça yürüyerek uzaklaştı. Tam dışarı çıkarken Ashley'nin yanına makyajlarından ve kıyafetlerinden okulun asi kızları olduğu anlaşılan iki kız geldi. "Selam Ash!" dedi siyah saçlı olan. "Bugün ne kadar da havalı olmuşsun öyle." diye devam etti kızıl saçlı olan. Sakız çiğnedikleri için ne dedikleri pek anlaşılmıyordu. Siyah saçlı olan devam etti: "Acaba, bizimle kısa bir geziye çıkmak ister misin?" Ashley kaşlarını çattı:"Hayır, bakın bunu yapamam. Aklınızdan geçirmeyi burakın şunu." Kızıl saçlı olan küçümser bir yüz ifadesiyle "Maalesef çok geç" diyip Ashley'i kolundan çekerek götürmeye başladı. Jackson, her ne kadar Ashley'e ben de geleyim dese de Ashley kabul etmedi. Hepimiz dışarı çıktık ve banklardan birine oturup sohbet etmeye başladık.
Geçen bölüm başlık atmayı unutmuşum bunun için özür dilerim. Okumaya devam edin sizi seviyorum 😘

ÖZGÜR KAHRAMAN | #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin